Malum olduğu üzere 30 Ağustos Zafer haftası olarak kutlanıyor.
30 Ağustos 2024 günü yani Büyük Zaferimizin 102. yıl dönümündeki kutlamalar geçmişe nazaran zayıf kalsa da bizi halen heyecanlandırıyor. Geleceğe ümitle bakmamıza vesile oluyor.
Türk milleti 1683 yılındaki 2. Viyana kuşatmasından 1921 Sakarya Meydan Savaşı'na kadar hep savunma savaşları yaparak önce Orta Avrupa'yı sonra Balkanları, Trakya'yı ve nihayetinde İstanbul Hükümeti'nin kabul ettiği Sevr Antlaşması ile beraber İstanbul'u da kaybederek Orta Anadolu'daki Ankara'nın yanı başındaki Haymana Ovası'na kadar geriledi.
238 yıllık bu gerileme süreci ancak 26 Ağustos 1922 günü Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın komutanlığında başlayan Başkomutanlık Meydan Savaşı ile tersine döndürülmüş ve şanlı ordumuz bir taarruz savaşı yapmaya muvaffak olmuştur.
15 Mayıs 1919 yılında Yunanlıların İzmir'i işgali ile başlayan kara günler ancak 9 Eylül 1922 günü Yunan'ın denize dökülmesi ile son bulmuştur.
Yunanların İzmir'e işgaline ilk tepkiyi gazeteci Hasan Tahsin, Efsun alayı bayrağını taşıyan Yunan askerini öldürmekle göstermiştir.
Bu ilk kurşun bir kıvılcım olmuş ve Kuvâ-yi Milliye hareketlerini başlatarak milli onurumuzun kurtarılması adına ümit ışığı olmuştur.
Efelerin efesi namıyla bilinen Yörük Ali Efe, gencecik yaşında bu kutsal davayı omuzlarında taşımış ve düşmana ilk darbeyi 16 Haziran 1919'da Malgaç Baskını'nda vurarak işgal kuvvetlerinin ilerlemesini durdurmuş kahraman bir efedir.
Malgaç Baskını, Yunanda adeta bir şok etkisi yapmış ve İngilizlerin teşvikiyle Anadolu'ya kirli postalları ile çıkan Yunanlılar dikensiz gül bahçesine girmediklerini o gün anlamışlardı.
Kuva-yi Milliye hareketleri Ege'de çığ gibi büyürken 19 Mayıs 1919 günü Samsun'a çıkan Mustafa Kemal Paşa'ya da doğal olarak hayati öneme sahip günler, aylar kazandırmışlardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kararıyla kurulan olan düzenli orduya katılan Kuvâ-yi Milliye müfrezeleri askeri disiplin içerisinde de başarıdan başarıya koşarak yurdumuzun kurtarılması konusunda öncü kuvvetler olmaya devam ettiler.
Resûlullah'ın "Vatan sevgisi imandandır" hadis-i şerifinden hareket eden dedelerimiz canlarını dişlerine takarak Akif'in dediği gibi;
"Canı cananı bütün varımı alsın da Hüda
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda"
düsturu ile hareket ettiler.
Milli Mücadele'nin öncülerinden olan Denizli Müftüsü Hulusi Efendi yerden bir taş alarak batıya doğru fırlattı ve dedi ki:
"Ey cemaati müslimin!
Yurdumuz düşman çizmesi altında inlerken cuma namazı kılmak bize farz değildir.
'Bugün asıl farz olan en efdal amel, düşmanla savaşmaktır.
Tüfeği, kılıcı, tabancası, kazması veya küreği olan düşmana saldırsın.
Hiçbir şeyi olmayan benim gibi yerden bir taş alarak düşmana doğru fırlatsın.
Gazanız mübarek olsun."
İşte bizim İstiklal Savaşımızdaki din adamlarımız, müftüleriniz ve hocalarımız, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Hoş Geldin Atatürk adlı eserinde anlattığı gibi can siperane bir şekilde hem halkı aydınlattılar hem de kendileri bizzat mücadelede yer aldılar.
Elbette hilafeti istismar ederek halkımızın saf duygularını kullanan Kuvâ-yi Milliye'ye karşıtı sözde din adamları da maalesef İstiklal Savaşı'na darbe vurmak maksadıyla kendi konumlarını koruma çabası içinde milli mücadeleye zarar verdiler.
Bereket versin samimi insanların gayreti onların bu ihanetini de yok etmeyi başardı.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, mücadelesine başlamadan önce Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kurulmasının şart olduğunu öne sürdü. Çünkü ona göre insanların malını, canını ve imkânlarını istemek ve tasarrufta bulunmak bir şahsın kararıyla olmamalıydı.
Bu yüzden Kurtuluş Savaşı'nın en çetin şartlarında dahi meclis devre dışı bırakılmamış ve bütün kararlar meclis kararı olarak yürürlüğe konmuştur.
Diğer taraftan İstanbul hükümetinin hazırladığı ve halifenin onayladığı Kuvâ-yi Milliye karşıtı fetvalara karşı Gazi Mustafa Kemal Paşa, Ankara müftüsü Rıfat Hoca ve 20 arkadaşına milli mücadelenin meşruiyeti ile ilgili bir fetva hazırlatmıştır.
Söz konusu milli fetvaya daha sonra Anadolu'da müftü, hoca, şeyh ve nakibüleşraf gibi yüksek dereceli din adamlarından oluşan 153 kişi imza koymuştur.
Sözün özü Gazi Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadele'ye hem milli hem de dini referanslarla başlamıştır.
30 Ağustos 2024 günü yani Büyük Zaferimizin 102. yıl dönümündeki kutlamalar geçmişe nazaran zayıf kalsa da bizi halen heyecanlandırıyor. Geleceğe ümitle bakmamıza vesile oluyor.
Türk milleti 1683 yılındaki 2. Viyana kuşatmasından 1921 Sakarya Meydan Savaşı'na kadar hep savunma savaşları yaparak önce Orta Avrupa'yı sonra Balkanları, Trakya'yı ve nihayetinde İstanbul Hükümeti'nin kabul ettiği Sevr Antlaşması ile beraber İstanbul'u da kaybederek Orta Anadolu'daki Ankara'nın yanı başındaki Haymana Ovası'na kadar geriledi.
238 yıllık bu gerileme süreci ancak 26 Ağustos 1922 günü Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın komutanlığında başlayan Başkomutanlık Meydan Savaşı ile tersine döndürülmüş ve şanlı ordumuz bir taarruz savaşı yapmaya muvaffak olmuştur.
15 Mayıs 1919 yılında Yunanlıların İzmir'i işgali ile başlayan kara günler ancak 9 Eylül 1922 günü Yunan'ın denize dökülmesi ile son bulmuştur.
Yunanların İzmir'e işgaline ilk tepkiyi gazeteci Hasan Tahsin, Efsun alayı bayrağını taşıyan Yunan askerini öldürmekle göstermiştir.
Bu ilk kurşun bir kıvılcım olmuş ve Kuvâ-yi Milliye hareketlerini başlatarak milli onurumuzun kurtarılması adına ümit ışığı olmuştur.
Efelerin efesi namıyla bilinen Yörük Ali Efe, gencecik yaşında bu kutsal davayı omuzlarında taşımış ve düşmana ilk darbeyi 16 Haziran 1919'da Malgaç Baskını'nda vurarak işgal kuvvetlerinin ilerlemesini durdurmuş kahraman bir efedir.
Malgaç Baskını, Yunanda adeta bir şok etkisi yapmış ve İngilizlerin teşvikiyle Anadolu'ya kirli postalları ile çıkan Yunanlılar dikensiz gül bahçesine girmediklerini o gün anlamışlardı.
Kuva-yi Milliye hareketleri Ege'de çığ gibi büyürken 19 Mayıs 1919 günü Samsun'a çıkan Mustafa Kemal Paşa'ya da doğal olarak hayati öneme sahip günler, aylar kazandırmışlardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kararıyla kurulan olan düzenli orduya katılan Kuvâ-yi Milliye müfrezeleri askeri disiplin içerisinde de başarıdan başarıya koşarak yurdumuzun kurtarılması konusunda öncü kuvvetler olmaya devam ettiler.
Resûlullah'ın "Vatan sevgisi imandandır" hadis-i şerifinden hareket eden dedelerimiz canlarını dişlerine takarak Akif'in dediği gibi;
"Canı cananı bütün varımı alsın da Hüda
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda"
düsturu ile hareket ettiler.
Milli Mücadele'nin öncülerinden olan Denizli Müftüsü Hulusi Efendi yerden bir taş alarak batıya doğru fırlattı ve dedi ki:
"Ey cemaati müslimin!
Yurdumuz düşman çizmesi altında inlerken cuma namazı kılmak bize farz değildir.
'Bugün asıl farz olan en efdal amel, düşmanla savaşmaktır.
Tüfeği, kılıcı, tabancası, kazması veya küreği olan düşmana saldırsın.
Hiçbir şeyi olmayan benim gibi yerden bir taş alarak düşmana doğru fırlatsın.
Gazanız mübarek olsun."
İşte bizim İstiklal Savaşımızdaki din adamlarımız, müftüleriniz ve hocalarımız, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Hoş Geldin Atatürk adlı eserinde anlattığı gibi can siperane bir şekilde hem halkı aydınlattılar hem de kendileri bizzat mücadelede yer aldılar.
Elbette hilafeti istismar ederek halkımızın saf duygularını kullanan Kuvâ-yi Milliye'ye karşıtı sözde din adamları da maalesef İstiklal Savaşı'na darbe vurmak maksadıyla kendi konumlarını koruma çabası içinde milli mücadeleye zarar verdiler.
Bereket versin samimi insanların gayreti onların bu ihanetini de yok etmeyi başardı.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, mücadelesine başlamadan önce Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kurulmasının şart olduğunu öne sürdü. Çünkü ona göre insanların malını, canını ve imkânlarını istemek ve tasarrufta bulunmak bir şahsın kararıyla olmamalıydı.
Bu yüzden Kurtuluş Savaşı'nın en çetin şartlarında dahi meclis devre dışı bırakılmamış ve bütün kararlar meclis kararı olarak yürürlüğe konmuştur.
Diğer taraftan İstanbul hükümetinin hazırladığı ve halifenin onayladığı Kuvâ-yi Milliye karşıtı fetvalara karşı Gazi Mustafa Kemal Paşa, Ankara müftüsü Rıfat Hoca ve 20 arkadaşına milli mücadelenin meşruiyeti ile ilgili bir fetva hazırlatmıştır.
Söz konusu milli fetvaya daha sonra Anadolu'da müftü, hoca, şeyh ve nakibüleşraf gibi yüksek dereceli din adamlarından oluşan 153 kişi imza koymuştur.
Sözün özü Gazi Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadele'ye hem milli hem de dini referanslarla başlamıştır.
Cihat Tekin / diğer yazıları
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor / 06.10.2024
- Siper savaşları out Siber savaşları in / 23.09.2024
- Açlık sınırı = asgari ücret + 10.268 TL / 19.09.2024
- Lütfen herkes işini yapsın / 14.09.2024
- Trikopis'in kahvesi / 03.09.2024
- Milli Mücadele'de fetva savaşları / 01.09.2024
- İran ve ABD kontrollü gerilim politikası güdüyor -2- / 19.08.2024
- İran ve ABD kontrollü gerilim politikası güdüyor -1- / 18.08.2024
- Nihai hedef Türkiye'dir -2- / 05.08.2024
- Nihai hedef Türkiye'dir -1- / 03.08.2024
- Siper savaşları out Siber savaşları in / 23.09.2024
- Açlık sınırı = asgari ücret + 10.268 TL / 19.09.2024
- Lütfen herkes işini yapsın / 14.09.2024
- Trikopis'in kahvesi / 03.09.2024
- Milli Mücadele'de fetva savaşları / 01.09.2024
- İran ve ABD kontrollü gerilim politikası güdüyor -2- / 19.08.2024
- İran ve ABD kontrollü gerilim politikası güdüyor -1- / 18.08.2024
- Nihai hedef Türkiye'dir -2- / 05.08.2024
- Nihai hedef Türkiye'dir -1- / 03.08.2024