Güneydoğumuzda bir dönüşüm planlanıyor ama bu AKP'li siyasilerin iddia ettikleri gibi "kentsel bir dönüşüm" değil, bir Arz-ı Mevut dönüşümü?
Topyekun bir dönüşüm; bu bölgenin asli unsurlarının terör bahanesiyle zorla boşaltılıp, yerine bu coğrafya üzerinde asırlardır hayal kuranların yerleştirilmesi?
Aynen Kobani hadisesinde olduğu gibi, aynen Filistin coğrafyasında olduğu gibi?
Hatırlarsanız, Kobani, bir ABD-İsrail ürünü olan IŞİD bahanesiyle yerli halkından arındırılmış, Büyük İsrail'in yapıtaşlarını döşeyen Yahudi Barzani'nin peşmergesi buraya yerleşmişti.
Bu gerçeği de dünyada ve Türkiye'de tespit eden ve ortaya koyan tek kişi Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Bey oldu.
Bölge konusunda iktidarıyla muhalefetiyle siyasilerimiz birçok değerlendirme yapmasına rağmen hepsi çuvalladı, zaman sadece ve yine Sayın Baş'ı haklı çıkardı.
O gün bugündür PYD, bildiğimiz PYD değildir, başındaki Salih Müslim de bildiğimiz Salih Müslim değildir.
Kobani sürecinden önce, başta Erbil olmak üzere birçok kez ABD'li yetkililerin gözetiminde Barzani ve Müslim bir araya gelmiş ama Müslim, Barzani'nin taleplerini, onun kontrolü altına girmeyi her defasında reddetmişti. Bu görüşmelerle alakalı haberler basın ve medyada birçok kez yayınlandı, internetten bulabilirsiniz.
Kobani sürecinden sonra bu toplantılar devam etti ve IŞİD sopasıyla İsrail adına hizaya getirilen Salih Müslim, Barzani'nin taleplerinin hepsini şeksiz şüphesiz kabul etti.
Bundan sonra artık Suriye'nin kuzeyi adına, PYD adına konuşan Müslim olarak gözükse de fikirler ve söylemler ona ait değil, Yahudi Barzani'ye aitti.
Peki, neden böyle bir yöntem izlendi? Kobani'ye peşmergenin girmesiyle beraber PYD ve Salih Müslim devre dışı bırakılıp burası direkt olarak Barzani'ye bağlanamaz mıydı?
Büyük İsrail kurulurken, göstere göstere değil, dengeler gözetilerek kuruluyor.
Eğer burayı Barzani direkt ilhak etmiş olsaydı, uluslar arası toplum nezdinde bunun izahı yapılamazdı.
Böyle yapılarak, Barzani, IŞİD'i yenen ve Kobani'yi IŞİD'den kurtaran kahraman haline getirildi.
Bölgeyi temsil eden irade PYD ve Salih Müslim olarak devam ettirildi, çünkü bölge hakkında konuşan kişi Suriyeli olması gerekiyordu. Dikkat ederseniz, Cenevre toplantısına bölgede olmasına rağmen birçok terör örgütünün temsilcisi davet edilmedi ama Salih Müslim el üstünde tutuldu.
Eğer Kobani ve PYD'nin hakimiyetindeki diğer bölgeler direkt Barzani kontrolünde olsaydı, Suriye Devlet Başkanı Esad ve ona destek veren Rusya, Çin gibi ülkeler asla bunu kabul etmezlerdi.
PYD ve Salih Müslim Suriyeli olduğu için ve IŞİD'le mücadele ediyor gözüktüğü için Rusya ve Esad PYD'yi kabullendi ve Cenevre'de de muhatap olarak kabul etti.
Bu hadise üzerinde niye duruyoruz, çünkü güneydoğumuzda yaşanacak olan süreç de aynısıdır.
Güneydoğumuzda yaşayan etnik kökeni ne olursa olsun Alevi'siyle, Sünni'siyle tüm vatandaşlarımız, hatta azınlıklar Kobani'den tasfiye edilen Alevi Kürtlerin kaderini yaşayacaklar ve de Diyarbakır Sur'da, Çınar'da, Mardin Nusaybin'de, Cizre'de, Silopi'de ve daha birçok il ve ilçede yaşıyorlar.
Bölge halkının desteğini alan HDP'li Selahattin Demirtaş, Osman Baydemir, Leyla Zana gibi isimler de aynen Salih Müslim'in kaderini yaşayacaklar.
Terör bahanesiyle güneydoğunun tasfiye sürecinden sonra eğer ayıkılmazsa, konuşacaklar ama Barzani adına, hükümetle görüşecekler, uluslar arası toplantılara katılacaklar ama Barzani'nin kuklası olarak, özerklik alacaklar ama bu kendileri adına değil, Barzani ve Büyük İsrail adına olacak; iradeleri alınmış bir Barzani piyonu olarak miadlarını doldurana kadar görev yapacaklar, sonra da deliğe süpürülecekler.
Güneydoğumuz ve tüm Ortadoğu'da yaşananları şöyle okumak gerekiyor:
Bir Kürdistan kuruluyor ama içinde Kürt olmayacak, ismi Kürdistan ama özü Büyük İsrail olacak.
Prof. Dr. Baş yıllar önce bu gerçeği şöyle ifade etmişti: "Kılıf Kürdistan asıl hedef Büyük İsrail"?
Topyekun bir dönüşüm; bu bölgenin asli unsurlarının terör bahanesiyle zorla boşaltılıp, yerine bu coğrafya üzerinde asırlardır hayal kuranların yerleştirilmesi?
Aynen Kobani hadisesinde olduğu gibi, aynen Filistin coğrafyasında olduğu gibi?
Hatırlarsanız, Kobani, bir ABD-İsrail ürünü olan IŞİD bahanesiyle yerli halkından arındırılmış, Büyük İsrail'in yapıtaşlarını döşeyen Yahudi Barzani'nin peşmergesi buraya yerleşmişti.
Bu gerçeği de dünyada ve Türkiye'de tespit eden ve ortaya koyan tek kişi Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Bey oldu.
Bölge konusunda iktidarıyla muhalefetiyle siyasilerimiz birçok değerlendirme yapmasına rağmen hepsi çuvalladı, zaman sadece ve yine Sayın Baş'ı haklı çıkardı.
O gün bugündür PYD, bildiğimiz PYD değildir, başındaki Salih Müslim de bildiğimiz Salih Müslim değildir.
Kobani sürecinden önce, başta Erbil olmak üzere birçok kez ABD'li yetkililerin gözetiminde Barzani ve Müslim bir araya gelmiş ama Müslim, Barzani'nin taleplerini, onun kontrolü altına girmeyi her defasında reddetmişti. Bu görüşmelerle alakalı haberler basın ve medyada birçok kez yayınlandı, internetten bulabilirsiniz.
Kobani sürecinden sonra bu toplantılar devam etti ve IŞİD sopasıyla İsrail adına hizaya getirilen Salih Müslim, Barzani'nin taleplerinin hepsini şeksiz şüphesiz kabul etti.
Bundan sonra artık Suriye'nin kuzeyi adına, PYD adına konuşan Müslim olarak gözükse de fikirler ve söylemler ona ait değil, Yahudi Barzani'ye aitti.
Peki, neden böyle bir yöntem izlendi? Kobani'ye peşmergenin girmesiyle beraber PYD ve Salih Müslim devre dışı bırakılıp burası direkt olarak Barzani'ye bağlanamaz mıydı?
Büyük İsrail kurulurken, göstere göstere değil, dengeler gözetilerek kuruluyor.
Eğer burayı Barzani direkt ilhak etmiş olsaydı, uluslar arası toplum nezdinde bunun izahı yapılamazdı.
Böyle yapılarak, Barzani, IŞİD'i yenen ve Kobani'yi IŞİD'den kurtaran kahraman haline getirildi.
Bölgeyi temsil eden irade PYD ve Salih Müslim olarak devam ettirildi, çünkü bölge hakkında konuşan kişi Suriyeli olması gerekiyordu. Dikkat ederseniz, Cenevre toplantısına bölgede olmasına rağmen birçok terör örgütünün temsilcisi davet edilmedi ama Salih Müslim el üstünde tutuldu.
Eğer Kobani ve PYD'nin hakimiyetindeki diğer bölgeler direkt Barzani kontrolünde olsaydı, Suriye Devlet Başkanı Esad ve ona destek veren Rusya, Çin gibi ülkeler asla bunu kabul etmezlerdi.
PYD ve Salih Müslim Suriyeli olduğu için ve IŞİD'le mücadele ediyor gözüktüğü için Rusya ve Esad PYD'yi kabullendi ve Cenevre'de de muhatap olarak kabul etti.
Bu hadise üzerinde niye duruyoruz, çünkü güneydoğumuzda yaşanacak olan süreç de aynısıdır.
Güneydoğumuzda yaşayan etnik kökeni ne olursa olsun Alevi'siyle, Sünni'siyle tüm vatandaşlarımız, hatta azınlıklar Kobani'den tasfiye edilen Alevi Kürtlerin kaderini yaşayacaklar ve de Diyarbakır Sur'da, Çınar'da, Mardin Nusaybin'de, Cizre'de, Silopi'de ve daha birçok il ve ilçede yaşıyorlar.
Bölge halkının desteğini alan HDP'li Selahattin Demirtaş, Osman Baydemir, Leyla Zana gibi isimler de aynen Salih Müslim'in kaderini yaşayacaklar.
Terör bahanesiyle güneydoğunun tasfiye sürecinden sonra eğer ayıkılmazsa, konuşacaklar ama Barzani adına, hükümetle görüşecekler, uluslar arası toplantılara katılacaklar ama Barzani'nin kuklası olarak, özerklik alacaklar ama bu kendileri adına değil, Barzani ve Büyük İsrail adına olacak; iradeleri alınmış bir Barzani piyonu olarak miadlarını doldurana kadar görev yapacaklar, sonra da deliğe süpürülecekler.
Güneydoğumuz ve tüm Ortadoğu'da yaşananları şöyle okumak gerekiyor:
Bir Kürdistan kuruluyor ama içinde Kürt olmayacak, ismi Kürdistan ama özü Büyük İsrail olacak.
Prof. Dr. Baş yıllar önce bu gerçeği şöyle ifade etmişti: "Kılıf Kürdistan asıl hedef Büyük İsrail"?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025