Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Yenikapı'da düzenlenen "Milyonlarca Nefes, Teröre Karşı Tek Ses" mitinginde şöyle dedi: "1 Kasım seçimlerinde TBMM'ye hangi partiden olursa olsun fark etmez, 550 yerli, milli, bedeni ve kalbiyle bu ülke için çalışacak milletvekili göndermenizi istiyorum." Bu söz üzerine yerlilik ve millilik tartışması başladı. Tartışmalar uzadıkça uzadı. Ancak milli milletvekilinden önce milli bir modelin kurulması tartışmadan uzak tutuldu. Hâlbuki model gayri milli olunca, milletvekilinin milliliği sözden öteye geçmez.Batı dünyasında olduğu gibi ülkemizde de partiler genelde sağ ve sol diye ayrılmaktadır. Diğer bir deyişle TBMM, sosyal demokrasiyi ve liberalizmi savunan partilerden oluşmaktadır.Şimdi soralım: Bu modellerin hangisi yerli ve millidir? Ülkemizde sol görüşü savunanlar hiçbir zaman yerli ve milli olmamışlardır. O bakımdan millete üsten bakmış ve milletin değerleriyle sürekli çatışmışlardır. İşin en ilginç yanı, bunu da ilericilik adına yapmışlar. Sağ görüşe sahip liberaller ise, kısmen millici olduklarını göstermeye gayret etmişler, fakat onlar da milli bir model ortaya koyamamışlardır. Şu gerçeğin altını ısrarla çizmek gerekir: Ekonomide küreselleşmeyi savunanlar, asla ve asla yerli ve milli olamazlar. Çünkü küreselleşmenin en önemli hedefi, milli ekonomileri yıkmak ve dolayısıyla milli devletleri işlevsizleştirmektir. Ekonomi küreselleşirse, milli devletlerin milli bir plân yapması imkânsızlaşır. Bu durumda yerlilik ve millilik söylem düzeyinde kalır.Bunun en güzel örneğini, ABD'li bir ekonomik tetikçi şöyle anlatıyor: "Şirketimiz tarafından Mısır'da bir genel müdürden bazı istatistikleri almak için görevlendirildim. Genel müdür ile görüşmek için gittim, talebimi sekretere ilettim.O güne kadar hiçbir yetkili, beni bekletmedi, talebimi anında ve noksansız yerine getirdi. Bu genel müdür ise beni bir süre beklettikten sonra, yanına aldı. Beni görünce sinirlendi, ayağa kalktı, 'sizin bu istatistikleri ne için istediğinizi biliyorum' dedi ve yüksek sesle saymaya başladı.Ben de o genel müdüre çok kızdım, ama kendimi toparladım ve içimden o böyle bağırıyor ama eli mahkûm, güçlü olan benim dedim. Genel müdür bağırdı, çağırdı ve sonunda talep ettiğim istatistikleri vermeden beni gönderdi. Şirket merkezine döndüm, olanları aynen naklettim. Şirket merkezindeki yetkili sakince beni dinledi ve hiçbir şey söylemedi. Bir hafta sonra o genel müdür görevden alınmış, yerine gelen genel müdür, talep ettiğimiz istatistikleri kapalı bir zarf içerisinde kurye ile şirket merkezine gönderdi."İşte ülke ekonomisini küresel ekonomiye bağlamak ve o ülkede millici olmak böyledir. Ya yüreğin yana yana istediklerini vereceksin, ya da çekip gideceksin. Milli bir model uygulamayan ülkelerdeki millicilerin durumu, söz konusu genel müdürünki gibi olmak zorundadır.Böyle acizlik ve çaresizlik içine düşmemek için yapılması gereken ilk iş küresel ekonomiye eklemlenme politikalarını terk etmek ve Milli Ekonomi Modeli'ni hayata geçirmektir. Aksi halde yerlilik ve millilik hiçbir anlam ifade etmeyen, hamasi sözlerden ibaret kalır.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018