Hitler, Kavgam adlı kitabında, "Büyük yalanın her zaman bir inandırıcılık gücü vardır, zira ülkenin geniş kitleleri küçük yalana kıyasla büyük yalana her zaman daha kolay inanırlar" der.
Nazi iktidarının propaganda bakanı Goebbels, bu feyz ile ekler: "Yeterince büyük bir yalan söyler ve sürekli tekrar ederseniz, sonunda halk buna inanır."
Ticaretin ayrılmaz parçası reklam/PR'ın özünde de bu gerçek yatar. Ticaret ne kadar büyükse, reklam/PR da, yalan da o kadar büyük olur.
İşin en acı tarafı ise, yalan propaganda bir dönem sonra sıradanlaşır, halk tarafından kanıksanır hale gelir ve mutlak gerçekmiş gibi muamele görür.
Ülkemizde iktidar olan hükümetlerin de başvurduğu ve hiç de yabancı olmadığımız bir durumdur bu yöntem.
Biz yine de kibarlığımızı koruyalım ve yalan propaganda yerine aşırı mübalağa diyelim.
Demirel de bunu yapardı, Özal da keza aynı yönteme başvururdu ve diğerleri.
20 yıllık iktidar-ı saadetlerinde Sayın Erdoğan'ın da sıklıkla bu klasik yöneteme baş vurmuşluğu herkesin malumudur.
Yapılanları devasa, alınan vergileri devede bir kulak görme alışkanlığı.
Yapılan köprüyü mucizevi bir yapıt, ama köprüden geçiş ücretlerini, 'liracık' olarak gösterme yeteneği.
Oysa tüm dünya ülkelerinde inşa edilen en modern altyapıları devletlerin bizzat kendileri organize eder ve finansmanlarını da kendi kasalarından, yani senyoraj haklarından elde ettikleri maliyetsiz parayla karşılarlar.
Bir devletin en temel altyapı hizmetini borç para alarak yapıyor olması ne absürt bir iştir!
Örneğin; tünel, baraj, yol, köprü, hastane ve tüm altyapı hizmetleri.
Bu hizmetlerin yapım aşamasında ihtiyaç duyulan neredeyse tüm araç-gereç ve gereksinimler kendi ülke şartlarımızda üretilmekte.
Mesela; demir, kum, çimento, taş-tuğla, emek-hizmet vs. hepsi bizden.
Peki, bu temel yeter şartları yerine getiren iç piyasa koşullarımızda ne eksik de her şey bizden olduğu halde inşası için borç para alıyoruz veya 49 yıllığına yapımcı bir firmaya halkımızı esir ediyoruz?
Mal ve hizmetlerin karşılığında bağımsızlığımızın nişanesi olan para basma hakkımızı kullanarak niçin karşılık oluşturmasına imkan tanımıyoruz?
Hangi tımarhanelik çıkıp da, bu şartlarda bile para basarsan enflasyon olur diyebilir?
Bu kafa, esir alınmış, tutsak edilmiş bir zihniyeti işaret eder ki, onun da tek bir tedavisi vardır o da, işten el çektirilmesi, emekli edilmesidir.
Para basılması halinde enflasyonun canavarlaştığı ülke yoktur.
Bu savı ileri sürenlerin ekonomi bilgisi de, zeka seviyeleri de yerlerde sürünmektedir.
Enflasyona neden olan faktör, para basılması değil, para basılmamasıdır.
Bunun en çarpıcı bilimsel örnekleri ve formülleri, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli tezinde yer almaktadır.
Dolayısıyla, Çanakkale Köprüsü'nü devlet bu mantıkla inşa ettiğinde;
1- hiç kimseye tek bir kuruş borçlanmazsın.
2- İnşa aşamalarının tamamını yerli ve milli malzemeyle tamamlayacağından dolayı, devletin bu harcamadan aslında kasasından tek kuruş bile çıkmamış olur.
Tabi ben bu örnekleri, neo liberal kapitalist anlayışta olanlara inandırmam asla söz konusu değildir.
Liberal kapitalist kuyudan bir kere içtin mi, işte kafa bu hale geliyor.
Ama Milli Ekonomi Modeli deryasından iç içebildiğin kadar.
Milli olmayanın, millete verebileceği hiçbir şey yoktur.
"Ne AB, ne ABD, tam bağımsız Türkiye" diyenlerle beraber olmak, şart olmuştur.
Atatürk gibi inanan ve düşünenlerle yol yürümek, kaçınılmaz hal almıştır.
20 Mart 2022 Pazar günü BTP olağan kongresi vardı.
Genel Başkan Hüseyin Baş'ı dikkatle izledim.
"Türkiye'ye yakışan Cumhurbaşkanı bu!" dedim.
- Kıbrıs Türkiye’ye katılmalıdır / 04.05.2025
- Şehitlere sor süreci / 30.04.2025
- Kapitalist sistem seni de yutar Mehmet Şimşek / 28.04.2025
- İstanbul’un nüfusu beka sorunu olmuştur! / 27.04.2025
- Türk olduğumuzu hatırlayalım! / 24.04.2025
- Mevzu Türk milletidir / 23.04.2025
- Çok pis kokular geliyor! / 21.04.2025
- Cumhurbaşkanı Erdoğan’a açık çağrı / 20.04.2025
- “Kürt sorunu vardır” diyen ajandır! / 17.04.2025