Şanlı milletimizin bağımsızlığı için ve de vatanımızın bir karışının dahi düşman eline geçmemesi için Çanakkale'de tarih yazmış, kutlu bir mücade vermiştik. Bu kahramanlığın tarihte bir eşi dahi yoktur. Ancak, nasıl olduysa kısa bir süre sonra İstanbul, bir tek kurşun dahi atılmadan İngilizlere teslim edilmiş, aziz vatanın bir çok yeri düşman çizmeleri altında ezilmiş ve bu millet karanlığa mahkum edilmişti. 19 Mayıs 1919 Anadolu'nun kuşatılmışlığını gören Gazi Mustafa Kemal, Samsuna çıkıp bağımsızlık meşalesini yaktıktan sonra Milli mücadeleye başlamıştır. Çanakkale'de şahlanan milli ruh, kurtuluş savaşında kendini gösterir ve milletimizin tarihi yeniden yazılır. Bu yazılan, destanlaşan tarihin adı Türkiye Cumhuriyeti'dir Kısa bir tarih turundan sonra bu konuyu önemle incelememiz gerekmektedir. Bir yandan Çanakkalede, "Dur yolcu, bilmeden gelip geçtiğin bu yer, bir devrin battığı yerdir"diyerek şanlı bir tarih yazılacak, diğer taraftan bir kaç yıl sonra, İstanbulun işgaline ses çıkarılmayacak... Ne kadar tezat değilmi? Hafızalarımızı zorlayalım, tarihi bilgimizi tekrarlayalım hangi sebepten dolayı istanbul işgal edildi? Dilerseniz, tarih gezintimizi sürdürelim...Osmanlı devleti, Kırım savaşı sürerken, 1853 yılında ilk dış borçlanmayı yapmıştı. (İngiltere ve Fransa'dan) bundan sonrada borçlanmaya devam etti. Böylece Devlet, altından kalkamayacağı ağır bir yükün altına girdi. Osmanlı Devleti, 1875 yılında borçlarını beş yıl süre ile yarıya indirdiğini açıklaması, maliyesinin iflas ettiğini göstermiş oldu. Berlin antlaşması ile Rusya'ya ağır bir savaş tazimantının ödenmesi, maliyeyi daha da kötü bir duruma soktu. ll. Abdülhamid, borçların ödenmesini belli bir düzene sokmak için 1881 yılında Duyunu Umumiye'yi kurdu. Duyunu Umumiye idare meclisi; Osmanlı devletinin dış borçlarını doğrudan doğruya kendisi toplamak ve borç karşılı gösterilen gelirleri yönetmek, vergi gelirlerine direk el koymak üzere kurulmuştu. Bu meclis, alacaklıların oluşturduğu temsilciler kanalıyla faaliyet gösteriyordu. Bu meclis, ihtiyaç duyduğu yerde büro açabilecekti. Zamanla bu meclis, iyice güçlenerek, başka alanlarda da yatırımlara girişmeye, devlete borç vermeye, ikinci bir devlet (maliye) gibi faaliyet göstermeye başladı. (Osmanlı devleti; bu meclisi kurması ile, ekonomik bağımsızlığını kaybetmeye başladı. Maliyesi yabancı bir unsurun kontrolü altına girmiş bulundu). Dış borçların ekonomik yükünü, hem borç verenlerin istediği şartların yerine getirilmesi hem de bu borçların faiz ödemeleri oluşturmaktadır. Borç verenlerin, borç verirken ileri sürdükleri şartlar siyasi ve ekonomik açıdan ülke tercihlerini kısıtlayabilmektedir. Borçlanmanın görünmeyen maliyetleri konusunda ülkemiz ve dünya uygulamalarında bolca örnek bulunmaktadır. Öncelikle Duyunu Umumiye olayı bu konudaki en acı deneyimimizdir. Çünkü Osmanlı 1854 yılında aldığı ilk borç ile İngiliz ve Fransız iki yabancı komisere hazinesinin hesaplarını denetleme imkanı tanımış ve egemenlik hakları konusundaki ilk darbeyi yemiştir. Her borç alınışında verilen tavizler ve uygulanacak yaptırımlar ile 1881 yılında Duyunu Umumiye idaresinin kurulmasına gelinmiş; pek çok iş kolu, vergi alanı ve denetim görevi ile birlikte devlet gelirlerinin nerede ise % 40'ı bu idareye tahsis edilmiştir. Zaman içinde de Duyunu Umumiye idaresi devletten bağımsız 5000 çalışanı olan büyük bir organizasyon haline gelmiştir. 1918- 919 Osmanlı devleti Artık borçları ödeyemeyecek durumda olduğunu tüm dünyaya ilan etti. Borç para alırken yapmış olduğu anlaşmalar gereği batılı devletler adına, İngiliz İmparatorluğu Osmanlı devletini,haciz memurları gibi hukuksal hakları gereği işgal etti. Osmanlı Devleti 1854 Kırım Savaşını finanse etmek için aldığı dış borçtan ancak 100 yıl sonra 1954 yılında kurtulabildi...Yaşasın tam bağımsızlık diyerek ve mücadele vererek, yeni Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran, Mustafa Kemal Paşa, bu millet zillet içerisinde olmasın, fakru zaruret içinde kalmasın diyerek, ekonomik sahada bir çok yatırımlar yapmış, eğitime önem vermiş ve milli kalkınma, milli iktisat kongreleri yaparak ekonomik büyümeyi yakalamıştır. Kendisinden sonra gelenlere şahlanışa kalkmış bir devlet ve bir millet bırakmıştır. Yıl 2006 ve Türkiye devletinin bilinen borçları 400 milyar dolar.IMF, verdiği borçların karşılığında taviz koparmakta, AB sevdası, sevdalılarından ulusal feragat istemekte; değişemez denilen anayasa maddelerinin değiştirilmesi gündemde, millet fakru zaruret içerisinde aç ve bitap, Müslüman Türkiye'de 38 bin kilise açılmış, devletin bütün kurumları biribirine düşman edilmiş, toplum içerisinde ayrılık tohumları ekilmekte, bu ülke üzerinde hesapları olanlara vatan toprağı kiralanmakta, hatta satılmakta, krizler had safhada... Hülasa, ülkemizde tam bir kaos ortamı oluşturulmakta, vatanını ve milletini sevenler, milli kimliğini öne çıkaranlar suçlanmakta. İşte bu millet, adam olmaz denilerek mandacılık ruhuna itilmişken, bir mucize gerçekleşiyor. Milletimizin kurtuluşunun, şahlanışının sesini duymaya başlıyoruz. Bir ses, bir lider çıkıyor bu milletin içinden:Sayın Prof. Dr. Haydar Baş...O, milletinden aldığı güçle, "Gelin, birlikte olalım, 2 senede Avrupa'yı, 3 senede ABD'yi geçerek ekonomik kalkınmayı gerçekleştirelim; Kainat Devleti'ni birlikte kuralım" diyerek milletine ve dünyaya lider olamaya geliyor. Biz bir bardak suya hasretken o bize okyanusu sunuyor. İşte o okyanusun adı, "Milli Ekonomi Modeli"dir ki, sadece bizi değil, dünyadaki ezilmiş, fakir kalmış tüm ülkeleri kurtaracak bir model.Bu ekonomi modelinin adı "Bağımsız Türkiye"; ve o modelin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012