Mayıs 2011 yılında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin 121. toplantısı İstanbul'da yapıldı. Bu toplantıda bir dizi kararlar alındı ve kabul edildi. Toplantı İstanbul'da yapıldığı için de alınan bu kararların adı, İstanbul Sözleşmesi' oldu. Sözleşmeyi ilk kabul eden ülke de 12 Mart 2012'de Türkiye oldu.
2012 geçti. 13, 14, 15, 16, 17, 18 ve 2019 da geçti. Bu dini bütün(!) arkadaşlardan hiç ses çıkmadı. Şimdi tarih 2020 ve aynen Osmanlı'daki gibi 'din elden gidiyor' naraları atıyorlar.
Nereden, hangi rüzgar estiyse bu sözleşmenin bazı maddeleri ile İslam dininin çatıştığını, inancımızdan taviz verilemeyeceğini ifade ediyorlar.
Neler söylemiyorlar ki! Bu bir felakettir, diyorlar. Papatyadır, diyorlar. Musibettir, sinsi tuzaktır diyorlar. Bu topluma, aileye, cinsiyete kurulmuş tuzaktır diyorlar. Dikkat edin! Aradan 8 yıl geçmiş.
Fatih Tezcan alana kadar 'din elden gidiyor' bayrağını Akit Yazarı Dilipak taşıyordu. KADEM'i suçladı (ki, bu örgütün içinde devletin en üst yöneticilerinin eş ve akrabaları var) Fatma Şahin'i suçladı. AKP kadın kollarını suçladı. Hatta (f.h.ş) tabirini bile kullandı.
Nagehan Alçı "Dilipak kafayı Erdoğan Ailesi'nin kimi mensuplarına takmış durumda gözüküyor. Buna dair başka örnekler de var" derken Yeni Şafak'tan İbrahim Karagül de, "Abdurrahman Dilipak'ın olduğu hiçbir tartışmadan bu ülkeye hayır gelmeyecektir" cümlelerini kurdu.
AKP kadın kolları, Dilipak aleyhine dava açtı.
Dilipak ise 98'lerde mahkeme salonunda başörtüsü çıkışlarından ötürü yargılanırken çekilen fotoğrafını paylaşarak; "Birileri, AK Parti içinde benim ismim üzerinden güç gösterisi yapıyor ve belli bir zihniyete karşı meydan okuyor. Hem de kongre sürecinde yaşanıyor bunlar. AK Partililere sormak gerek, Fe eyne tezhebu!" (bu gidiş nereye)
Yine müzmin, müptezel Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarından Yusuf Kaplan, "Erdoğan İstanbul Sözleşmesi'ni Çöpe Atmalı… Eğer İstanbul Sözleşmesi'ni kaldırıp çöpe atmazsa, sonunu hazırlamış olur" dedi.
Bu sözleri, Erdoğan'ın kuzeni olan Cengiz Er'in sahibi olduğu Süperhaber sitesi; "Yusuf Kaplan'dan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a açık tehdit" başlığıyla haberleştirmişti.
Kaplan bir anda kedicik oldu; "Erdoğan'ı tehdit ediyor' diyerek, bana saldıranları Allah'a havale ediyorum… Benim yazımdan Erdoğan'a tehdit çıkaran ya salaktır ya da asalak!"
Erdoğan'ın kuzeni Cengiz Er, "Allah iyiliğinizi versin hocam. Salak demenize eyvallah da asalak demeyeydiniz iyiydi. Canınız sağ olsun" cevabını verdi. (asalak vurgusu önemli)
Dilipak ve Yusuf Kaplan'ın gardı düşünce Fatih Tezcan bayrağı kaptı.
"Kemalist Vatan Partisi, İstanbul Sözleşmesi'ne karşı duruyor ama Ak Parti savunuyor, üstelik Ak Parti, Dilipak gibi bir Müslüman kardeşini mahkemelerde süründürmeye hazırlanıyor… İstanbul Sözleşmesi şöyle iyi, böyle kötü. Bi s.ktirin gidin yeter be!" cümlelerini kurdu, yazdı.
Sayın Erdoğan'ın kızının ve Fahrettin Altun'un eşinin yönetici olduğu ve bu sözleşmeyi ilk günden beri savunan KADEM şu açıklamayı yaptı; "Bu sözleşmenin eşcinsel yönelimlerin meşrulaşmasına sebep olduğunu iddia etmek ise en hafif tabirle kötü niyetliliktir."
Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur ise "İstanbul Sözleşmesi'ni benimseyen, inancı ya da fikri ne olursa olsun farklı düşünen kadınlara 'Fahişe' diyerek korkunç bir hakareti edebilmek ve AK Partili kadınları ANAP'lı papatyalara benzetmek…
Ama en acıtıcı olan nedir biliyor musunuz? Dilipak'ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı zalim olarak nitelemesi."
Yine Türkiye gazetesi yazarı Süleyman Özışık; "Ama arkadaş, nice zamandır savaş ilan ettiğiniz, bitirmeye çalıştığınız KADEM üzerinden Erdoğan'a vurmak da neyin nesi? KADEM'e vuracağım diye AK Partili kadınların neredeyse tamamını 'fahişe'ye benzetmek de neyin nesi?
Nedir, ne anlatmaya çalışıyorsunuz?
AK Partili kadınlar fahişe ise onların fahişeliğine göz yuman kimdir?
Açık açık söyleyin de bunu biz de bilelim olmaz mı?"
Yıllardır toplumumuzu milli ve manevi değerler üzerinden yönlendirmeye kalkanların kişilik ve ahlak profili karşımızda.
Bu kişilerin tamamı FETÖ, İslam dinine darbeyi başlattığında (1998) alkışlıyordu.
2004'te AB'ye atılan imzayı, ardından çıkarılan zina, domuz eti yasalarını alkışlıyordu.
'Cinsel sapık' dedikleri kişilere, 'dernek, vakıf kurma' izni ve ruhsatı verildiğinde bu kişilerin imanı tatile çıkmıştı herhalde!
Bunlar faize de sustular, yolsuzluğa da sustular, haksızlığa da sustular, talana da sustular. Yalana da ortak oldular. Şimdi din, iman vurgusu yapıyorlar. Hem de kadınlar üzerinden.
Emin olun! İnsanlar, size bakarak dinden soğudu.
Neticeye gelirsek! Bu ülkede kadın sorunu yoktur. Erkek sorunu da yoktur. İnsan sorunu vardır. Ahlak sorunu vardır. Haliyle iman sorunu vardır.
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024