Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Gündem Özel" programında yaptığı tarihi tespitlere devam edelim. Dünkü yazımızda aktardığımız gibi, Sayın Baş, "ABD'nin Türkiye üzerinde bir Şii-Sünni çatışması planının bulunduğunu ve bunun hazırlıklarını yaptığını" belirtmişti.
Prof. Dr. Baş, Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu da, "Elimizde bir hasta var. Pamukla dudaklarına bir damla su sürebiliyoruz" sözleriyle özetlemişti.
Ülkenin bu noktaya gelmesinde en büyük suçlunun millet olduğunu, 3 kuruşa her şeyini sattığını belirten Prof. Dr. Baş, Türkiye'nin çok ciddi bir tehdit altında olduğunu belirttikten sonra, "İstesek de istemesek de biz bunun önüne geçemeyiz. Bu bizi aşıyor" demişti ve yapılacak tek şeyin dua etmek olduğunu ifade etmişti.
Konuşmasının devamında Sayın Baş şunları söyledi:
* "Şu anda Türkiye'yi idare edenlere çok ama çok büyük bir vazife düşmektedir. Türkiye'yi bu tehdit ve tehlikelerden ancak onlar çıkartabilir. İsterlerse bu tehdit ve tehlikeyi çok rahat önleyebilirler. Dua edelim de Cenab-ı Hak, niyazımızı kabul etsin de bu tehdidi önlesin, işlerimizi bereketlendirsin. Bundan sonrası artık dua?"
Eğer milletimiz, Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllardır söylediği gerçekleri dikkate alsaydı, tercihini bu yönde kullanmış olsaydı, bugün hem devlet olarak hem de millet olarak çok mükemmel bir noktada olacaktık.
Milli para, milli maden politikası, milli iç ve dış politika, milli tarım ve hayvancılık politikası, milli ordu, milli istihbarat, milli hukuk sayesinde devletimiz, bölgesinde ve dünyada söz sahibi tam bağımsız ve güçlü bir ülke olacaktı.
5000 TL asgari ücret, 1500 TL ev hanımı meslek maaşı, 1000 TL vatandaşlık maaşı, 250 TL çocuk parası, 15000 TL doğum parası gibi sosyal devlet projeleriyle de milletimizin bir eli yağda, bir eli balda olacaktı.
Millet olarak Prof. Dr. Baş ve kadrosuna bu imkanı vermedik ve oluşan bu tabloda Sayın Baş'ın yapabileceği dua ve nasihatten başka bir imkan yok.
Yaşadıklarımız ve bundan sonra yaşayacağımız karanlık tablonun vebali milletin, bu karanlıktan çıkarmanın sorumluluğu ve yükü de devleti idare edenlerin sırtında?
İsterlerse tehlikeleri önleyebilirler, ya da ülkemiz üzerinde hedeflenen bütün menfur senaryoların yaşanmasına sebep olurlar. Tercih kendilerinin?
Prof. Dr. Baş, konuşmasında millet olma vasfımızı kaybettiğimizden bahsetti:
* "Ben milletlik vasfımızı maalesef kaybettiğimize inanıyorum. Horasan'dan gelen Hacı Bektaş'ın attığı maya tükendi. Daha tutmuyor. Milleti kafatasına ve derisine göre böldüler, Türklük uç noktada bir şey oldu."
Sayın Baş, bu mayanın ne olduğunu da şu sözlerle ifade etti:
* "Hacı Bektaş-ı Veli'ye göre, kim Kelime-i Tevhid getirirse; bu Keldani de olsa Türk, Arap, Boşnak, Çerkez, Yezdani, Rum da olsa, kısaca 72 milletin tamamı Müslüman, Türk oğlu Türk'tür. Anadolu böyledir... Kültür, maneviyat, din birliği içinde hayatını sürdürmüş bir topluluktur. O Çerkez'dir, bu Kürt'tür; böyle bir ayırım yoktur. Ne zaman biz Hacı Bektaş'ın o mana dolu birliğini kaybettik; millet olma vasfımız da elimizden çıktı."
Hacı Bektaş-ı Veli, Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt mayasıyla Anadolu'da bulunan bütün halkları Kelime-i Tevhid'le, İslam'la buluşturdu. Onun İslam'ı aşkla yaşamasından etkilendiler. Anne tarafından Türk olan, diğer yönüyle de Ehl-i Beyt soyundan olan Hacı Bektaş kendini Türk olarak tanımladığı için, onun hayatına, ona hayran olan insanlar da gerçekte ırk olarak Türk olmasalar da "Ben de Türk'üm" demeye başladılar.
Rum'u, Acem'i, Türk'ü, Kürt'ü, kısaca Anadolu coğrafyasında bulunan 72 millet, "Ben de Türk'üm" dedi. Ve Prof. Dr. Baş'ın ifadesiyle; Laz halkı, Türk halkı, Kürt halkı, Rum halkı, Boşnak halkı, Keldani halkı, Yezdani halkı hepsi Hacı Bektaş mayasıyla "Ben Türk'üm" dedi ve Türk Milleti oluştu.
Dolayısıyla "Türk Milleti", bir ırkı değil, bir medeniyet ve inanç birliğini, maneviyat birliğini ifade ediyor.
Bunu İslam coğrafyası da bu şekilde kabul etti, düşmanımız olan Haçlı dünyası da?
İşte Sayın Baş, "Millet olma vasfımızı kaybettik" derken, bu mayanın bozulduğundan, Hacı Bektaş'ın ektiği o maneviyat tohumdan koptuğumuzdan bahsediyor.
Millet olma vasfı kaybolunca, 72 parçaya, halkalara yeniden döneriz ve birileri de lokma lokma bizleri yutar. İşte Hacı Bektaş mayasından uzaklaşanların kaderi bu olacak.
Millet olarak bu gerçeklere sırt döndük, bu gerçekleri bize yıllardır haykıran Prof. Dr. Baş'a da kulaklarımızı ve gönüllerimizi kapadık.
Bu kadar yanlışın, inadın neticesinde başka ne yaşanabilir ki?
Prof. Dr. Baş, Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu da, "Elimizde bir hasta var. Pamukla dudaklarına bir damla su sürebiliyoruz" sözleriyle özetlemişti.
Ülkenin bu noktaya gelmesinde en büyük suçlunun millet olduğunu, 3 kuruşa her şeyini sattığını belirten Prof. Dr. Baş, Türkiye'nin çok ciddi bir tehdit altında olduğunu belirttikten sonra, "İstesek de istemesek de biz bunun önüne geçemeyiz. Bu bizi aşıyor" demişti ve yapılacak tek şeyin dua etmek olduğunu ifade etmişti.
Konuşmasının devamında Sayın Baş şunları söyledi:
* "Şu anda Türkiye'yi idare edenlere çok ama çok büyük bir vazife düşmektedir. Türkiye'yi bu tehdit ve tehlikelerden ancak onlar çıkartabilir. İsterlerse bu tehdit ve tehlikeyi çok rahat önleyebilirler. Dua edelim de Cenab-ı Hak, niyazımızı kabul etsin de bu tehdidi önlesin, işlerimizi bereketlendirsin. Bundan sonrası artık dua?"
Eğer milletimiz, Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllardır söylediği gerçekleri dikkate alsaydı, tercihini bu yönde kullanmış olsaydı, bugün hem devlet olarak hem de millet olarak çok mükemmel bir noktada olacaktık.
Milli para, milli maden politikası, milli iç ve dış politika, milli tarım ve hayvancılık politikası, milli ordu, milli istihbarat, milli hukuk sayesinde devletimiz, bölgesinde ve dünyada söz sahibi tam bağımsız ve güçlü bir ülke olacaktı.
5000 TL asgari ücret, 1500 TL ev hanımı meslek maaşı, 1000 TL vatandaşlık maaşı, 250 TL çocuk parası, 15000 TL doğum parası gibi sosyal devlet projeleriyle de milletimizin bir eli yağda, bir eli balda olacaktı.
Millet olarak Prof. Dr. Baş ve kadrosuna bu imkanı vermedik ve oluşan bu tabloda Sayın Baş'ın yapabileceği dua ve nasihatten başka bir imkan yok.
Yaşadıklarımız ve bundan sonra yaşayacağımız karanlık tablonun vebali milletin, bu karanlıktan çıkarmanın sorumluluğu ve yükü de devleti idare edenlerin sırtında?
İsterlerse tehlikeleri önleyebilirler, ya da ülkemiz üzerinde hedeflenen bütün menfur senaryoların yaşanmasına sebep olurlar. Tercih kendilerinin?
Prof. Dr. Baş, konuşmasında millet olma vasfımızı kaybettiğimizden bahsetti:
* "Ben milletlik vasfımızı maalesef kaybettiğimize inanıyorum. Horasan'dan gelen Hacı Bektaş'ın attığı maya tükendi. Daha tutmuyor. Milleti kafatasına ve derisine göre böldüler, Türklük uç noktada bir şey oldu."
Sayın Baş, bu mayanın ne olduğunu da şu sözlerle ifade etti:
* "Hacı Bektaş-ı Veli'ye göre, kim Kelime-i Tevhid getirirse; bu Keldani de olsa Türk, Arap, Boşnak, Çerkez, Yezdani, Rum da olsa, kısaca 72 milletin tamamı Müslüman, Türk oğlu Türk'tür. Anadolu böyledir... Kültür, maneviyat, din birliği içinde hayatını sürdürmüş bir topluluktur. O Çerkez'dir, bu Kürt'tür; böyle bir ayırım yoktur. Ne zaman biz Hacı Bektaş'ın o mana dolu birliğini kaybettik; millet olma vasfımız da elimizden çıktı."
Hacı Bektaş-ı Veli, Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt mayasıyla Anadolu'da bulunan bütün halkları Kelime-i Tevhid'le, İslam'la buluşturdu. Onun İslam'ı aşkla yaşamasından etkilendiler. Anne tarafından Türk olan, diğer yönüyle de Ehl-i Beyt soyundan olan Hacı Bektaş kendini Türk olarak tanımladığı için, onun hayatına, ona hayran olan insanlar da gerçekte ırk olarak Türk olmasalar da "Ben de Türk'üm" demeye başladılar.
Rum'u, Acem'i, Türk'ü, Kürt'ü, kısaca Anadolu coğrafyasında bulunan 72 millet, "Ben de Türk'üm" dedi. Ve Prof. Dr. Baş'ın ifadesiyle; Laz halkı, Türk halkı, Kürt halkı, Rum halkı, Boşnak halkı, Keldani halkı, Yezdani halkı hepsi Hacı Bektaş mayasıyla "Ben Türk'üm" dedi ve Türk Milleti oluştu.
Dolayısıyla "Türk Milleti", bir ırkı değil, bir medeniyet ve inanç birliğini, maneviyat birliğini ifade ediyor.
Bunu İslam coğrafyası da bu şekilde kabul etti, düşmanımız olan Haçlı dünyası da?
İşte Sayın Baş, "Millet olma vasfımızı kaybettik" derken, bu mayanın bozulduğundan, Hacı Bektaş'ın ektiği o maneviyat tohumdan koptuğumuzdan bahsediyor.
Millet olma vasfı kaybolunca, 72 parçaya, halkalara yeniden döneriz ve birileri de lokma lokma bizleri yutar. İşte Hacı Bektaş mayasından uzaklaşanların kaderi bu olacak.
Millet olarak bu gerçeklere sırt döndük, bu gerçekleri bize yıllardır haykıran Prof. Dr. Baş'a da kulaklarımızı ve gönüllerimizi kapadık.
Bu kadar yanlışın, inadın neticesinde başka ne yaşanabilir ki?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Bütünleşik muhalefet sözde kalmamalı / 06.09.2025
- Adalet ve demokrasi için Çağlayan’daydık / 05.09.2025
- Ekonomide büyüyoruz, enflasyon düşüyor, halk niye fakir? / 04.09.2025
- Soruşturmalar siyasi değilse, ispatlayın! / 03.09.2025
- 19 Mayıs’taki bağımsızlık yürüyüşü 30 Ağustos’ta sele dönüştü / 02.09.2025
- Komisyon, ‘cambaza bak’ oyunu mu? / 30.08.2025
- 81 ilde sığınak dün değil niye bugün? / 28.08.2025
- Komisyon kesmedi, çıtayı yükseltme peşindeler / 27.08.2025
- Ağustos ayı Türk milletinin zaferleriyle dolu / 26.08.2025
- Etkin pişmanlıkla adalet sağlanır mı? / 23.08.2025
- Adalet ve demokrasi için Çağlayan’daydık / 05.09.2025
- Ekonomide büyüyoruz, enflasyon düşüyor, halk niye fakir? / 04.09.2025
- Soruşturmalar siyasi değilse, ispatlayın! / 03.09.2025
- 19 Mayıs’taki bağımsızlık yürüyüşü 30 Ağustos’ta sele dönüştü / 02.09.2025
- Komisyon, ‘cambaza bak’ oyunu mu? / 30.08.2025
- 81 ilde sığınak dün değil niye bugün? / 28.08.2025
- Komisyon kesmedi, çıtayı yükseltme peşindeler / 27.08.2025
- Ağustos ayı Türk milletinin zaferleriyle dolu / 26.08.2025
- Etkin pişmanlıkla adalet sağlanır mı? / 23.08.2025