"Nefsini bilen Rabbini bilir" hadisi şerifini hepimiz biliriz. Dünkü yazımda Prof. Dr. Haydar Baş'ın, Kur'an'ın ilk ayeti, "oku" emrine bakışını bu hadisi şerif ile yan yana getirdiğimiz zaman, Rabbini okumaya, O'nun azametini, kudretini, kuvvetini, ilmini, iradesini yavaş yavaş görmeye, hissetmeye başlar.
İşte o eşsiz güç karşısında nefsinin bir hiç olduğunu anlamaya başladığı zaman kişi nefsini bilir. Yani kul olmuş olur. Mü'min, Müslüman olmuş olur. Peki, bu okumayı istemezse, bu okumaya yanaşmaz ise ne olur? Sayın Baş'tan öğrendiğim kadarıyla o kişinin adı insan olmaz, beşer olur. Bugünkü sorunların temeli de bu. İslam dünyasında, insan sayısının değil de beşer sayısının çok çok artmasıdır.
Bugün en çok şikayet ettiğimiz konular, Allah ve Resulünün (s.a.a), inandım, Müslüman'ım diyenlere, yaklaşmayın, yapmayın hatta bunları yaparsanız şiddetle cezalandırılacaksınız, diye ikaz ettiği konulardır. (Terör, cinayet, fuhuş, faiz, hakkı batıl, batılı hak gösterme, Yahudi ve Hıristiyanları dost edinme gibi.)
İşte bu gibi manen yasak olan, madden ise insanları, toplumları bitiren bu hastalıklar, genele hakim olduğu zaman ne oluyor? Terör oluyor, huzursuzluk oluyor, kavga oluyor. Kısaca hayat çekilmez oluyor.
Bu noktada da, Prof. Dr. Haydar Baş'a dönersek, Sayın Baş şöyle diyor:
"Toplum huzursuzluklarının temelinde yatan gerçek, fert planında insanların manevi doyumsuzluğu ve doyumu sadece maddede aramış olmalarıdır. Varlığını vücuda getiren ve bütün kâinatı yoktan, var eden Allah'a (c.c) ihtiyacı sonsuz iken, O'na, cebinde taşıdığı bir anahtarlık kadar değer vermeyen insanın huzur bulması nasıl mümkün olabilir ki?
Kaldı ki huzur, O'na kavuşmakla mümkün olabiliyor. İslam, Hakk'a ifna olmuş insanın, Allah adına arzı işlemesini emreder. İslam, çalışmayı, kazancı, terakkiyi kısacası topyekûn tasarrufu Allah (c.c) adına kabul eder.
İslam'da reddedilen madde, nefis hesabına kazanılan ve insanı Hak'tan koparan başka bir ifade ile nefsin önünde put mesabesinde olan maddedir. O halde İslam maddeyi değil bu anlayışı reddediyor. Hak hesabına maddeyi kazanmak ise ibadettir?" (Prof. Dr. Haydar Baş İslam ve Hz. Mevlana sh:82)
İmam-ı Ali (k.v) buyuruyor ki; "Bir zaman gelir ki insanlara, İslamiyet'ten ancak bir isim kalır. Mesela yalnız adı Müslüman'dır. Başka hiçbir ibadet ve taat bilmez. Kur'an'ın resmi kalır. Manasını bilen ve amel eden kalmaz. Mescitlerini tamir ederler, fakat içlerinde Zikrullah yapılmadığından manen haraptırlar. İşte o zaman ehlinin şerlileri zahir ulemasıdır. Fitne bunlardan çıkar ve yine bunlara döner." (Prof. Dr. Haydar Baş İslam'da Zikir sh: 179)
Şimdi kendi, kendimize şu soruyu soralım; bugün hem fert olarak, hem de toplum olarak bu hali yani inancımızı çok arka planlara atıp, maddeyi öne çıkaran, amacı sadece madde olan bir fert ve toplum haline geldik mi?
Evet, Müslüman'ım diyoruz, şaşalı camiler, mescitler yapıyoruz, yaptırıyoruz, altın kaplama Kur'an-ı Kerimleri evimizin bir köşesine asıyoruz ama guslü tarif edemediğimiz, namazın şartlarını sıralayamadığımız da bir gerçek. Öyle değil mi?
Yani bizler 'inandım' diyerek bir iddia ortaya koymuşuz. Sonra iddiamızı öylece bırakıp başka hedeflere yönelmişiz. Oysa bize ilk sorulacak şey; 'İnandım, Müslüman'ım' diyerek ortaya koyduğumuz iddiamızı ispat edip, etmediğimizdir.
Bu noktada Prof. Dr. Haydar Baş diyor ki; "Biz, inandık derken bir iddiada bulunuyoruz? Allah (c.c) vardır, melekler vardır, peygamberleri vardır, kitapları vardır, hayır ve şer Allah'tandır. Bütün bunları söylerken bizim bir iddiamız olmuş oluyor. İşte bu iddianın ispatı da ibadetlerimiz olmuş oluyor?" (Prof. Dr. Haydar Baş Hikmetin Sırları sh: 48)
Şuan ki halimiz ne olursa olsun mü'min, Müslüman için ümitsizlik yoktur. Olmaması gerekir. Çünkü son nefese kadar rahmet kapısı, ümit kapısı açıktır. Bize düşen o kapıya yönelmek, bizi o kapıya götürecek rehberler edinmektir.
Yine Sayın Baş'a dönelim; "İnandım, diyen kişi, Müslüman'dır. Ama kendisini de ciddi yanlışlardan, tehlikelerden koruması gerekiyor. Bu tehlikelerden koruması için ne lazım?
Furkan sahibi olması lazım, yani hikmet sahibi olması lazım. Yanlışı doğrudan ayırması, yani Allah'ın (c.c) muradını anlaması lazım. Bunu kavrayamadığın zaman birisi gelir, sana süslü tabakta zehir ikram eder, sen de Allah, Allah ne kadar mükemmel yemek dersin, yersin, ölüp gidersin?" (Prof. Dr. Haydar Baş Hikmetin Sırları sh: 161)
Rabbim, bizleri muhafaza eylesin ve kendi yolunda gerçek rehberler ile birlikte olmayı nasip etsin. (Âmin)
İşte o eşsiz güç karşısında nefsinin bir hiç olduğunu anlamaya başladığı zaman kişi nefsini bilir. Yani kul olmuş olur. Mü'min, Müslüman olmuş olur. Peki, bu okumayı istemezse, bu okumaya yanaşmaz ise ne olur? Sayın Baş'tan öğrendiğim kadarıyla o kişinin adı insan olmaz, beşer olur. Bugünkü sorunların temeli de bu. İslam dünyasında, insan sayısının değil de beşer sayısının çok çok artmasıdır.
Bugün en çok şikayet ettiğimiz konular, Allah ve Resulünün (s.a.a), inandım, Müslüman'ım diyenlere, yaklaşmayın, yapmayın hatta bunları yaparsanız şiddetle cezalandırılacaksınız, diye ikaz ettiği konulardır. (Terör, cinayet, fuhuş, faiz, hakkı batıl, batılı hak gösterme, Yahudi ve Hıristiyanları dost edinme gibi.)
İşte bu gibi manen yasak olan, madden ise insanları, toplumları bitiren bu hastalıklar, genele hakim olduğu zaman ne oluyor? Terör oluyor, huzursuzluk oluyor, kavga oluyor. Kısaca hayat çekilmez oluyor.
Bu noktada da, Prof. Dr. Haydar Baş'a dönersek, Sayın Baş şöyle diyor:
"Toplum huzursuzluklarının temelinde yatan gerçek, fert planında insanların manevi doyumsuzluğu ve doyumu sadece maddede aramış olmalarıdır. Varlığını vücuda getiren ve bütün kâinatı yoktan, var eden Allah'a (c.c) ihtiyacı sonsuz iken, O'na, cebinde taşıdığı bir anahtarlık kadar değer vermeyen insanın huzur bulması nasıl mümkün olabilir ki?
Kaldı ki huzur, O'na kavuşmakla mümkün olabiliyor. İslam, Hakk'a ifna olmuş insanın, Allah adına arzı işlemesini emreder. İslam, çalışmayı, kazancı, terakkiyi kısacası topyekûn tasarrufu Allah (c.c) adına kabul eder.
İslam'da reddedilen madde, nefis hesabına kazanılan ve insanı Hak'tan koparan başka bir ifade ile nefsin önünde put mesabesinde olan maddedir. O halde İslam maddeyi değil bu anlayışı reddediyor. Hak hesabına maddeyi kazanmak ise ibadettir?" (Prof. Dr. Haydar Baş İslam ve Hz. Mevlana sh:82)
İmam-ı Ali (k.v) buyuruyor ki; "Bir zaman gelir ki insanlara, İslamiyet'ten ancak bir isim kalır. Mesela yalnız adı Müslüman'dır. Başka hiçbir ibadet ve taat bilmez. Kur'an'ın resmi kalır. Manasını bilen ve amel eden kalmaz. Mescitlerini tamir ederler, fakat içlerinde Zikrullah yapılmadığından manen haraptırlar. İşte o zaman ehlinin şerlileri zahir ulemasıdır. Fitne bunlardan çıkar ve yine bunlara döner." (Prof. Dr. Haydar Baş İslam'da Zikir sh: 179)
Şimdi kendi, kendimize şu soruyu soralım; bugün hem fert olarak, hem de toplum olarak bu hali yani inancımızı çok arka planlara atıp, maddeyi öne çıkaran, amacı sadece madde olan bir fert ve toplum haline geldik mi?
Evet, Müslüman'ım diyoruz, şaşalı camiler, mescitler yapıyoruz, yaptırıyoruz, altın kaplama Kur'an-ı Kerimleri evimizin bir köşesine asıyoruz ama guslü tarif edemediğimiz, namazın şartlarını sıralayamadığımız da bir gerçek. Öyle değil mi?
Yani bizler 'inandım' diyerek bir iddia ortaya koymuşuz. Sonra iddiamızı öylece bırakıp başka hedeflere yönelmişiz. Oysa bize ilk sorulacak şey; 'İnandım, Müslüman'ım' diyerek ortaya koyduğumuz iddiamızı ispat edip, etmediğimizdir.
Bu noktada Prof. Dr. Haydar Baş diyor ki; "Biz, inandık derken bir iddiada bulunuyoruz? Allah (c.c) vardır, melekler vardır, peygamberleri vardır, kitapları vardır, hayır ve şer Allah'tandır. Bütün bunları söylerken bizim bir iddiamız olmuş oluyor. İşte bu iddianın ispatı da ibadetlerimiz olmuş oluyor?" (Prof. Dr. Haydar Baş Hikmetin Sırları sh: 48)
Şuan ki halimiz ne olursa olsun mü'min, Müslüman için ümitsizlik yoktur. Olmaması gerekir. Çünkü son nefese kadar rahmet kapısı, ümit kapısı açıktır. Bize düşen o kapıya yönelmek, bizi o kapıya götürecek rehberler edinmektir.
Yine Sayın Baş'a dönelim; "İnandım, diyen kişi, Müslüman'dır. Ama kendisini de ciddi yanlışlardan, tehlikelerden koruması gerekiyor. Bu tehlikelerden koruması için ne lazım?
Furkan sahibi olması lazım, yani hikmet sahibi olması lazım. Yanlışı doğrudan ayırması, yani Allah'ın (c.c) muradını anlaması lazım. Bunu kavrayamadığın zaman birisi gelir, sana süslü tabakta zehir ikram eder, sen de Allah, Allah ne kadar mükemmel yemek dersin, yersin, ölüp gidersin?" (Prof. Dr. Haydar Baş Hikmetin Sırları sh: 161)
Rabbim, bizleri muhafaza eylesin ve kendi yolunda gerçek rehberler ile birlikte olmayı nasip etsin. (Âmin)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Küfrün karşısında bir tek İmam Hüseyin kalmıştı / 05.07.2025
- ‘Bana Hüseyin’den haber ver’ / 04.07.2025
- Milletin sorunlarını artık kale bile almıyorlar / 02.07.2025
- Ortadoğu'da ikinci dizayn dönemi / 30.06.2025
- Fitneye karşı Hüseyin olmak / 29.06.2025
- Sözde ‘Terörsüz Türkiye’ye’ feda edilen değerlerimiz / 28.06.2025
- NATO toplantısı öncesi ve sonrası / 27.06.2025
- İsrail, ABD-İran savaşından 15 ders / 26.06.2025
- Türkiye, BOP’un neresinde? / 24.06.2025
- TBMM’deki rezalet BOP’un parçasıdır / 23.06.2025
- ‘Bana Hüseyin’den haber ver’ / 04.07.2025
- Milletin sorunlarını artık kale bile almıyorlar / 02.07.2025
- Ortadoğu'da ikinci dizayn dönemi / 30.06.2025
- Fitneye karşı Hüseyin olmak / 29.06.2025
- Sözde ‘Terörsüz Türkiye’ye’ feda edilen değerlerimiz / 28.06.2025
- NATO toplantısı öncesi ve sonrası / 27.06.2025
- İsrail, ABD-İran savaşından 15 ders / 26.06.2025
- Türkiye, BOP’un neresinde? / 24.06.2025
- TBMM’deki rezalet BOP’un parçasıdır / 23.06.2025