Atatürk diyor ki: "Tarihi yazanlar, tarihi yapanlara sadık kalmalıdır."
Bu hakikat ışığında daha önceden ele aldığım ve fakat gündem enflasyonu dolayısıyla pek hissedilmeyen bu önemli konuyu, tarihi bir sorumluluk gereği yeniden ele alma ihtiyacı hissetmiş bulunmaktayım.
Özellikle de, kendi siyasetçilerimiz tarafından aziz vatanımızın parçalanmasına ve üniter devlet anlayışımızın yok olmasına neden olabilecek post modern SEVR girişimlerinin, bu hakikatlerin ortaya konulmasıyla bir nebze olsun engellenebileceğine dair umut taşımaktayım.
Kimilerinin ileri sürdüğü gibi; Türk-Arap-Kürt birlikteliği temeli üzerinden bir millet oluşturulabilmesi, asla mümkün değildir.
Bu açıklama ulus devleti hedef alır ve çok sakıncalıdır!
Zira Türk Türk'tür, Arap Arap'tır!
Kürtlere gelince de, onlar Türkoğlu Türk'tür.
Kendilerini Kürt olarak görüyor olmaları, tarihi süreç içerisinde ki yanlış okumalar nedeniyledir.
Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, Peygamberimizin Türk soyundan gelmiş olabileceğine dair düşüncelerinin kesin delillere dayandırılması için, konunun detaylıca araştırılması talimatını vermişti.
Şu ana kadar konuya dair yapılan çalışmalardan ortaya çıkan sonuçları paylaşmak isterim.
Araştırma sonuçlarına göre;
Hazreti Peygamber'i Medine'ye davet eden Evs ve Hazreç kabileleri Sümer asıllı idiler.
Sümerler'in dağılışı sırasında ise, Yemen'e göçmüşlerdi.
Medine'ye gelişleri daha sonraydı. Akabe biatında "Muhammed bizdendir" demişlerdi ve Hazreti Peygamber'den "Kanınız kanımdır" yanıtını almışlardı.
Kureyşin ileri gelenleri Ebu Talip'in yanına gelmişler ve ona; ya yeğenini susturup davasından vazgeçirmesini ya da Türk yurtlarına çekip gitmelerini tavsiye etmişlerdi.
Peygamberimizin amcası Ebu Talip, bu tehdit dolu talebe, 94 beyitten oluşan "Kaside-i Lamiyye" ile cevap verdi.
İşte o şiirden bazı bölümler:
"Düşman bizim gücümüze boyun eğip kahroluyor. Hâlbuki onlar bizim Türk ve Aftalitler kapılarına sığınmamızı isterler.
Allah'ın evine ant olsun ki, sizler yalan söylüyorsunuz. İşleri karmakarış etmeden ne Mekke'yi terk, ne de buralardan Türk yurtlarına gitmeyeceğiz."
Ebu Talip'in bu şiirinde Türkler yanında "Aftalitler" yani "Akhunlar" dan söz etmesi oldukça ilginç ve önemlidir.
Demek ki Araplar Hazreti Peygamber'in soyunu sopunu çok iyi biliyorlardı.
Hazreti Peygamberin torunu Hazreti Hüseyin'in Kerbela olayından önce Türk yurtlara gitme isteği, Yezit tarafından reddedilmişti.
Çünkü Hazreti Hüseyin Horasan'daki soydaşlarıyla birleşerek, tekrar gelmeyi düşünüyordu.
Bir gün Peygamberimiz ashabıyla otururken, bilinmeyen bir dille "Ne güzel üzüm" dedi.
Sahabe anlamayarak "Ya Muhammed Arapça konuş" dediler.
Yüce Peygamber: "Durun yakınmayın, ben köküm olan Hz. İbrahim'in dili ile konuşuyorum, Arap benden ama, ben Arap'tan değilim" diye yanıt verdi.
Şimdi gelelim bu mevzunun ilk kez gündeme geldiği döneme.
1937 yılında 20-25 Eylül tarihleri arasında İstanbul'da 2.Türk Tarih Kongresi yapılır.
Bu kongrede alanlarında uzman olan çeşitli şahıslardan, Türklerin tarih içinde siyasi, askeri, iktisadi, coğrafi, kültürel, sosyal varlıklarının üstünlüğünü anlatmaya dönük tebliğler sunulması istenir.
Kendisinden tebliği istenen kişilerden biri de, zamanın en iyi medrese eğitimini almış, ilmiye sınıfından gelen İzmirli İsmail Hakkı'dır.
İzmirli İsmail Hakkı tebliğinin konusunu "Peygamber ve Türkler" olarak seçer.
İzmirli tebliğinin başında, "Asırlarca Müslümanlara önder olan Türkler ile Peygamberi arasında ne gibi münasebet vardır?
Bu münasebet bizleri nereye kadar götürebilir?" sorularına cevap arayacağını söyler.
Bu hususta Türkler için gizli kalan bazı noktaları kuvvetli vesikaları, takdire şayan delillerle ilk kaynaklarından izah eder.
Konuşma şöyle devam eder:
Peygamber kuvvetli bir ihtimal ile oymak itibariyle Türk'tür. Evs ve Hazrec kabileleri de Türk oymağından gelir.
Peygamberin ashabı arasında malum üç Türk vardır.
Peygamber Ramazan'da bir Türk çadırında itikâf etmiştir.
Peygamber Türkçe bir mektup yazmıştır.
Peygamberin Türkler hakkında hadisi vardır.
Kur'an'da Türkçe kelime vardır.
İzmirli İsmail Hakkı on başlıkta izaha çalışacağını söylediği mevzuyu sırasıyla ele alır.
Şark tarihçilerinin çoğunun yazdığına göre, Peygamberimiz Adnan soyundan gelmekte, Araplara yabancı bir Arap'tır.
Oymak itibarıyla Arap değildir. Peygamberin büyük babası İbrahim'dir. İbrahim (as) Sam'dan olmayıp, Türklerin babası sayılan Yafes'in soyundandır.
Şöyle ki: İbrahim'in (as) babası olarak Azer ve Tareh adları geçmektedir. Babası Tareh'tir, Azer ise onun vasfıdır.
Türklerin Yafes göbeğinden geldiklerine şüphe yoktur.
İbn-i Haldun bütün Türkleri Yafes soyundan olarak göstermektedir.
Bu sebeple İbrahim (as) Yafes soyundan geldiği için, Türk'tür ve dolayısıyla Hz. Peygamber de (sav) Türk'tür.
Şark kitaplarında Türklere Kantura Oğulları denmesine çok rastlanır.
Türk şehrinde doğan, Türk hakanına damat olan İbrahim (as) Türk soyundandır.
İzmirli İsmail Hakkı, peygamberin Türkler hakkında hadisi olduğunu burada ifade eder.
Ebu Davud'un Süneninde Melahim bahsinde ve Nesci'nin Süneninde Cihat babında "Ütrüktüke materekuküm" hadisi tahriç olunmuştur.
Bu hadis ile Peygamber Türklere saldırmayı yasaklamıştır.
Müellif çeşitli lügat âlimlerinin görüşlerini ileri sürerek, Kur'an'daki bazı kelimelerin Türkçe gramerde bulunduğunu, eğer daha derinlemesine araştırma yapılırsa, çok daha fazla Türkçe kelimenin Kur'an'da bulunabileceğini izah ediyor bu kongrede.
İzmirli İsmail Hakkı'nın kongrede sunduğu tebliğin metni çok uzun olduğu için, kısa, lakin can alıcı yerlerine temas etmeye çalıştık.
Bütün bu konuşmaların Atatürk'ün huzurunda yapıldığını ve bu araştırmaların Atatürk'ün talimatı gereği sonuçlandırıldığını, çok iyi anlamak gerekir.
Şimdi siz söyleyin!
Yeryüzü Medeniyeti ve uygarlığının sahibi olan Türk milletinin bir ferdi olmakla iftihar etmek varken, neden zorlama etnik adlarla, bu asil milletin öz canlarını birbirlerinden koparmaya ve uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz?
Bu hakikatlerin haykırılması sonucu oluşacak tesanütün varlığı sayesinde, ulus devletimiz kıyamete kadar ayakta kalacaktır.
Tek yürek, tek bilek olmak varken, niçin gedik açıyorsunuz Türk'ün bağrında?
Nereden çıktı bu yersiz ve manasız etnik varsayımlar?
Türk adı, kadim bir kültür ve ortak bir inancın adıdır.
Türk ismi, istikamet bulmuş bir milletin genel tanımıdır.
Bu isim, güneş gibidir.
Bütün dünyayı aydınlatır.
Türk adı, bedendeki ruh gibidir.
Onu inkâr ettin mi geride sadece, cansız bir beden kalır.
Eğer Komisyon kurulacaksa bu hakikatlerin konuşulması için kurulsun ve milletimiz sonsuza dek huzur içinde olsun.
SEVR dayatmalarını kurtuluş reçetesi olarak bu millete dayatmak, tarihin en büyük ve kritik yanlışı olacaktır.
Geliniz Türk olmanın gururunu, hep birlikte ve doyasıya yaşayalım.
Dünyanın en şerefli ve izzetli bir millet olduğu şuurunu, tüm dünyaya haykıralım.
O bakımdan aziz Atatürk ne diyor:
"Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olmaktır"
"NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE"
Bu hakikat ışığında daha önceden ele aldığım ve fakat gündem enflasyonu dolayısıyla pek hissedilmeyen bu önemli konuyu, tarihi bir sorumluluk gereği yeniden ele alma ihtiyacı hissetmiş bulunmaktayım.
Özellikle de, kendi siyasetçilerimiz tarafından aziz vatanımızın parçalanmasına ve üniter devlet anlayışımızın yok olmasına neden olabilecek post modern SEVR girişimlerinin, bu hakikatlerin ortaya konulmasıyla bir nebze olsun engellenebileceğine dair umut taşımaktayım.
Kimilerinin ileri sürdüğü gibi; Türk-Arap-Kürt birlikteliği temeli üzerinden bir millet oluşturulabilmesi, asla mümkün değildir.
Bu açıklama ulus devleti hedef alır ve çok sakıncalıdır!
Zira Türk Türk'tür, Arap Arap'tır!
Kürtlere gelince de, onlar Türkoğlu Türk'tür.
Kendilerini Kürt olarak görüyor olmaları, tarihi süreç içerisinde ki yanlış okumalar nedeniyledir.
Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, Peygamberimizin Türk soyundan gelmiş olabileceğine dair düşüncelerinin kesin delillere dayandırılması için, konunun detaylıca araştırılması talimatını vermişti.
Şu ana kadar konuya dair yapılan çalışmalardan ortaya çıkan sonuçları paylaşmak isterim.
Araştırma sonuçlarına göre;
Hazreti Peygamber'i Medine'ye davet eden Evs ve Hazreç kabileleri Sümer asıllı idiler.
Sümerler'in dağılışı sırasında ise, Yemen'e göçmüşlerdi.
Medine'ye gelişleri daha sonraydı. Akabe biatında "Muhammed bizdendir" demişlerdi ve Hazreti Peygamber'den "Kanınız kanımdır" yanıtını almışlardı.
Kureyşin ileri gelenleri Ebu Talip'in yanına gelmişler ve ona; ya yeğenini susturup davasından vazgeçirmesini ya da Türk yurtlarına çekip gitmelerini tavsiye etmişlerdi.
Peygamberimizin amcası Ebu Talip, bu tehdit dolu talebe, 94 beyitten oluşan "Kaside-i Lamiyye" ile cevap verdi.
İşte o şiirden bazı bölümler:
"Düşman bizim gücümüze boyun eğip kahroluyor. Hâlbuki onlar bizim Türk ve Aftalitler kapılarına sığınmamızı isterler.
Allah'ın evine ant olsun ki, sizler yalan söylüyorsunuz. İşleri karmakarış etmeden ne Mekke'yi terk, ne de buralardan Türk yurtlarına gitmeyeceğiz."
Ebu Talip'in bu şiirinde Türkler yanında "Aftalitler" yani "Akhunlar" dan söz etmesi oldukça ilginç ve önemlidir.
Demek ki Araplar Hazreti Peygamber'in soyunu sopunu çok iyi biliyorlardı.
Hazreti Peygamberin torunu Hazreti Hüseyin'in Kerbela olayından önce Türk yurtlara gitme isteği, Yezit tarafından reddedilmişti.
Çünkü Hazreti Hüseyin Horasan'daki soydaşlarıyla birleşerek, tekrar gelmeyi düşünüyordu.
Bir gün Peygamberimiz ashabıyla otururken, bilinmeyen bir dille "Ne güzel üzüm" dedi.
Sahabe anlamayarak "Ya Muhammed Arapça konuş" dediler.
Yüce Peygamber: "Durun yakınmayın, ben köküm olan Hz. İbrahim'in dili ile konuşuyorum, Arap benden ama, ben Arap'tan değilim" diye yanıt verdi.
Şimdi gelelim bu mevzunun ilk kez gündeme geldiği döneme.
1937 yılında 20-25 Eylül tarihleri arasında İstanbul'da 2.Türk Tarih Kongresi yapılır.
Bu kongrede alanlarında uzman olan çeşitli şahıslardan, Türklerin tarih içinde siyasi, askeri, iktisadi, coğrafi, kültürel, sosyal varlıklarının üstünlüğünü anlatmaya dönük tebliğler sunulması istenir.
Kendisinden tebliği istenen kişilerden biri de, zamanın en iyi medrese eğitimini almış, ilmiye sınıfından gelen İzmirli İsmail Hakkı'dır.
İzmirli İsmail Hakkı tebliğinin konusunu "Peygamber ve Türkler" olarak seçer.
İzmirli tebliğinin başında, "Asırlarca Müslümanlara önder olan Türkler ile Peygamberi arasında ne gibi münasebet vardır?
Bu münasebet bizleri nereye kadar götürebilir?" sorularına cevap arayacağını söyler.
Bu hususta Türkler için gizli kalan bazı noktaları kuvvetli vesikaları, takdire şayan delillerle ilk kaynaklarından izah eder.
Konuşma şöyle devam eder:
Peygamber kuvvetli bir ihtimal ile oymak itibariyle Türk'tür. Evs ve Hazrec kabileleri de Türk oymağından gelir.
Peygamberin ashabı arasında malum üç Türk vardır.
Peygamber Ramazan'da bir Türk çadırında itikâf etmiştir.
Peygamber Türkçe bir mektup yazmıştır.
Peygamberin Türkler hakkında hadisi vardır.
Kur'an'da Türkçe kelime vardır.
İzmirli İsmail Hakkı on başlıkta izaha çalışacağını söylediği mevzuyu sırasıyla ele alır.
Şark tarihçilerinin çoğunun yazdığına göre, Peygamberimiz Adnan soyundan gelmekte, Araplara yabancı bir Arap'tır.
Oymak itibarıyla Arap değildir. Peygamberin büyük babası İbrahim'dir. İbrahim (as) Sam'dan olmayıp, Türklerin babası sayılan Yafes'in soyundandır.
Şöyle ki: İbrahim'in (as) babası olarak Azer ve Tareh adları geçmektedir. Babası Tareh'tir, Azer ise onun vasfıdır.
Türklerin Yafes göbeğinden geldiklerine şüphe yoktur.
İbn-i Haldun bütün Türkleri Yafes soyundan olarak göstermektedir.
Bu sebeple İbrahim (as) Yafes soyundan geldiği için, Türk'tür ve dolayısıyla Hz. Peygamber de (sav) Türk'tür.
Şark kitaplarında Türklere Kantura Oğulları denmesine çok rastlanır.
Türk şehrinde doğan, Türk hakanına damat olan İbrahim (as) Türk soyundandır.
İzmirli İsmail Hakkı, peygamberin Türkler hakkında hadisi olduğunu burada ifade eder.
Ebu Davud'un Süneninde Melahim bahsinde ve Nesci'nin Süneninde Cihat babında "Ütrüktüke materekuküm" hadisi tahriç olunmuştur.
Bu hadis ile Peygamber Türklere saldırmayı yasaklamıştır.
Müellif çeşitli lügat âlimlerinin görüşlerini ileri sürerek, Kur'an'daki bazı kelimelerin Türkçe gramerde bulunduğunu, eğer daha derinlemesine araştırma yapılırsa, çok daha fazla Türkçe kelimenin Kur'an'da bulunabileceğini izah ediyor bu kongrede.
İzmirli İsmail Hakkı'nın kongrede sunduğu tebliğin metni çok uzun olduğu için, kısa, lakin can alıcı yerlerine temas etmeye çalıştık.
Bütün bu konuşmaların Atatürk'ün huzurunda yapıldığını ve bu araştırmaların Atatürk'ün talimatı gereği sonuçlandırıldığını, çok iyi anlamak gerekir.
Şimdi siz söyleyin!
Yeryüzü Medeniyeti ve uygarlığının sahibi olan Türk milletinin bir ferdi olmakla iftihar etmek varken, neden zorlama etnik adlarla, bu asil milletin öz canlarını birbirlerinden koparmaya ve uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz?
Bu hakikatlerin haykırılması sonucu oluşacak tesanütün varlığı sayesinde, ulus devletimiz kıyamete kadar ayakta kalacaktır.
Tek yürek, tek bilek olmak varken, niçin gedik açıyorsunuz Türk'ün bağrında?
Nereden çıktı bu yersiz ve manasız etnik varsayımlar?
Türk adı, kadim bir kültür ve ortak bir inancın adıdır.
Türk ismi, istikamet bulmuş bir milletin genel tanımıdır.
Bu isim, güneş gibidir.
Bütün dünyayı aydınlatır.
Türk adı, bedendeki ruh gibidir.
Onu inkâr ettin mi geride sadece, cansız bir beden kalır.
Eğer Komisyon kurulacaksa bu hakikatlerin konuşulması için kurulsun ve milletimiz sonsuza dek huzur içinde olsun.
SEVR dayatmalarını kurtuluş reçetesi olarak bu millete dayatmak, tarihin en büyük ve kritik yanlışı olacaktır.
Geliniz Türk olmanın gururunu, hep birlikte ve doyasıya yaşayalım.
Dünyanın en şerefli ve izzetli bir millet olduğu şuurunu, tüm dünyaya haykıralım.
O bakımdan aziz Atatürk ne diyor:
"Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olmaktır"
"NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE"
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hacı Gaydan / diğer yazıları
- Ulus devlet yapısına nükleer bomba / 19.08.2025
- Atatürk mucizesi ve CHP bilinmezliği / 18.08.2025
- Komisyonu bırakın Atatürk’e kulak verin! / 13.08.2025
- ABD bayraklarıyla gösteri neyin habercisi? / 12.08.2025
- Türkiye’yi bölmeye resmen karar vermişler! / 11.08.2025
- İlaç sektörünün baronu Rockefeller / 07.08.2025
- Günaydın MİT! / 06.08.2025
- ‘SEVR’ komisyonu! / 05.08.2025
- Aklını başına al Türk milleti! / 04.08.2025
- Peygamberimiz TÜRK’tür / 30.07.2025
- Atatürk mucizesi ve CHP bilinmezliği / 18.08.2025
- Komisyonu bırakın Atatürk’e kulak verin! / 13.08.2025
- ABD bayraklarıyla gösteri neyin habercisi? / 12.08.2025
- Türkiye’yi bölmeye resmen karar vermişler! / 11.08.2025
- İlaç sektörünün baronu Rockefeller / 07.08.2025
- Günaydın MİT! / 06.08.2025
- ‘SEVR’ komisyonu! / 05.08.2025
- Aklını başına al Türk milleti! / 04.08.2025
- Peygamberimiz TÜRK’tür / 30.07.2025