Kaç kez klavyenin başına geçtim yazmak için olmadı.
Aklımda birçok konu başlığı vardı ama dağıldım gittim.
En iyi bildiğim ve topluma yararlı olacağını düşündüğüm konulardı lakin iştahım kesildi.
O kadar önemli ve hayati konular ele alınıyor ki gazetemizde, akademi yanında vızıltı kalır vallahi.
Alanında en iyi yazar kadromuz, Türk toplumuna nasıl daha faydalı olurumun şuuruyla, geceli gündüzlü araştırmalar yapıyor ve öyle yazıyorlar köşelerinde.
Murat Cabas, Orhan Dede, Adem Birinci, Ahmet Erimhan, Prof. Dr. Ünal Emiroğlu, Akın Aydın, Ali Nezir, Tamer Tümerdirim, Eyüp Kabil ve Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi gibi alanında uzman olan bu isimlerin tek bir derdi var; Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Kainat Devleti Türkiye" projesine katkı sunmak.
O yüce insandan öğrendiklerini, büyük bir arzu ve vazife bilinciyle tüm insanlığa ulaştırmak.
Öyle büyük bir fikri mirasın takipçileri ki, bütün bildiklerini topluma aktarmakla kendilerini mükellef sayıyorlar.
Onlar üzerine düşeni bi hakkın eda ediyorlar.
Üzerlerinde hiçbir sorumluluk kalmasın diye, en üst düzeyde çözümler sunuyor ve bu çözüme giden yolu tarif ediyorlar.
Dünyalık ve şahsi menfaat onların asla umursamadığı şeylerdir.
Dünyada hiçbir güce boyun eğmezler.
'Tam bağımsız Türkiye' ideali, bu yazar kadronun olmazsa olmazıdır.
Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyet değerlerine böylesine deli gibi bağlı ve âşık bir yazar kadrosunu asla bulamazsınız.
Gelelim başlıktaki anlama…
Bir mekândayız, yaşı ilerlemiş ve bir masa etrafında oturanlara, mesleğin verdiği refleksle kulak kabartıyorum.
Konu zamlar oluyor haliyle bu koyu sohbette.
Kendisini herhalde filozof zanneden yaşlı bir zat, sanki vazifeli olarak o masada bulunuyormuşçasına söze başlıyor:
"Ya arkadaşlar, bu hükümet de yanlış işler yaptı yapmasına ama kim gelecek onun yerine! Ben yine bu iktidara oy vereceğim. Kriz desen, dünya bu halde. Tüm dünya bu adamla uğraşıyor."
Diğer yaşlı amca dalıyor ortaya:
"Akaryakıt 25 TL olmuş. Ama bu kadar araba da neyin nesi. Demek ki para var. Kimse açlıktan ölmüyor. Marketlerde ne ararsan var."
Yan tarafta oturan genç bir şahıs o kadar rahatsız oluyor ki bu duyduklarından.
Artık laf söylemese çatlayacak kıvama geliyor ve o da dalıyor sohbete:
"Amca siz bunları konuşmak için kaç para maaş alıyorsunuz?"
Kısa bir şok yaşanıyor masada.
Genç devam ediyor:
"Yılda 240 milyar faize para bulan hükümet, neden çiftçilere sadece 20 milyar TL destek çıkıyor?
1969 yılında bir asgari ücretle 33 çeyrek altın alınırken, bugün neden bu sayı 3'e düştü?
Türkiye dünyanın en zengin kaynaklarına sahip olduğu halde, niçin en geri kalmış ülkelerle bizi mukayese ediyorsunuz?
Savaştan yeni çıkan Atatürk Cumhuriyetinde yıllık büyüme oranı yüzde 8 ila 16 arasında olurken, bugün neyimiz eksik de büyüme oranları sıfır çekiyor?"
Genç adamı soluksuz dinleyen ve hiçbir yanıt veremeyen yaşlı amcalar masadan kalkıyor.
Sonra ne mi oldu diyorsunuz?
Aynı şahıslar bulundukları çay ocağının bir başka köşesindeki masaya çökerek, kelimesi kelimesine aynı ezber propagandayı yapmaya devam ettiler.
Sanırım bu kadar uzun soluklu iktidar olmanın sırrı ifşa olmuştur.
- Şara’ya suikast düzenlenecek, Kobani işbaşına getirilecek / 04.06.2025
- CHP-AKP-MHP-DEM aynı safta birleşti! / 03.06.2025
- En büyük darbe 24 Ocak kararlarıdır! / 02.06.2025
- 50 bin yıl yetecek enerji kaynağı: TORYUM / 29.05.2025
- Adaları veren Lozan değil, Osmanlı’dır! / 28.05.2025
- Türkiye’de etnik yapı yoktur / 27.05.2025
- Ülke resmen bölünüyor! / 26.05.2025
- Askerler neden sus pus? / 25.05.2025
- Türkler 15 bin yıldır Anadolu’da / 21.05.2025