İşaret dili nasıl doğdu
Bugün işaret dilleri, sadece işitme engelli bireylerin değil, işitme engelli bireylerle iletişim kurmak isteyen herkesin öğrenebileceği, zengin ve derinlikli diller olarak tanınıyor. Sessizliğin içinde filizlenen bu diller, bizlere insan iletişiminin yalnızca sesle değil; bedenle, mimikle ve kalpten gelen bir niyetle de kurulabileceğini gösteriyor.
10.10.2025 10:13:00
Bayram ÇOŞGUN
Bayram ÇOŞGUN





İnsanlık tarihi boyunca iletişim, hayatta kalmanın ve topluluklar oluşturmanın temel taşı olmuştur. Konuşma dili, bu iletişimin en yaygın biçimi olsa da, her zaman herkes için erişilebilir olmamıştır. İşitme engelli bireylerin dünyasında ise sessizlik, bir boşluk değil; yeni bir dilin başlangıcı olmuştur. İşaret dili, tam da bu ihtiyaçtan doğmuştur: sessizliğin içinde bir ses olmak için.
İşaret dilinin doğuşu, tek bir noktaya ya da zamana indirgenemez. Farklı coğrafyalarda, farklı topluluklar, bağımsız şekilde işaret dillerini geliştirmiştir. Antik çağlardan beri işitme engelli bireylerin el hareketleriyle anlaştığına dair kayıtlar bulunur. Örneğin, Antik Yunan filozofu Platon'un diyaloglarında, konuşamayan bireylerin "elleriyle konuştuğuna" dair ifadelere rastlanır. Bu, bedenin ve jestlerin dil haline gelebileceğinin en eski fark edilişlerinden biridir.
Ancak işaret dili sadece bireysel bir çözüm değil, topluluk tarafından benimsenmiş kolektif bir iletişim biçimidir. Bu dönüşümün en belirgin örneklerinden biri 18. yüzyılda Fransa'da yaşanmıştır. Paris'teki ilk sağırlar okulu olan "Institut National de Jeunes Sourds de Paris" (Genç Sağırlar Ulusal Enstitüsü), işaret dilinin bir eğitim dili olarak kullanılmasını sağlayan ilk kurumlardandır. Okulun öğrencileri, kendi doğal iletişim yollarını öğretmenleriyle paylaşarak, Fransız İşaret Dili'nin (LSF) temellerini attılar.
İşaret dili, sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bir kültür taşıyıcısıdır. Her işaret dili, ait olduğu toplumun değerlerini, mizahını, günlük yaşantısını yansıtır. Bu diller, evrensel değil; bölgeseldir. Amerikan İşaret Dili (ASL), Fransız İşaret Dili'nden etkilenmişken; Türk İşaret Dili (TİD), Türkiye'deki sağır topluluklarının kendi tarihsel gelişimiyle şekillenmiştir.
İlginç olan, işaret dillerinin yazılı bir formdan değil, doğrudan topluluk içi etkileşimden doğmasıdır. Yani bu diller, doğal dil gelişiminin bir parçası olarak görülür. Çocuklar nasıl çevrelerinden konuşma dilini öğreniyorsa, işitme engelli çocuklar da çevrelerindeki işaretleri gözlemleyerek öğrenir. Bu da işaret dilinin, yapay değil; doğal bir dil olduğunu kanıtlar niteliktedir.
İşaret dilinin doğuşu, tek bir noktaya ya da zamana indirgenemez. Farklı coğrafyalarda, farklı topluluklar, bağımsız şekilde işaret dillerini geliştirmiştir. Antik çağlardan beri işitme engelli bireylerin el hareketleriyle anlaştığına dair kayıtlar bulunur. Örneğin, Antik Yunan filozofu Platon'un diyaloglarında, konuşamayan bireylerin "elleriyle konuştuğuna" dair ifadelere rastlanır. Bu, bedenin ve jestlerin dil haline gelebileceğinin en eski fark edilişlerinden biridir.
Ancak işaret dili sadece bireysel bir çözüm değil, topluluk tarafından benimsenmiş kolektif bir iletişim biçimidir. Bu dönüşümün en belirgin örneklerinden biri 18. yüzyılda Fransa'da yaşanmıştır. Paris'teki ilk sağırlar okulu olan "Institut National de Jeunes Sourds de Paris" (Genç Sağırlar Ulusal Enstitüsü), işaret dilinin bir eğitim dili olarak kullanılmasını sağlayan ilk kurumlardandır. Okulun öğrencileri, kendi doğal iletişim yollarını öğretmenleriyle paylaşarak, Fransız İşaret Dili'nin (LSF) temellerini attılar.
İşaret dili, sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bir kültür taşıyıcısıdır. Her işaret dili, ait olduğu toplumun değerlerini, mizahını, günlük yaşantısını yansıtır. Bu diller, evrensel değil; bölgeseldir. Amerikan İşaret Dili (ASL), Fransız İşaret Dili'nden etkilenmişken; Türk İşaret Dili (TİD), Türkiye'deki sağır topluluklarının kendi tarihsel gelişimiyle şekillenmiştir.
İlginç olan, işaret dillerinin yazılı bir formdan değil, doğrudan topluluk içi etkileşimden doğmasıdır. Yani bu diller, doğal dil gelişiminin bir parçası olarak görülür. Çocuklar nasıl çevrelerinden konuşma dilini öğreniyorsa, işitme engelli çocuklar da çevrelerindeki işaretleri gözlemleyerek öğrenir. Bu da işaret dilinin, yapay değil; doğal bir dil olduğunu kanıtlar niteliktedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.