"Itri neden bir Bach olamadı?"
Sayın Doğan Kuban bu soruyu sorarken, Osmanlı toplumundan bugüne geri kalmışlığın ve cehaletin bir analizini kaleme aldığını ifade ediyor (Herkese Bilim Teknoloji Dergisi, sayı: 129-14 Eylül 2018, s.7).
Sayın Kuban'ın Türk toplumunun en önemli sorununun cehalet olduğu görüşüne katılmamak mümkün değil.
Ancak, Itrî ve Bach konusundaki değerlendirmesi yanlış anlaşılmalara yol açabilir. Konuyu bir başka açıdan ele almak isterken her iki besteciyi yakından tanımaya çalışalım:
Buhûrî-zâde Mustafa Itrî Efendi (1640-1712), Klasik Türk Musıkisi'nin en büyük bestekârıdır. Aynı zamanda şairdir ve şiirlerinde asıl adı Mustafa'yı kullanmayıp "Itrî" mahlasını tercih etmiştir. Devrinin en mükemmel eğitimini almış, Arapça, Farsça edebiyatı öğrenmiştir.
Bestekârın günümüze 42 eseri kalmıştır. Bunların 10'u dini, 4'ü saz eseri, 28'i de din dışı eseridir.
Johann Sebastian Bach (1685-1750), Alman besteci ve orgcu. Çocukluğunda ve ilk gençlik yıllarında org ve klavseni öğrendi. Besteleriyle Haydn, Mozart ve Beethoven'i etkileyen Bach, ölümünden sonraki 50 yıl içinde unutulmaya başlamıştı. Ancak 1800'lü yılların hemen başlarında Bach'ın Yaşamı,Sanatı ve Yapıtları adlı kitabın basımı ve yayımı ile onu müzik dünyasına yeniden tanıttılar.
Kilise müzikleri de eserlerinin arasında önemli yer tutar.
Sayın Kuban Itrî'yi orta okul ve lise yıllarında öğrenci iken Ankara Radyosu'nda çalınan eserlerinden anımsadığını ve yakın zamanda da bir yabancı orkestradan bestecinin Tekbir ve Salat-ı Ümmiye'sini dinlediğini ifade ediyor ve şöyle devam ediyor: "Bu parçalar bir kilise korosunda çalınsaydı, Handel veya Vivaldi gibi müzisyenlerin yapıtlarına çok yakın bir musıki olarak değerlenirlerdi. Mustafa Itri Efendi de bir Barok kompozitör olarak kolayca anılabilirdi."
Taş yerinde ağırdır. Müzik dünyasındaki yerleri ayrı olan Bach, Handel ve Vivaldi ile Itrî'yi kıyaslamak sanat açısından yerinde bir örnek olamaz. Yazarın örnek gösterdiği Bach ve diğer kompozitörler çok sesli Batı müziğinin ustalarıdır. Itrî ise tamamen ayrı bir sistem olan tek sesli musıkînin Everest'idir, dahi bestecidir.
Bach kilise müziği yani Hıristiyan musıkisinde eserler vermiş, kilise korosunda seslendirilmiştir. Yine yazarın yabancı orkestradan dinlediği Itrî'nin Tekbir'i ve Salât-ı Ümmiye'si dini musıkimizin "cami musıkisi" türüne ait eserlerdir. Kilise korosunda değil, İslâm dünyasında 100 milyonlarca Müslüman'ın seslendirdiği Irak makamında, Durak Evferi usulünde Kurban Bayramı Tekbîri (Allahü ekber, Allahü ekber, lâ ilâhe ill'Allahü vallahü ekber, Allahü ekber ve lillahil hamd) ve Teravih namazlarında milyonların söylediği, Segâh makamında, semâî usulündeki Salât-ı Ümmiye'dir (Allahümme salli alâ seyyidinâ…).
Birleşmiş Milletler UNESCO tarafından 2012 yılının Itrî yılı ilân edilmiş olduğunu yazan Sayın Kuban, bir yandan da Itrî'nin büyük bir bestekâr olarak dünya sahnesinde yer alamamasından yakınmakta.
UNESCO gibi uluslararası bir kuruluşun Itrî için yer açması, bugün eserlerinin milyonların dillerinde, gönüllerinde yaşaması, O'nu Bach'tan geri bırakmaz; dünya sahnesinde çoktan yerini almıştır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023