Bugünkü yazım yine Millîlik üzerine…
Bu konuda yazdığım yazılardan sıkılmadığınızı umuyorum. Ancak son birkaç önemli noktayı daha işaret etmek sonra kısa bir süre bu konuya ara vermek düşüncesindeyim.
80 öncesi olaylar nedeni ile bir dönemin çocukları, ne Milliyetçiliğe ne de onun karşısındaki görüşlere itibar etmediler. Bugün çokça üstünde durduğumuz Milli devlet anlayışının aidiyet duygusu ile yakından alakalı olduğunu bilmemiz gerekiyor.
Milli olmayı ve Milliyetçiliği Nazi Almanya'sının kafatasçı, tek tip insan oluşturmakla karıştıranlar; asla Milli olmayı anlayamazlar. Bu konuda farklı yorumlar üretilmiş olsa da doğruyu bilmek lazım.
Öncelikle; neden "Milli" kavramına önem verildiğini; bununla ilgili aidiyet koşullarının neler olduğunu çok iyi anlayıp savunmamız lazım. Savunmak için de bilgi sahibi olmak gerekiyor. Atatürk'ün üstünde çokça durduğu, bugün ihmal edilerek farklı noktalara çekilen Milli ve Milliyet sözcüğü farklı yorumlanıyor.
Atatürk; Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, Milliyetçi fikirlere çok ilgisiz kalındığından, bunun ülkeye zarar verdiğinden şikâyet eder. Bunun bir ülkü olduğunu, yok etmek için çeşitli mihrakların farklı söylemler geliştirdiğini belirterek bazı önemli girişimlere dikkat çeker.
Özellikle Anadolu coğrafyasında yaşayan; balkanlardan Hatay'a kadar uzanan bölgede hükümranlık sürmüş bir devletin, farklı değerlere sahip çıkması; insanların farklı kültür ve alışkanlıklarına güven duyması, bunları kendi özü ile birleştirmesi son derece uzun bir süreçtir.
***
650 yıllık bir imparatorluktan bahsettiğinizde, bu imparatorluğa katılmış olan insanların Milli bir yapıda buluşması hiç de kolay olmamıştır. Özellikle İslam dininin zengin tasavvuf felsefesi ışığında Anadolu erenleri herkesi kucaklamaya ve birleştirmeye çalışmış; kültürel farklılıkları bir ayrışma vesilesi değil, zenginlik olarak kabul ve işaret etmişlerdir.
İmparatorluğun dağılması aşamasında; yüzyıllardır vatan bildikleri Anadolu topraklarında yaşayanların yurdu işgal eden düşman kuvvetlere karşı birleşmesi, yardımlaşması, hiçbir ayrım yapmadan omuz-omuza savaşmış olması son derece önemlidir. Burada din faktörü ve dil faktörü ön plana çıkmıştır.
Bu direniş, Türkiye Cumhuriyetinin birleştirici harcı olmuştur. Dini, mezhebi dili ve ırkı ne olursa olsun cephede kan kardeşi olan insanları Milli bir dava uğrunda yazdıkları destanlarla birleştirmiş başka bir kurtuluş savaşı yoktur. Onları bir araya getiren sadece vatan sevgisi değildir. Yüzlerce yıl bir arada yaşamış olmanın biriktirdiği güzel anılar, yardımlaşmalar, aralarında oluşmuş hak ve hukuktur. Bütün bunlar Milli devlet temelinde buluşmalarını sağlamış, doğdukları topraklarda Türkiye Cumhuriyetinin birer ferdi olarak yeniden yaşama hak ve özgürlüğünü kazandırmıştır.
"Ne mutlu Türküm diyene…" ifadesinin vücut bulmasında, sadece din, milliyet, ırk, cins, dil gibi ögelerden bir tanesi etken olmamış; bir sürü ortak değer üretilmiştir. Ancak en önemlisi Türkün son yurdu olan Anadolu'nun buluşturucu ve yaşam sunucu gücü olmuştur.
* * *
Bu çok önemli bir noktadır.
Atatürk; insanları yaşadıkları bölge, geldikleri soy, konuştukları dil, inandıkları Tanrı yüzünden sınıflara ayırmamıştır. Ülkenin geleceğinin herkesi eşit olarak kabul eden bir sistem içinde; birlikte çok çalışarak mümkün olduğunu belirtmiş; bunun da, Milli devlet bütününde buluşmaktan geçtiğini ifade ederek Laik ve Demokratik bir toplum yapısı oluşmasını sağlamıştır.
İnsanları inançları, dilleri, kökenleri nedeni ile ayrıştırmanın ülkelere ne gibi zararlar verdiğini tarihi olaylar bize her zaman göstermiştir. Amerika'nın asıl sahipleri olan Kızılderilileri yok etmek, Amerika'nın eyaletlere bölünmesine, kimlik farklılıklarının keskinleşmesine Nazi Almanya'sının milyonlarca insanın ölümüne ve mağlubiyetine sebebiyet vermesine, günümüzde devam eden İslam karşıtı hareketlerin gelişmiş ülkelerde bile ayrımcılık yaratan eylemlerine şahit olmaktayız.
Vatan toprağının bütünlüğünü korumak; insanlar arasında sosyal sınıf ayrımı yapmamak; inançları nedeni ile hor görmemek; ibadet özgürlüğünü savunmak; milli gelirden eşit pay almak; devlet mekanizmasını halka hükmeden değil; halkın ihtiyaçlarını karşılayan ve yol gösteren bir yapı olarak düzenlemek; Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayanları "yurttaş" olarak kabul etmek, bunların arasında "hak, hukuk ve adaleti" tesis etmek başlıca kurallardır.
Bu noktalar, Cumhuriyetin kuruluşunda tüm imtiyazlara kapalı hale getirilmiş; demokrasi ve eşitliğin uygulanmasında bendeci bir toplum olan halka anlatmakta çok sıkıntı çekilmiştir. İstiklal Harbi ve Kurtuluş Savaşı asla sıradan bir mücadele olarak düşünülmemelidir. Sadece işgal kuvvetleri ile değil, aklın ve bilimin egemen olacağı bir devrimin ayak sesleri olmuştur.
* * *
Bugün Atatürk'ü inkâr edenler ayni zamanda Milli olmayı da inkâr etmektedirler. Ülkeyi farklı devletlere mensup insanlar ile doldurmak; onlara seçme ve seçilme hakkı vermek, toprak ve yerleşim hakkı tanımak, imtiyazlı bir sınıf gibi davranmak devrim kanunları ile tezat teşkil eder. Bunun modernlikle, çağdaş düşünce ile bir ilgisi yoktur. Milli olmadan evrensel olunamayacağını da bilmek zorundayız. Paranız, okulunuz, diliniz, düşünceniz geleceğiniz için Milli olmak zorundadır. Yoksa devletiniz Milli olmaz "anonim" olur, çok ortaklı olur.
İstanbul da İstiklal caddesine çıktığınızda; kendinizi yabancı istilası altında olduğu hissine kaptırıyorsanız; alışkın olduğunuz Türkçe tabelalar yanında yabancı dille yazılmış yeni tabelalar görüp şaşırıyorsanız; genzinizi düne kadar alışkın olmadığınız ağır bir nargile kokusu sarıyor ise, farklı bir dilin bağıra çağıra konuşulması kulağınızı tırmalıyorsa; garip kıyafetli insanlar gözünüzü başka tarafa çevirmenizi gerektiriyorsa bu durum sizin için bir Millîlik sorunudur.
Bir ülkenin Milli olması için sadece din birliği yetmiyor.
Sultanahmet'ten okunan ezan bir başkadır, Kopenhag'ında okunan bir başka… Arabistan'da okunan bir başka…
Bizim ezanımız bize, onların ezanı onlara güzeldir…
Herkes, vatan yapmak için kan döktüğü topraklarda özgürce ve barış içinde yaşamalı, misafirini Milli alışkanlıkları çerçevesinde ağırlamalı ve uğurlamalıdır…
Milli düşünceye sahip olmak bunu gerektirir.
- Bir öğün, üç tabak yemek… / 13.05.2025
- Zirvede olmak… / 09.05.2025
- Bir saldırının düşündürdükleri… / 06.05.2025
- Yörükler… / 02.05.2025
- Bir 23 Nisan yazısı… / 23.04.2025
- Zalimler unutulur, mazlumlar anılır… / 18.04.2025
- Dost… / 15.04.2025
- Çöp dağları… / 11.04.2025
- Maaşının hırsızı… / 07.04.2025