The Wall Street Journal gazetesinden Pollock'un Türkiye ile ilgili tehdit yazısında medyaya da önemli mesajlar gönderiliyordu. Pollock iki gazetenin ismini vererek, ABD karşıtlığının yayılmasında medyanın oynadığı role dikkat çekmiş ve Türk medyasındaki temsilcilerine "üstü açık" mesaj yollamıştı: ABD karşıtlığını önleyin!
Emir kipli bu mesaj aynı gün yerine ulaştı. ABD güdümlü gazetelerin başta Genel Yayın yönetmenleri olmak üzere yazar ve çizerleri Pollock'un çizdiği yeni rota üzerine hızla yol almaya başladılar.
Pollock'un tehditlerinin Douglas Feith'in ağzından Pentagon'un resmi görüşüne bürünmesinin ardından özellikle Doğan Grubu gazetelerini daha dikkatli incelemeye başladım. Hürriyet, Milliyet ve Radikal gazetelerinin yayın yönetmenlerindeki bilinçli değişim ve yönlendirmeyi ziyadesiyle müşahede ettim. ABD'nin "iliştirilmiş" yayın yönetmenleri arka arkaya ABD karşıtlığının Türkiye'ye getireceği zararları sıralıyorlardı. Hürriyet'in patronu Ertuğrul Özkök ilk başlarda Pollock'un Hürriyet'in ismini vermesinden dolayı kendisini temize çıkarma ve "aslında biz öyle demek istememiştik" demeye başladı. Sonraki günlerde de Pentagon'un psikolojik harp karargahında kendisine biçilen vazifeyi ifâ etmeye devam etti, halen de ediyor?
Ertuğrul Özkök dünkü yazısında Cengiz Çandar'la Atina'da bir restoranda aralarında geçen konuşmayı aktarıyor. Başbakan Erdoğan ile sinagog ve İngiliz Konsolosluğu bombacılarının "Felluce şehitleri" ifadesinde nasıl buluştuklarını anlatıyor. Erdoğan ve bombacı aynı ifadede buluşuyor, işte bu da ABD'yi çileden çıkarıyor! Özkök, Türk halkının Felluce katliamına verdiği tepkiyi sorgulama cür'etini gösteriyor.
Özkök ağzındaki baklayı, daha doğrusu Pentagon'un kendisine dikte ettirdiği cümlelere yazının sonlarına doğru geliyor:
"Siz ülke olarak kolektif zihniyetinizi iler tutar yanı olmayan komplo teorileri üzerine inşa ederseniz, başkaları da bazı soruları sormaya başlarlar.
Üstelik sizin siciliniz henüz tam olarak yerine oturmadığı için, ötekilerin soruları sizinkinden daha da inandırıcı olur?
Ortalıkta 'derin ve çok odaklı diplomasinin mimarı' olarak tafrayla gezen bazı kişiler, Başbakan'ı ve Dışişleri'ni çok yanlış yerlere götürüyorlar."
Özkök yazısının sonunda da tarihi uyarıyı yapıyor: Böyle giderse Kaddafi imajı oluşur!
Tesadüfe bakın, Özkök'ün diline doladığı "anti Amerikan-pro Arap dış politika" terimlerine Milliyet'in patronu Mehmet Yılmaz'ın dünkü yazısında da denk geliyoruz!
Yılmaz da Erdoğan ve çevresinin ABD karşısı beyanlarının hiç de hoş olmadığını ve ABD'yi rahatsız ettiğini belirttikten sonra Türkiye'yi "Arap'tan çok Arapçı" olmakla suçluyor.
Yılmaz asıl bombayı bundan birkaç hafta öncesine kadar, söylendiği zaman "komplo teorisi" olarak değerlendirdiği ılımlı İslam bölümünde patlatıyor. Mehmet Yılmaz, AKP'nin iktidara gelmesinin asıl nedeninin ABD'nin ılımlı İslam projesinin tam göbeğinde yer almasıyla bağlantılı olduğuna inanmaya başladığını ifade ediyor. Yılmaz'daki bu değişimin Pollock'un yazısı ve Pentagon'un özel talimatlarıyla bir ilgisi vardır herhalde!
Yılmaz yazısını bakın nasıl bitiriyor:
"Kişisel olarak, ABD ile düzeyli ve iyi ilişkiler içinde olmanın Türkiye'nin hem uluslararası planda oynayabileceği roller açısından, hem de günlük ekonomik çıkarları açısından vazgeçilmez olduğunu düşünüyorum.
Türkiye'nin aydınlarının sorumluluğunun da, çok alkış alacak kolaycı - slogancı yaklaşımlar yerine ciddi tahlillere dayanan yaklaşımları benimsemek olduğuna inanıyorum."
Ve son bomba! 18 Şubat 2005'te İstanbul Bebek'te bir İtalyan lokantasında Eric Edelman'ın ev sahipliğinde bir toplantı gerçekleşiyor. Bu toplantıya Milliyet'ten Hasan Cemal, Tercüman'dan Cengiz Çandar ve MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun katılıyor. Basından gizlenen bu özel toplantıda nelerin konuşulduğunu ve Doğan Grubu gazetelerinde yayınlanan "iliştirilmiş yazıların" menbaını tahmin etmek güç değil.