Türkiye'nin ve ilerlemek isteyen her ülkenin veya milletin temel meselesi okumaktır. Okumanın olmadığı yerde "ilerlemek" fiilinden bahsetmek boş laftır. Birçoklarının dediği gibi "okumak", "boş zaman" işi değildir. "Ben boş zamanlarımda okurum!" diyenler, okumanın hakiki manasını bilmemektedirler; idrak edememektedirler. Okumak, bir İhtiyaçtır.Okumanın, ekmek gibi, su gibi, hava gibi bir ihtiyaç olduğu zihinlere iyiden iyiye yerleştirilmelidir. Bunu kim yerleştirecektir? İşte; meselenin düğümü buradadır. Okumanın ekmek gibi, su gibi, hava gibi bir ihtiyaç olduğunu zihinlere kim yerleştirecektir? Okumaktan bizim kadar ürken, bizim kadar çekinen başka hiç bir millet yoktur. Aksine, okumaya en çok ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde adeta ondan kaçıyoruz; kaçırılıyoruz. Bu işin müsebbibi kimdir? Kaldı ki biz: "Oku!" emriyle başlayan bir mukaddes ve yüce dinin mensublarıyız. Kaldı ki biz, kitaplı medeniyetin, şeref duyulacak bir mazinin ahfadıyız. Avrupalı, Amerikalı, Japonyalı harıl harıl okuyor. Onlardan ilerde miyiz ki biz okumuyoruz? Onlar okumakla -haşa- aptallık mı ediyorlar? Okumayan bir cemiyette fikir üretimi olur mu? Kitap yazılır mı? "Marifet, iltifata tâbidir." Kütüphanelerimiz niçin tıklım tıklım değil? Bunun bir mesulü; bunun bir selahiyetlisi olmalı değil mi? Ben; "Bu fakülteyi bitirdikten sonra gazete bile okumayacağım!" diyen üniversiteli gençlere çok rastladım. Üniversiteyi bitirdikten sonra kitaplarını yakan ve yırtanları çok gördüm. "Okuyorsun da ne oluyor!" veya "yazıyorsun da ne oluyor!" diyen üniversite bitirmiş adamlarla muhatap olunca inanın ki iğrendim. Demek ki, bizi bu hale getiren yanlış bir sistem var. Demek ki, maarifimiz vazifesinde gerekli ve yeterli başarıyı sağlayamamış. Demek ki, üniversitelerimiz bu işin hala şuuruna vâkıf değil. Eğitim sistemimiz, çocuklarımızı ve gençlerimizi ve dolaysıyla bu çark içerisinde yetişen herkesi "okumaktan soğutuyor." Ezberci, muhakemesiz ve teferruatla dolu müfredatlar bunda en müessir rolü oynuyor. Üniversitelerde -umumiyetle- fotokopi öğrenimi sürüyor. Pek çok ders yazdırmakla geçiyor. Muhakeme yok; tahlil yok; mukayese yok. Böyle bir sistem okumayı teşvik eder mi? Üstelik; üniversitelerde, öğrencilerin ders harici kitap okumaları için zamanları da yok! Elbette ki, bir de neyi okuyacağını ve nasıl okuyacağını bilmek gerekir. Neyi, nasıl okuyacağını bilmeyen bir insan bu deryada boğulur. Bu yarışta da çok geride kaldık! Mesafeyi süratle kapatmamız gerekir. Amma nasıl? Eğitim ve Kültür Bakanlıkları yeni düzenlemelere girmeli. Yeni teşvikler bulmalı. En azından bastıkları kitaplar istenilen biçimde en ücra ilçe ve kasabalara ulaşmalı. Bu bakanlıklar, satışı az olan kitapları değil, çok satılan kitapları tekrar basmalı. Kültür Bakanlığımız, benim bir eserimin ikinci baskısının yapılması için tam üç buçuk yıl sonra bana cevap verdi. Bırakınız basılmasını, dilekçeme dahi üç buçuk yıl sonra bana cevap veren Kültür Bakanlığı nasıl hizmet verebilir? Nasıl ikna edici olabilir? Gelincikler Narindir adlı tiyatro eserim 1986'da onbin adet basılmıştı. Müteakip yıl tükendi. Pek çok okulumuzda da halen sahnelenmekte olan bu eserimin basılması için değil (basılma kararı olduğu halde) basılmaması için verilen cevap "niçin az okuyoruz?"a aranan bir cevap olsa gerektir. Böyle bir zihniyetle kitap nasıl yazılır ve nasıl okumak teşvik görür. Nüfusumuzun onda biri nüfusa sahip olan Azerbaycan'da bir şiir kitabı yüzbin baskı yapabiliyor. Hiç değilse ondan ibret almamız gerekmez mi? Okumayan toplumlar mahkum toplumlar olurlar. Okumayanlar; zayıf, cılız, ürkek ve kendine güvensiz olurlar. Okumayanlar; hedefsiz, maksatsız, mesafesiz ve meselesiz olurlar. Okumayanlar; başkalarını değil, kendilerini dahi aşamazlar. Velhasılı; düşünemezler. Onlar, hep uykudadırlar. Uyku ise yarı ölüm değil midir?
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012