Bizim bu köşede bu konuda yazdıklarımız, korkarım romanın kendisi kadar yer kaplar hâle gelecek..
Karakoyunlu ve Çakar Birand'ın programında... Bir gece önce açıklamalarıyla prim yapan Çakar nedense alttan alıyor, "Sayın Bakan"dan özür üstüne özür diliyor. Karakoyunlu onu hiç muhatap almadan Birand'a hitap ederken şeddeli Arapça'nın arkasına sığınmayı marifet sayıyor.
Birand süreyi hep Karakoyunlu lehine kullanıyor, Çakar konuşmaya başlayınca araya girip "Iııııııııı, yâni siz şöyle demek istiyorsunuz" bilinen tarzıyla Çakar'ın söylediklerini değil, ortalığı kızıştırmak için kendi söylemek istediklerini aktarıyor.
Konu gerçekten sinemayı aşıp, tiyatro, hâttâ orta oyunu hâline dönüşüyor.
Bu arada malı; kitabı fırsattan istifade tekrar satmaya başlayan Karakoyunlu ile "ekalliyet" ahalisi ve AB işbirlikçileri götürüyor. Romanı okumadığını itiraf ederek maça bir sıfır yenik başlayan Çakar'ın tarih bilgisi kısıtlı olabilir. Ve kısıtlı olduğu için Karakoyunlu'nun "Osmanlı paşası-Hamidiye paşası" savunmasına cevap veremeyebilir.
Peki Karakoyunlu; "Osmanlı Paşası" kavramını benimle tartışmaya cesaret edebilir mi acaba?
Çakar eleştirilerini bizim de yaklaşık bir ay kadar önce değindiğimiz belli başlı şu üç noktaya dayandırdı ve hemen hemen aynı cümlelerle dile getirdi: a) Filmin efendi, mağdur ve mazlum bütün kahramanları ekalliyet; kötü, katil, hırsız, ırz düşmanı olan "sadece" iki kahramanı da Türk'tü; b) Bir Türk paşasının, gelininin ırzına geçmesi Türk örf ve geleneklerine, aile yapısına tersti, c) Bu film nasıl olur da TRT'nin maddî desteğiyle çekilir ve TRT ekranlarından halka yansıtılırdı?
Karakoyunlu Çakar'a bir basın toplantısı ile cevap verdi.
Meclis'te yaptığı basın toplantısında romanın 1989 yılında yazıldığını ve yazıldığı yıl Yunus Nadi Roman Ödülü birinciliğini kazandığını anımsatan Karakoyunlu, kitabın tarih gerçeklerini özenli araştırmalar sonunda roman üslubu içinde anlatan nadir eserlerden biri olarak kabul gördüğünü anlattı. Karakoyunlu, roman filme çekildikten sonra da Antalya Film Festivali tarihinde 6 ödül kazandığını ve yabancı filmlerin yarıştığı Oscar Yarışması'nda da ilk beş eser arasına girdiğini söyledi. Hem film olarak hem de roman olarak toplumda büyük itibar gören bu kitabın üç ayrı yayınevi tarafından 21 baskı yaptığını da kaydetti.
Son yıllarda Türk'e söven aşağılayan her daldan bütün sanat eserlerine içerde dışarıda bol ödül verilmesine alıştığımız, hâttâ ödül almanın tek şartının Türk'e sövmek olduğunu bildiğimiz için inanın bu "gerçek" pek garibimize gitmedi.
Bakan Karakoyunlu ise; Kastelli'nin yanında çalışırken edindiği piyasa alışkanlıklarından kurtulamadığı için olsa gerek, ancak "reklâmlardan sonra" girebildiği Türk Paşası konusundaki savunmasını şöyle yaptı: "Romanda geçen paşa bir Osmanlı Paşasıdır, yani bir Hamidiye Alayı Paşasıdır."
Cehlin bundan büyük itirafı, teşhiri olamaz. Devenin hangi hörgücünü düzeltelim?
1.Osmanlı Paşası Türk değil miydi? Atatürk, Çakmak, Karabekir de Osmanlı paşaları değiller miydi? Osmanlı, Türkiye'den ayrı bir varlık mıdır? Bu memleket halkının Türk olan % 90'ı gibi benim babam ve dedem de Osmanlı vatandaşı olarak doğmuşlardı. Babam 8 yaşında kendisini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak buldu. Dedeleri ve babası Osmanlı vatandaşı olan ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Osmanlı'yı Türk'ten farklı gördüğünü ifade ettiğine göre Karakoyunlu'nun babası ne vatandaşı idi acaba?
2.Bu tartışma olmasa idi herkes filmde özellikle yansıtıldığı gibi gelininin ırzına geçen paşayı Türk paşası olarak algılayacaktı. Ki yansıtma özellikle öyledir ve savunma da hiç inandırıcı değildir, paşanın çizmelerinde onun Osmanlı paşası - Hamidiye Alayı paşası olduğunu gösteren rozet mi vardır, nereden anlamıştır Karakoyunlu, paşanın Osmanlı Paşası olduğunu?
3.Karakoyunlu "Kürt Paşası" diyemediği için mi lâfı kıvırıp Osmanlı-Hamidiye diye gevelemektedir ağzında?
4.Kürtlerin ne zaman paşası olmuştur Allah Aşkına? Çünkü Hamidiye Süvari Alayları Ermenilere karşı bölgedeki göçebe Kürt aşiretlerini kullanmak ve bir ölçüde zabtı rapta almak maksadiyle II'nci Abdülhamit tarafından kurulan ve kurucusunun adıyla anılan alaylardır. 1908'de lağvedilmişlerdir. (Demek ki 1943'deki görüntüsüyle 60 yaşlarında olan Nora Hanımın ırzına 1905'li yıllarda 38 yaşında iken geçilmiştir. "Gelin" olmak için o yıllara göre hayli ileri bir yaş değil mi?)
Hamidiye alayı uygulamasında aşiret reislerine itibarî kaymakamlık (yarbaylık) ve miralaylık (albaylık) rütbeleri verilerek aşiretlerine komutan tâyin edildiler. Fakat hiçbir zaman "üniforma" verilmedi. İlerleyen yıllarda disiplinsizlikler arttıkça düzenli ordudan muvazzaf subaylar da bu birliklere komutan olarak tâyin edildi.
Fakat Osmanlı hiçbir zaman "alay"a Paşa tayin etmedi, aşiret reisine de paşa rütbesi vermedi.
Karakoyunlu'nun alaylarına paşalar mı komuta ediyor? Veya Salkım Hanımın paşaları mı alay komutanı oluyor?
Yahut film daha da "inandırıcı" olsun diye Salkım Hanım'a tecavüz edenin terfi edip paşa olması "olmazsa olmaz" şart mıydı, yoksa tecavüz ederken zaten paşa mıydı?
Sonuç olarak Karakoyunlu'nun savunması zerre kadar tarih bilgisine dayanmayan, durumun vehamet kespetmesiyle alel acele ve zevahiri kurtarmak maksadıyla hazırlanmış olan yalan yanlış bir metindir.
Kulaktan dolmadır, ön yargılıdır.
Tıpkı Mahçupyan'ın senaryosu, Giritli'nin yönetmenliği, Hrant'ın danışmanlığı gibi.
Yener'in hakkını yemeyelim, onun da sponsorluğu gibi......
Karakoyunlu ve Çakar Birand'ın programında... Bir gece önce açıklamalarıyla prim yapan Çakar nedense alttan alıyor, "Sayın Bakan"dan özür üstüne özür diliyor. Karakoyunlu onu hiç muhatap almadan Birand'a hitap ederken şeddeli Arapça'nın arkasına sığınmayı marifet sayıyor.
Birand süreyi hep Karakoyunlu lehine kullanıyor, Çakar konuşmaya başlayınca araya girip "Iııııııııı, yâni siz şöyle demek istiyorsunuz" bilinen tarzıyla Çakar'ın söylediklerini değil, ortalığı kızıştırmak için kendi söylemek istediklerini aktarıyor.
Konu gerçekten sinemayı aşıp, tiyatro, hâttâ orta oyunu hâline dönüşüyor.
Bu arada malı; kitabı fırsattan istifade tekrar satmaya başlayan Karakoyunlu ile "ekalliyet" ahalisi ve AB işbirlikçileri götürüyor. Romanı okumadığını itiraf ederek maça bir sıfır yenik başlayan Çakar'ın tarih bilgisi kısıtlı olabilir. Ve kısıtlı olduğu için Karakoyunlu'nun "Osmanlı paşası-Hamidiye paşası" savunmasına cevap veremeyebilir.
Peki Karakoyunlu; "Osmanlı Paşası" kavramını benimle tartışmaya cesaret edebilir mi acaba?
Çakar eleştirilerini bizim de yaklaşık bir ay kadar önce değindiğimiz belli başlı şu üç noktaya dayandırdı ve hemen hemen aynı cümlelerle dile getirdi: a) Filmin efendi, mağdur ve mazlum bütün kahramanları ekalliyet; kötü, katil, hırsız, ırz düşmanı olan "sadece" iki kahramanı da Türk'tü; b) Bir Türk paşasının, gelininin ırzına geçmesi Türk örf ve geleneklerine, aile yapısına tersti, c) Bu film nasıl olur da TRT'nin maddî desteğiyle çekilir ve TRT ekranlarından halka yansıtılırdı?
Karakoyunlu Çakar'a bir basın toplantısı ile cevap verdi.
Meclis'te yaptığı basın toplantısında romanın 1989 yılında yazıldığını ve yazıldığı yıl Yunus Nadi Roman Ödülü birinciliğini kazandığını anımsatan Karakoyunlu, kitabın tarih gerçeklerini özenli araştırmalar sonunda roman üslubu içinde anlatan nadir eserlerden biri olarak kabul gördüğünü anlattı. Karakoyunlu, roman filme çekildikten sonra da Antalya Film Festivali tarihinde 6 ödül kazandığını ve yabancı filmlerin yarıştığı Oscar Yarışması'nda da ilk beş eser arasına girdiğini söyledi. Hem film olarak hem de roman olarak toplumda büyük itibar gören bu kitabın üç ayrı yayınevi tarafından 21 baskı yaptığını da kaydetti.
Son yıllarda Türk'e söven aşağılayan her daldan bütün sanat eserlerine içerde dışarıda bol ödül verilmesine alıştığımız, hâttâ ödül almanın tek şartının Türk'e sövmek olduğunu bildiğimiz için inanın bu "gerçek" pek garibimize gitmedi.
Bakan Karakoyunlu ise; Kastelli'nin yanında çalışırken edindiği piyasa alışkanlıklarından kurtulamadığı için olsa gerek, ancak "reklâmlardan sonra" girebildiği Türk Paşası konusundaki savunmasını şöyle yaptı: "Romanda geçen paşa bir Osmanlı Paşasıdır, yani bir Hamidiye Alayı Paşasıdır."
Cehlin bundan büyük itirafı, teşhiri olamaz. Devenin hangi hörgücünü düzeltelim?
1.Osmanlı Paşası Türk değil miydi? Atatürk, Çakmak, Karabekir de Osmanlı paşaları değiller miydi? Osmanlı, Türkiye'den ayrı bir varlık mıdır? Bu memleket halkının Türk olan % 90'ı gibi benim babam ve dedem de Osmanlı vatandaşı olarak doğmuşlardı. Babam 8 yaşında kendisini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak buldu. Dedeleri ve babası Osmanlı vatandaşı olan ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Osmanlı'yı Türk'ten farklı gördüğünü ifade ettiğine göre Karakoyunlu'nun babası ne vatandaşı idi acaba?
2.Bu tartışma olmasa idi herkes filmde özellikle yansıtıldığı gibi gelininin ırzına geçen paşayı Türk paşası olarak algılayacaktı. Ki yansıtma özellikle öyledir ve savunma da hiç inandırıcı değildir, paşanın çizmelerinde onun Osmanlı paşası - Hamidiye Alayı paşası olduğunu gösteren rozet mi vardır, nereden anlamıştır Karakoyunlu, paşanın Osmanlı Paşası olduğunu?
3.Karakoyunlu "Kürt Paşası" diyemediği için mi lâfı kıvırıp Osmanlı-Hamidiye diye gevelemektedir ağzında?
4.Kürtlerin ne zaman paşası olmuştur Allah Aşkına? Çünkü Hamidiye Süvari Alayları Ermenilere karşı bölgedeki göçebe Kürt aşiretlerini kullanmak ve bir ölçüde zabtı rapta almak maksadiyle II'nci Abdülhamit tarafından kurulan ve kurucusunun adıyla anılan alaylardır. 1908'de lağvedilmişlerdir. (Demek ki 1943'deki görüntüsüyle 60 yaşlarında olan Nora Hanımın ırzına 1905'li yıllarda 38 yaşında iken geçilmiştir. "Gelin" olmak için o yıllara göre hayli ileri bir yaş değil mi?)
Hamidiye alayı uygulamasında aşiret reislerine itibarî kaymakamlık (yarbaylık) ve miralaylık (albaylık) rütbeleri verilerek aşiretlerine komutan tâyin edildiler. Fakat hiçbir zaman "üniforma" verilmedi. İlerleyen yıllarda disiplinsizlikler arttıkça düzenli ordudan muvazzaf subaylar da bu birliklere komutan olarak tâyin edildi.
Fakat Osmanlı hiçbir zaman "alay"a Paşa tayin etmedi, aşiret reisine de paşa rütbesi vermedi.
Karakoyunlu'nun alaylarına paşalar mı komuta ediyor? Veya Salkım Hanımın paşaları mı alay komutanı oluyor?
Yahut film daha da "inandırıcı" olsun diye Salkım Hanım'a tecavüz edenin terfi edip paşa olması "olmazsa olmaz" şart mıydı, yoksa tecavüz ederken zaten paşa mıydı?
Sonuç olarak Karakoyunlu'nun savunması zerre kadar tarih bilgisine dayanmayan, durumun vehamet kespetmesiyle alel acele ve zevahiri kurtarmak maksadıyla hazırlanmış olan yalan yanlış bir metindir.
Kulaktan dolmadır, ön yargılıdır.
Tıpkı Mahçupyan'ın senaryosu, Giritli'nin yönetmenliği, Hrant'ın danışmanlığı gibi.
Yener'in hakkını yemeyelim, onun da sponsorluğu gibi......
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002