(Dünden devam ediyorum)
Dördüncü Murat
Hakikaten en büyük padişahlarımız arasında sayılmak yeteneğine sahipti ve mertliği ile bütün Osmanlıları hayrette bırakmıştı.
Fazilet sahibi idi, eski pehlivanların kaldıramadıkları demirlere ve gürzlere başka halkalar ilâve ettirir ve bunları kaldırarak hünerini icra ederdi.
Bağdat ve İran seferlerine çıkan iktidar sahibi bu padişah, geleceğin en büyük hükümdarı olmaya namzet iken içtiği rakının kurbanı olmuş; devletin talihini ve geleceğini İbrahim gibi akıl noksanı ve anlayıştan mahrum bir şahsa terk ederek dünyadan çekilmişti.
Üçüncü Ahmet
Devletin en hassas zamanlarını Lâle Devri'ne çevirerek bütün milleti zevk ve sefahatle mest etti, günlerini, Sâdâbâd safâları ile geçirdi.
Fırsatlar elden kaçtı, zira padişahın eğlenceden başını kaldırıp devletin ufkunu görmeye zamanı yoktu; baksa bile görmek için bir kabiliyeti de bulunmuyordu.
Sefahat kendisini tamamen ele geçirmişti. Çıkan bir isyan neticesinde saltanatı Birinci Mahmut'a terk edip başarısız şekilde bir köşeye çekilmeye mecbur oldu.
İkinci Mahmut
Tarihimizin incelenmeye en fazla lâyık devirlerinden biri, büyükbabam İkinci Mahmut'un iktidar yıllarıdır.
Osmanlı Devleti'ni geçmişten alıp parlak bir şekilde geleceğe nakleden azimli bir padişah idi.
Genç yaşında iken üzerine aldığı vazifeler o kadar önemli ve o kadar da zor idi ki, geçmişten gelen dertlerin altında eziliyordu.
Böyle zor bir zamanda üstlendiği görevi yerine getirebilmesi için gereken azmin, ilmin ve irfanın yanında büyük cesarete de sahipti.
Bu sayede bazı hatalarına rağmen devletin yeniden ayağa kaldırılması için gerekenleri yerine getirmeye muvaffak oldu ama ne çare ki eserini tamamlayamadan henüz genç sayılabilecek bir yaşta vefat etti.
Sultan Mahmut'un yaptığı büyük işleri yarım bırakmasının sebebi ne idi? İşte, aradığımız mesele budur!
Başlattığı inkılâp, kuvvetten düşmüş olan devleti her türlü zorluklar ile karşı karşıya bırakmıştı.
İç sıkıntılar, Rusya meselesi, devletin bir vilâyeti olan Mısır'ın Mehmed Ali Paşa vasıtası ile bağımsızlığını kazanıp muazzam ve şevket sahibi Osmanlıları mağlûp etmesi, İkinci Mahmud Hazretleri'ni sıkıntıya sokmaya kâfi idi.
Mısır'da kendisine karşı isyan eden Mehmet Ali Paşa'ya "Aradığım adam sen imişsin, gel burada benimle beraber çalış, Osmanlı'yı ihyâ edelim" diyeceği yerde, Paşa'yı gıyabında idama mahkûm etmekle başına büyük dert açmıştı.
Bu gibi dertler az imiş gibi çelik gibi vücudunu tahrip etmek için bir de içkiye müptelâ olmuş, 55 yaşında tam tecrübeye sahip olmuş ve iş görüp eserini tamamlayacağı sırada üzüntüler içinde gözleri kapatmış idi.
Son sözü "Ah kahpe İngiliz, en nihayet eserimi tamamlayamadan benim de canıma kıydın!" olmuştu.
Sultan Abdülmecid
Saltanata, devletin en buhranlı zamanında gelmişti. Pederinin kendisine bıraktığı mühim ama tamamlanamamış vazifeyi üzerine alarak aynı siyaseti büyük bir iktidar ile devam ettirdi.
Tanzimat'ı cihana ilân ederek bütün devletlerin itimadını kazandı. Osmanlı İmparatorluğu'nu Avrupa devletlerinin arasına kattı, Kırım Savaşı'nı da kazandı ve memleketine büyük hizmetler etti.
Ama binlerce defa yazıklar olsun ki, babasından devraldığı işleri bitirebilmek için daha pek çok çalışması lâzım iken o da içkiye müptelâ oldu ve bu yüzden vefat etti.
Sultan Abdülaziz
Pederim olan Abdülâziz Han Hazretleri, Allah'a şükürler olsun ki, bu gibi ahlâk zaaflarından hiçbirine müptelâ değildi.
Hatta ağzına hayatı boyunca bir damla olsun içki koymadığı gibi tütün de kullanmaz ve kahveyi bile nadiren içerdi. Bu sayede oldukça kuvvetli bir bedene sahip olmuştu. On beş küsur senelik saltanatını hiçbir hastalık görmeden geçirdi.
Ama kendisine ve başladığı büyük işlere yardım edecek tek bir kimseye bile sahip olamadığından tahttan indirilme felâketine maruz kalıp, şehit edildi.
Abdülmecid'in çocukları
Sultan Abdülmecid, ardında saltanat makamına ve hilâfete namzet dört oğul (Beşinci Murad'ı, İkinci Abdülhamid'i, Sultan Reşad'ı ve Sultan Vahideddin'i kastediyor) bıraktı.
Bunların hepsi ardarda tahta geçerek Avusturya sınırından Basra Körfezi'ne uzanan koskoca bir devletin çöküşünün sebebi oldular.
Ben, bu dört hükümdarı, tarihin vereceği en şiddetli hükme bırakmakla yetiniyorum."
Bu yazıyı Saray'ın tarihçisi Murat Bardakçı "Osmanlı'yı dedelerimin içkisi yıktı" başlığıyla 05.05.2013 Habertürk'te yazdı.
Tarih kitaplarında daha utanç verici binlerce hadise anlatılır.
Onun için diyor ki, Osmanlı İslam Devleti değildi. Padişahlar, kutsal kişilik sahibi değildi. Halifelerin, İslam'daki 'hilafet' ile alakaları yoktu.
Eğer Osmanlı, Allah'ın hukuku ile yönetiliyor olsaydı kundaktaki bebeğini, kardeşini, amcasını katleden padişahları anında kısas ile öldürüldü.
Onun için artık dinimizden de, tarihimizden de çekin ellerinizi, dillerinizi.
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- Birileri unutsa bile tarih unutmaz / 16.05.2025
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025