Neden bu başlık ve neden şimdi bu vatan hainini tekrar gündeme getiriyorum.
Yüzlerce örneği var ama sadece en son gündeme gelen ve yürekleri dağlayan, Tıp 2. sınıf öğrencisi, çiçeği burnunda bir delikanlının hayatına son vermesi üzerine, belki hala ayıkma ihtimali olan çıkabilir diyerek bu yazıyı kaleme alıyorum.
Türk milleti zekidir.
Ancak bu millet; içerisinde Mustafa Kemal Atatürk gibi eşsiz bir lideri de çıkarıyor, görülmemiş çapta hainleri de.
Yazı uzun diyerek, okumayacak çok sayıda insanımızın çıkacağını biliyorum ama canları sağ olsun. Gelelim konuya sevgili okurlar.
Tıp 2. sınıfta okuyan pırıl pırıl bir Türk gencini daha 19 yaşında iken, böyle bir talihsiz kadere mahkum eden zihniyeti bir sorgulayalım ve aklımızı başımıza devşirelim.
Asıl katil zanlısı ve devam etmekte olan bu zehirli fikir ve zihniyetin faili kimmiş tarihte bir gezinti yapalım, kararı siz verin.
Her tarafı işgal edilmiş, insan ve silah gücü tükenme noktasına gelmiş, moral olarak perişanlık içinde olan bir ülkenin içinden Kuvâ-yi Milliye adıyla bir hareket filizleniyor. İnsanüstü bir kararlılık ve inançla bu toprakların insanlarını yeniden örgütlüyor, savaşıyor, canlarını feda ediyorlar.
İtilaf devletleri 30 Ekim 1918'de Osmanlı Devleti'ne Mondros Mütarekesi'ni imzalatmışlar, böylece Osmanlı'nın tasfiyesi fiilen yürürlüğe girmişti. Bu tasfiye anlaşmasına karşı ülkenin birçok yerinde örgütlenen ve yeni bir özgürlük savaşına girişen "Kuvvacılara" karşı çıkan teşkilatlar arasında Teal-i İslam Cemiyeti vardı.
Başındaki "İslam" kelimesi sizi aldatmasın, bu cemiyeti kurduran İngilizlerdi.
Teal-i İslam'ın yönetim kurulunda bulunan etkin isimlerden biri de, Said-i Nursi idi.
Teal-i İslam Cemiyeti 16 Eylül 1919'da İkdam gazetesinde bir bildiri yayınlayarak, Türk milletini Kuvâ-yi Milliye'ye destek vermemeye, hatta onlara karşı mücadele etmeye çağırıyordu. Bu bildirinin altında imzası bulunanlardan biri de Said-i Nursi idi.
Bildiriyi lütfen üşenmeden ve dikkatle okuyun:
"Ey Anadolu'nun masum ve mazlum ahalisi!
Bir zamanlar ne kadar şen ve bahtiyar idiniz. Hemen hepiniz çoluğunuz ve çocuğunuzun yanında tarlalarınızın, bağlarınızın başucunda çiftinizle, çubuğunuzla uğraşıp vaktinizi hoşça geçirir idiniz.
Bir müddetten beri size ne oldu? Niçin böyle boynunuz bükük, tıpkı bir yetim gibi mahzun duruyorsunuz.
Acaba şu halin neden ileri geldiğini biliyor musunuz? Bunun için cümlemizin yani aziz milletimizin ve mukaddes vatanımızın bir vakitten beri başına gelen belaların esbabını size biraz anlatayım.
Selanik dönmeleriyle aslü nesli ve mezhep ve meşrebi belirsiz ecnası muhtelife türedilerden mürekkep olan bu cemiyet, 'istibdadı kaldıracağız, meşrutiyet ve hürriyet getireceğiz, hükümet ahaliye zulmetmeyecek' diye bizi aldattılar.
Bu hainler, bu hinoğlu hinler memleketin başına kendi elleriyle getirdikleri her belada, her muharebede âlemi ölüme teşvik etmek, halkı kırdırarak kendi canlarını beslemeyi çok iyi biliyorlardı.
Nitekim bu defa da Anadolu'da Mustafa Kemal ve Kuvâ-yi Milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden nâmerdane bir surette kaçarken, zavallı saf ve gafil ahali ve askerden cem ettikleri kuvvetleri düşmanla harbe tutuşturarak yalanlar ve hilelerle savuşup kaçtılar.
Biçare millet! Bu yankesicilerin hilelerini, desiselerini hala tamamen anlayamamıştır. Yazık bin kere yazık ki, gerek harb içinde, gerek mütarekeden sonra memleket bunların fitne ve fesadı uğruna milyonlarca evladını telef ediyor da Enver, Cemal, Mustafa Kemal vesaire beş on eşkıyanın vücudunu ortadan kaldırmak için icab eden küçük fedakârlığı göze almıyor.
Millet hala kendisini aldatan bu heriflere niçin diyemiyor ki "Ey hainler, ey Allah'tan korkmayan ve Peygamberden hayâ etmeyen mahlûklar, muharebe ettiniz başımızı bin türlü belalara soktunuz, mağlup oldunuz, şimdi niye tekrar, gücünüz yetmediğini ikrar ve imza ettiğiniz devletleri yeniden kızdırarak üzerimize husumet ve gazaplarını davet ediyorsunuz?
İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Harpte mağlup olduktan sonra uslu oturmak ve mağlubiyetin neticesine katlanarak telafisini sabr-u sükûn ve akl-u tedbir dairesinde izale etmekten başka çare var mıdır?
Düşünmüyor musunuz ki Yunanlılara fazla zayiat verdirmek bile bundan sonra bizim için hayırlı ve menfaatli bir şey olmaz."
Evet, arkadaşlar bu bildirinin altında imzası olan vatan ve millet haini Said-i Nursi için bakın biz her yıl ne kutluyoruz.
Bediüzzaman Haftası!
Sadece bir örnek yazı başlığı basından:
"Bediüzzaman Haftası kapsamında 25 Mart 2018 Pazar günü Başakşehir Emin Saraçlar Kültür Merkezinde Risale-i Nur müellifi Bediüzzaman Said Nursi coşkulu ve yoğun bir kalabalıkla anıldı."
Türk düşmanı olan bir İngiliz Prof. Colin Turner, Risalelerden okumalar olarak 700 sayfalık bir eser ortaya koymuş.
Londra'daki Risale-i Nur Sempozyumu ona çok heyecan vermiş; "Bütün şehirlerde bunu yapalım, herkese anlatalım, bütün üniversitelere gidelim, bütün İslâmî gruplarla görüşelim ve bunları anlatalım. Hatta müstakil bir Risale-i Nur enstitüsü kuralım. Seminerler verelim. Bu güzellikleri herkese tanıtalım" demişti.
Bugün devlet eliyle bu vatan hainlerinin anısına hafta düzenleniyorsa, sizce bataklık kurudu mu ki, sineklerle mücadele ediliyor.
- Tasarruf saçmalığını bırakın! / 14.05.2024
- Sıcak para sizi yakacak! / 13.05.2024
- Sosyal patlamaya çeyrek kala! / 07.05.2024
- Cumhurbaşkanı Mansur Yavaş! / 06.05.2024
- 1982 Anayasası harikaydı / 01.05.2024
- Dersimiz tarih / 30.04.2024
- Ben Erdoğan’ın yerinde olsam… / 29.04.2024
- Akıllı bir Allah kulu yok mu? / 25.04.2024
- MB Türk milletine ihanet ediyor! / 23.04.2024