Öncelikle yeni yılın milletimize ve özellikle de siz değerli okurlarımıza hayırlar ve bereketler getirmesini temenni ederim.
İnşallah 2023 yılı, her anlamda büyük sıkıntıların yaşandığı 2022 yılını aratmayacak bir yıl olur. Ve inşallah ülkemizi çözümsüzlüğe mahkum edenlerin bir kenara çekildiği, çözüm sahiplerinin fırsat bulduğu, yetki sahibi olduğu bir yıl olur.
Aralık ayı boyunca süren asgari ücret maratonu neticesinde, Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nda işçileri temsil eden Türk-İş'in masada olmadığı bir atmosferde, asgari ücret 8 bin 500 TL olarak belirlendi.
Belirlenen bu ücretin işçileri de işverenleri de memnun etmediğini belirtmiştik. İşçiler memnun olmadı çünkü 4 kişilik bir ailenin aylık geliri konumunda olan asgari ücret yine yoksulluk sınırının çok çok altında, açlık sınırında belirlendi.
İşveren memnun olmadı, çünkü bir işçinin maliyeti 7 bin lira civarındayken, yaklaşık 12 bin liraya yükseldi.
Benim bu yazımda asıl dikkat çekeceğim konu ise, daha işçinin, memurun, emeklinin cebine zamlı maaş girmeden, 1 Ocak itibarıyla zamlar sağanak sağanak yağmaya başladı. Atalarımız "kaşıkla verip kepçeyle almak"tan bahsediyorlardı, bugün maalesef bu atasözü, başlıkta da ifade ettiğim gibi, "Kaşıkla vermeyip kepçeyle alıyorlar!" şeklinde uygulanıyor.
Siyasilerimizi dediği gibi, "Nereden nereye…"
Normal şartlar altında devlet vatandaşlarına cömert olmalı, tüm olumlu işlerde örnek ve öncü olmalıdır. Herhangi bir olumsuzlukla da karşılaşıldığında devlet bunu absorbe etmeli, vatandaşın zarar görmesini engellemelidir. Olması gereken budur.
Ama maalesef ülkemizi vahşi kapitalizmle yöneten siyasilerimiz, uyguladıkları yanlış politikaların ağır faturalarını zam olarak vatandaşlara kesmektedir. "Aman enflasyon artmasın" mantığıyla, yüksek maliyetlerle üretime maruz bırakılan üreticiler bu maliyetleri fiyatlarına tam olarak yansıtamazken, vatandaşlar da gerçek enflasyon karşısında sürekli gelirleri eridiği için artan pahalılık altında ezilmektedir.
Buna karşın hükümet, ortalama 12 aylık Üretici Fiyat Endeksi'nden (ÜFE) hesapladığı yeniden değerleme oranını vergi, ceza ve harçlara yansıtmaktadır. Bildiğiniz gibi 2023 yılı için bu oran yüzde 123'tir. Bu oranda artan vergi, ceza ve harçlar daha yılın ilk gününde yürürlüğe girerken, bu vergilerin muhatabı olan asgari ücretli, emekli ve memurlar zamlı maaşlarını Şubat başında alabilecekler.
Üstelik bu vergi artışı kadar da maaş zammı alamıyorlar.
Vatandaşlar için en temel gider kalemi gıda harcamalarıdır.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği'nin (TZOB) dün açıkladığı veriler, maaşına yüzde 54.67 zam alan ama bu zamlı maaşın da Şubat ayında eline geçeceği milyonlarca asgari ücretlinin nasıl ezildiğini net olarak göstermektedir.
TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar yazılı olarak yaptığı açıklamada, en temel gıdalardaki fiyat artışını özetle şu şekilde ifade ediyor:
* Geçen yıl markette takip edilen 42 ürünün tamamında fiyat artışı var.
* Fiyatı markette ve üreticide en fazla artan ürün kuru soğan.
* Markette, fiyatı yüzde 314.6 artan kuru soğanı, yüzde 202.8 ile limon, yüzde 164.5 ile toz şeker, yüzde 163.7 ile yeşil soğan, yüzde 163.1 ile ıspanak, yüzde 159.2 ile lahana, yüzde 147.1 ile Antep fıstığı, yüzde 142.8 ile marul, yüzde 141.7 ile portakal, yüzde 138.3 ile kuru kayısı, yüzde 130.8 ile karnabahar, yüzde 127 ile mandalina ve yüzde 125.8 ile pirinç izliyor.
Dikkat ederseniz, sayılan bu tüm temel ürünlerin fiyatları, yüzde 84.39 olarak açıklanan TÜİK'in resmi enflasyonundan ve yüzde 54.67 olarak açıklanan asgari ücret zammından oldukça fazla… İşte bu sebeple vatandaşlara tüm ürünler "pahalı" geliyor. Eğer vatandaşlara maruz kaldıkları gerçek enflasyon kadar zam artışı olsa, kim "Pahalılık var" diyebilir ki?
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş zaten bundan dolayı, "Ülkemiz Bulgar'a, Yunan'a, Gürcü'ye, Rus'a ucuz ama Türk'e pahalı, çünkü vatandaşların cebinde para yok" diyor.
Vatandaşların mağdur olmaması için iki seçenek var; ya üretim maliyetleri aşağıya çekilerek enflasyon düşürülecek, ya da vatandaşların alım gücü devlet eliyle sübvanse edilerek artırılacak. Mevcut hükümetin uyguladığı kapitalist ekonomi anlayışıyla bu ikisinin de yapılması mümkün değildir.
Diyeceksiniz ki; hükümet 2023 seçimleri öncesi maliyetleri ve ürün fiyatlarını baskılayarak, doları tutmaya çalışarak ve devlet bankalarından ucuz kredi pompalayarak maliyetleri aşağıya çekecek, vatandaşların cebine de bol keseden para koyacak vs.
Deriz ki; BTP lideri Hüseyin Baş'ın dediği gibi, "Sakın yalancı baharlara aldanmayın!" Çünkü yalancı bahar seçim gününe kadar, sonrası kusursuz fırtına!
Borç para, ithal hammadde ve ithal enerjiyle ekonomiyi döndürmeye çalışan bir anlayış, borç olarak bulduğu paralarla ancak ülkeyi seçime kadar kısmen rahatlatır. Sonra, alınan borçların geri ödemesi var, tavizler var, baskılanan fiyatların yay etkisiyle daha fazla yukarı fırlaması var…
BTP'nin parti programında olan Prof. Dr. Haydar Baş'a ait Milli Ekonomi Modeli uygulanmadan asla ve asla bu zifiri karanlık denklemden kurtulamayız.
- Emekliye yüzde 17, doğal gaza yüzde 25 zam! / 03.07.2025
- Peygamber efendimize saldırı kabul edilemez / 02.07.2025
- Orman alanları, ranta açılmamalı / 01.07.2025
- Tel Aviv’de Abraham Anlaşmaları’na ilişkin bir garip pano / 28.06.2025
- 30 Haziran yaklaştıkça ‘mutlak butlan’ tartışması alevleniyor / 27.06.2025
- İsrail-İran savaşında UAEA’nın rolü! / 26.06.2025
- ABD, İsrail ve İran arasında ‘ilginç’ bir ateşkes / 25.06.2025
- ABD, İran’la müzakere mi istiyor, mütareke mi? / 24.06.2025
- İran, Hürmüz Boğazı kartını kullanır mı? / 21.06.2025