'Tüm terör örgütlerinin ele başı “Nato''dur!' seslendirme dosyası:
Her şey, büyük önderimiz "Şehit"Mustafa Kemal Atatürk' ün hayata gözlerini yummasından sonra start aldı.
194O'lı yılardan beri ABD ve Türk hükümetleri arasında yapılan ikili anlaşmalar sonucunda, 101 Amerikan üssünün 35 milyon metre karelik vatan toprağını işgal edercesine ülkemize kara basan gibi yuvalandıkları ve bu üslerin daima halkın gündeminden ve gözünden uzak tutulmuş olması gerçeğinin, anadolu'nun bağrına saplanmış bir hançer gibi durmakta olduğu tesbitiyle başlayalım.
Ayrıca bu üslere Türk yetkililerinin giremediği ve kendi vatan topraklarımızda Amerikan bayrağının dalgalandığı, üslerin birer küçük Amerika olduklarını da aklımızdan çıkarmayalım.
NATO'ya karşı zamanın özellikle 68 gençliğinin başını çektiği 6. Filo eylemlerine karşı ne ilginçtir ki, sağcı ve sözde "İslamcı" olduğunu ileri süren akılsız ve tam teslimiyetçi kesimlerce şiddetli bir Amerikan taraftarlığı baş gösterir.
O dönemin iktidar partisi olan Adalet Partisinin Başkanı ve Başbakan Demirel, Türkiye'de üs olmadığını ama tesisler bulunduğunu, ikili anlaşmaların ve askeri üslerin her NATO ülkesinde olduğu gibi NATO anlaşmasının 3. maddesine dayanılarak yapıldığını, NATO'ya Sovyet tehdidinden korunmak amacıyla, güvenlik için girildiğini söyleyecekti.
Oysa Türkiye NATO'da kaldığı takdirde, ülke güvenliğinin sağlanması bir yana, Amerikan ve NATO üs ve tesisleri gelecekte kendi iradesi dışında bir nükleer savaşın hedefi olacağı kimsenin aklının ucundan bile geçmemiştir.
NATO üyeliği Türkiye'nin savunma gücünü arttırmamış, tersine azaltmıştır. NATO'nun çıkarları ile Türkiye'nin çıkarları çatışmaktadır çünkü NATO'nun emperyalist hedeflerine karşın Türkiye'nin böyle bir amacı yoktur.
TSK'nin tüm ordularıyla NATO emrinde olması ise bağımsızlığımıza aykırıdır ve Kıbrıs olayındaki gibi askeri serbestimiz kısıtlanmaktadır.
NATO bir toplu güvenlik sistemi değildir, kapitalist sistemin çıkarlarının korunması ve kollanması görevini yüklenmiştir.
Türkiye'de maalesef Atatürk sonrası iktidar olanların NATO üyeliğini savunmalarının temelinde bu gerçek yatmaktadır.
Sovyet tehdidi ile NATO'ya girildiği iddiası da geçerli değildir ve koskoca büyük büyük bir yalandır.
Çünkü SSCB'nin 2. Dünya Savaşı sonunda İran'dan çekilmesi, savaştan çok yorgun bir ordu ile çıkması, sözde toprak istemlerinin Türkiye NATO'ya girmeden önce olması ve Türkiye'nin hiç saldırıya uğramaması, SSCB'nin ABD ile barış içinde bir arada yaşama siyasetini benimsemesi bu 'tehdit'in geçersizliğinin en büyük kanıtlarıdır.
Sovyetlere karşı korunma askeri ittifakların dışında kalmakla, iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesiyle sağlanır ve bir ülkenin bağımsızlığı tüm ülkelere karşı savunulur.
Askeri blokların devri geçmiştir ve Türkiye'nin yeri, Bağlantısızlar bloğunun içindedir.
TÜRKİYE TERCİHİNİ DOĞRUDAN YANA KULLANMALI
Türkiye'nin bugün den tez karar alması gereken ve mutlaka gerçekleşmesi için hayata geçirmesi gereken strateji şu olmalıdır.
1-NATO'dan ayrılmak için bir yıl önceden bildirim yapılmasına dair işlemlerin diplomasi ve siyasi akılla yürürlüğe konulması…
2- Batı ülkeleriyle çıkar ilişkileri ve Milli menfaatler çerçevesinin dışında asla bir stratejik ortaklığa girilmemesi ve bağımsızlığımıza prangaların vurulmamasının sağlanması…
3- Rusya-İran-Irak-Suriye-Mısır-Libya ve Pakistan'la her konıda stratejik ortaklık anlaşmalarının mutlaka gerçekleştirilmesi…
4-Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti başta olmak üzere, Türki Cumhuriyetlerin tamamı ile ayrı bir konsepte ve tüm alanlarda stratejik ortaklıkların hayata geçirilmesi…
5-AB konusunun artık bir sakız olmaktan çıkarılıp, AB ülkeleriyle her konuda rekabet edebilecek ekonomik güce kavuşmanın formülleri üzerinde "samimiyetle" durulması…
6- Ve tabi ki tüm bunların hayata geçirilebilmesi için, Prof.DrHaydar Baş'ın en büyük fikir mirası olan "Milli Ekonomi Modeli"tezinin ulusal güvenliğimizin teminatı ve bekamız açısından olmazsa olmaz bir gerek şart olarak TBMM'nin gündemine taşınması tartışmasız bir zarurettir.
Elbette bunun için tüm formülleri avucuna almış, Z kuşağının parlak lideri olarak çokça konuşulan, BTP Genel Başkanı Sn Hüseyin Baş bey'e müracaat etmek masrafsız, sıfır maliyetli ama yüksek kazançlar sağlayacak yegane yoldur kanaatindeyim ve bu görüşümde sabiti kademim.
'ÜSLER TÜRKİYE'NİN ALTINI OYUYOR'
NATO İkili anlaşmalar, iddia edildiği gibi, NATO anlaşmasının 3. maddesine dayanmamanın ötesinde amaçlarını aşan anlaşmalardır ve öze aykırı bir çok madde içermektedirler.
Bu anlaşmalar, ayrıca yasa dışı, ulusal egemenliğe ve devletler hukukuna aykırıdırlar.
Bir çok ikili anlaşmada (örneğin 1947 ve 1959 anlaşmalarında) ABD iç hukukuna atıflar yapılmakta, bunun yanı sıra 1959 anlaşmasında olduğu gibi Türkiye hükümetinin talebi halinde ki bu asla mümkün görülmesede, ABD'ye Türkiye'nin iç işlerine silahlı müdahale hakkı tanıyan madde ile ülkenin hükümranlık hakları, devletler hukuku ve devletler hukukundaki karşılıklılık ilkesi çiğnenmektedir.
İkili anlaşmalar Meclis onayından geçmedikleri için Anayasa delinmiştir.
İkili anlaşmalara göre kurulan üsler nedeniyle ABD ile SSCB ya da başka bir ülkenin ihtilafı topraklarımıza taşınacaktır.
Amerika'ya tahsis edilen askeri üsler Türkiye'yi olası bir 3. Dünya Savaşında ilk hedef haline getirmiştir.
Üslerde, emirlerini Pentagondan alan Amerikan komutanı yetkilidir ve buralardaki nükleer silahların tetiği Pentagonun elindedir. Bu durum ulusal egemenliğin çiğnenmesinin de ötesinde devletler hukukuna aykırıdır.
Üsler iddia edildiği gibi ortak savunma tesisleri değildir. İkili anlaşmalar nedeniyle Türkiye Genelkurmayınca denetlenememektedirler ve Amerikan çıkarlarına hizmet etmektedirler.
Bunların ortak savunma üsleri olarak kabul edilebilmesi ancak ortak komuta altında olmalarıyla mümkündür ama Türk personel üslerin yönetiminde değil sadece güvenliğinin sağlanmasında görevlidir.
Nükleer silahları kullanma hakkı ABD'de oldukça entegre komutanlık kurulsa da fark etmez.
1975 yılında ABD'nin Kıbrıs olaylarıyla ilgili olarak bir kez daha Türkiye'ye koyduğu askeri ambargo sonucunda, İncirlik hariç tüm ABD ve NATO üslerinin kapatıldığı görülmektedir.
Birkaç yıl sonra ABD Kongresi kısmen ambargoyu kaldırdı ve üsler SEİA adı altında yeni bir anlaşmayla hemen kullanıma açıldı. 1980'de imzalanan SEIA'da, Türk ordusunun modernleştirilmesi, ABD'nin Türk ekonomisine katkıda bulunması ve TSK'ye ait tesislerden ABD'nin yararlanması gibi ilkeler yer almaktaydı.
1984 Yılından bu yana başımıza NATO tarafından bela edilen PKK terör örgütüyle mücadelede, ABD tek bir gün yanımızda olmadığı gibi düşmanın safında namluyu Türk askerine doğrultmuştur.
FETÖ bir NATO operasyonudur.
BOP kalmadı denilsede, Papa'nın Irak ziyaretinde gündeme gelen hatıra punundaki harita da BOP güncellenmiştir.
Son cümle…
Tüm bu yaşadıklarımız, Atatürk'e ve onun büyük öngörülerine, olacakları isim isim bildirmesine ve bizleri yüksek perdeden uyarmasına rağmen onu dinlemediğimiz için başımıza gelmiştir
Özellikle son 30 yıldır ise Türkiye'nin en yakıcı sıcak başlıkları her ne kadarsa tümüyle ilgili Prof.Dr.Haydar Baş bey, Türk Milletini, Türk siyasetini, Askerini ve STÖ'lerin tamamını, Atatük'ün koyduğu sarsılmaz ölçüler çerçevesinde hemde büyük bedeller ödeme pahasına uyarmış olmasına karşın hiçbir kesimden kulak kabartan olmamıştı.
Yazımızda kalıcı barışın, kesin ve mutlak çözümün, en önemlisi de birlik ve beraberliğimizin teminatı için şifresiz adres gösterdik.
Karşılığında ise talebimiz, Allah'ın rızasından başka bir şey değildir.
"Varlığımız Türk Varlığına Armağan Olsun"
194O'lı yılardan beri ABD ve Türk hükümetleri arasında yapılan ikili anlaşmalar sonucunda, 101 Amerikan üssünün 35 milyon metre karelik vatan toprağını işgal edercesine ülkemize kara basan gibi yuvalandıkları ve bu üslerin daima halkın gündeminden ve gözünden uzak tutulmuş olması gerçeğinin, anadolu'nun bağrına saplanmış bir hançer gibi durmakta olduğu tesbitiyle başlayalım.
Ayrıca bu üslere Türk yetkililerinin giremediği ve kendi vatan topraklarımızda Amerikan bayrağının dalgalandığı, üslerin birer küçük Amerika olduklarını da aklımızdan çıkarmayalım.
NATO'ya karşı zamanın özellikle 68 gençliğinin başını çektiği 6. Filo eylemlerine karşı ne ilginçtir ki, sağcı ve sözde "İslamcı" olduğunu ileri süren akılsız ve tam teslimiyetçi kesimlerce şiddetli bir Amerikan taraftarlığı baş gösterir.
O dönemin iktidar partisi olan Adalet Partisinin Başkanı ve Başbakan Demirel, Türkiye'de üs olmadığını ama tesisler bulunduğunu, ikili anlaşmaların ve askeri üslerin her NATO ülkesinde olduğu gibi NATO anlaşmasının 3. maddesine dayanılarak yapıldığını, NATO'ya Sovyet tehdidinden korunmak amacıyla, güvenlik için girildiğini söyleyecekti.
Oysa Türkiye NATO'da kaldığı takdirde, ülke güvenliğinin sağlanması bir yana, Amerikan ve NATO üs ve tesisleri gelecekte kendi iradesi dışında bir nükleer savaşın hedefi olacağı kimsenin aklının ucundan bile geçmemiştir.
NATO üyeliği Türkiye'nin savunma gücünü arttırmamış, tersine azaltmıştır. NATO'nun çıkarları ile Türkiye'nin çıkarları çatışmaktadır çünkü NATO'nun emperyalist hedeflerine karşın Türkiye'nin böyle bir amacı yoktur.
TSK'nin tüm ordularıyla NATO emrinde olması ise bağımsızlığımıza aykırıdır ve Kıbrıs olayındaki gibi askeri serbestimiz kısıtlanmaktadır.
NATO bir toplu güvenlik sistemi değildir, kapitalist sistemin çıkarlarının korunması ve kollanması görevini yüklenmiştir.
Türkiye'de maalesef Atatürk sonrası iktidar olanların NATO üyeliğini savunmalarının temelinde bu gerçek yatmaktadır.
Sovyet tehdidi ile NATO'ya girildiği iddiası da geçerli değildir ve koskoca büyük büyük bir yalandır.
Çünkü SSCB'nin 2. Dünya Savaşı sonunda İran'dan çekilmesi, savaştan çok yorgun bir ordu ile çıkması, sözde toprak istemlerinin Türkiye NATO'ya girmeden önce olması ve Türkiye'nin hiç saldırıya uğramaması, SSCB'nin ABD ile barış içinde bir arada yaşama siyasetini benimsemesi bu 'tehdit'in geçersizliğinin en büyük kanıtlarıdır.
Sovyetlere karşı korunma askeri ittifakların dışında kalmakla, iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesiyle sağlanır ve bir ülkenin bağımsızlığı tüm ülkelere karşı savunulur.
Askeri blokların devri geçmiştir ve Türkiye'nin yeri, Bağlantısızlar bloğunun içindedir.
TÜRKİYE TERCİHİNİ DOĞRUDAN YANA KULLANMALI
Türkiye'nin bugün den tez karar alması gereken ve mutlaka gerçekleşmesi için hayata geçirmesi gereken strateji şu olmalıdır.
1-NATO'dan ayrılmak için bir yıl önceden bildirim yapılmasına dair işlemlerin diplomasi ve siyasi akılla yürürlüğe konulması…
2- Batı ülkeleriyle çıkar ilişkileri ve Milli menfaatler çerçevesinin dışında asla bir stratejik ortaklığa girilmemesi ve bağımsızlığımıza prangaların vurulmamasının sağlanması…
3- Rusya-İran-Irak-Suriye-Mısır-Libya ve Pakistan'la her konıda stratejik ortaklık anlaşmalarının mutlaka gerçekleştirilmesi…
4-Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti başta olmak üzere, Türki Cumhuriyetlerin tamamı ile ayrı bir konsepte ve tüm alanlarda stratejik ortaklıkların hayata geçirilmesi…
5-AB konusunun artık bir sakız olmaktan çıkarılıp, AB ülkeleriyle her konuda rekabet edebilecek ekonomik güce kavuşmanın formülleri üzerinde "samimiyetle" durulması…
6- Ve tabi ki tüm bunların hayata geçirilebilmesi için, Prof.DrHaydar Baş'ın en büyük fikir mirası olan "Milli Ekonomi Modeli"tezinin ulusal güvenliğimizin teminatı ve bekamız açısından olmazsa olmaz bir gerek şart olarak TBMM'nin gündemine taşınması tartışmasız bir zarurettir.
Elbette bunun için tüm formülleri avucuna almış, Z kuşağının parlak lideri olarak çokça konuşulan, BTP Genel Başkanı Sn Hüseyin Baş bey'e müracaat etmek masrafsız, sıfır maliyetli ama yüksek kazançlar sağlayacak yegane yoldur kanaatindeyim ve bu görüşümde sabiti kademim.
'ÜSLER TÜRKİYE'NİN ALTINI OYUYOR'
NATO İkili anlaşmalar, iddia edildiği gibi, NATO anlaşmasının 3. maddesine dayanmamanın ötesinde amaçlarını aşan anlaşmalardır ve öze aykırı bir çok madde içermektedirler.
Bu anlaşmalar, ayrıca yasa dışı, ulusal egemenliğe ve devletler hukukuna aykırıdırlar.
Bir çok ikili anlaşmada (örneğin 1947 ve 1959 anlaşmalarında) ABD iç hukukuna atıflar yapılmakta, bunun yanı sıra 1959 anlaşmasında olduğu gibi Türkiye hükümetinin talebi halinde ki bu asla mümkün görülmesede, ABD'ye Türkiye'nin iç işlerine silahlı müdahale hakkı tanıyan madde ile ülkenin hükümranlık hakları, devletler hukuku ve devletler hukukundaki karşılıklılık ilkesi çiğnenmektedir.
İkili anlaşmalar Meclis onayından geçmedikleri için Anayasa delinmiştir.
İkili anlaşmalara göre kurulan üsler nedeniyle ABD ile SSCB ya da başka bir ülkenin ihtilafı topraklarımıza taşınacaktır.
Amerika'ya tahsis edilen askeri üsler Türkiye'yi olası bir 3. Dünya Savaşında ilk hedef haline getirmiştir.
Üslerde, emirlerini Pentagondan alan Amerikan komutanı yetkilidir ve buralardaki nükleer silahların tetiği Pentagonun elindedir. Bu durum ulusal egemenliğin çiğnenmesinin de ötesinde devletler hukukuna aykırıdır.
Üsler iddia edildiği gibi ortak savunma tesisleri değildir. İkili anlaşmalar nedeniyle Türkiye Genelkurmayınca denetlenememektedirler ve Amerikan çıkarlarına hizmet etmektedirler.
Bunların ortak savunma üsleri olarak kabul edilebilmesi ancak ortak komuta altında olmalarıyla mümkündür ama Türk personel üslerin yönetiminde değil sadece güvenliğinin sağlanmasında görevlidir.
Nükleer silahları kullanma hakkı ABD'de oldukça entegre komutanlık kurulsa da fark etmez.
1975 yılında ABD'nin Kıbrıs olaylarıyla ilgili olarak bir kez daha Türkiye'ye koyduğu askeri ambargo sonucunda, İncirlik hariç tüm ABD ve NATO üslerinin kapatıldığı görülmektedir.
Birkaç yıl sonra ABD Kongresi kısmen ambargoyu kaldırdı ve üsler SEİA adı altında yeni bir anlaşmayla hemen kullanıma açıldı. 1980'de imzalanan SEIA'da, Türk ordusunun modernleştirilmesi, ABD'nin Türk ekonomisine katkıda bulunması ve TSK'ye ait tesislerden ABD'nin yararlanması gibi ilkeler yer almaktaydı.
1984 Yılından bu yana başımıza NATO tarafından bela edilen PKK terör örgütüyle mücadelede, ABD tek bir gün yanımızda olmadığı gibi düşmanın safında namluyu Türk askerine doğrultmuştur.
FETÖ bir NATO operasyonudur.
BOP kalmadı denilsede, Papa'nın Irak ziyaretinde gündeme gelen hatıra punundaki harita da BOP güncellenmiştir.
Son cümle…
Tüm bu yaşadıklarımız, Atatürk'e ve onun büyük öngörülerine, olacakları isim isim bildirmesine ve bizleri yüksek perdeden uyarmasına rağmen onu dinlemediğimiz için başımıza gelmiştir
Özellikle son 30 yıldır ise Türkiye'nin en yakıcı sıcak başlıkları her ne kadarsa tümüyle ilgili Prof.Dr.Haydar Baş bey, Türk Milletini, Türk siyasetini, Askerini ve STÖ'lerin tamamını, Atatük'ün koyduğu sarsılmaz ölçüler çerçevesinde hemde büyük bedeller ödeme pahasına uyarmış olmasına karşın hiçbir kesimden kulak kabartan olmamıştı.
Yazımızda kalıcı barışın, kesin ve mutlak çözümün, en önemlisi de birlik ve beraberliğimizin teminatı için şifresiz adres gösterdik.
Karşılığında ise talebimiz, Allah'ın rızasından başka bir şey değildir.
"Varlığımız Türk Varlığına Armağan Olsun"
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hacı Gaydan / diğer yazıları
- İsrail Suriye’yi işgal edecek / 20.07.2025
- Darbeyi önleyen Atatürkçü askerlerdi / 17.07.2025
- Atatürk’te buluşun yoksa elveda Cumhuriyet! / 16.07.2025
- Cumhuriyete dil uzatan TÜRK değildir! / 15.07.2025
- Üzgünüm dostlarım… Artık ulus devlete elveda zamanı! / 14.07.2025
- ABD, 70 milyon Kızılderili Türk’e soykırım yaptı! / 08.07.2025
- PKK’ya değil, ABD’ye silah bıraktırın / 07.07.2025
- Türkiye işgal mi edildi? / 05.07.2025
- Dünya aya giderken biz Silivri’ye gidiyoruz! / 04.07.2025
- Fakirliğe şükretmek Müslümanlık değil, salaklıktır! / 03.07.2025
- Darbeyi önleyen Atatürkçü askerlerdi / 17.07.2025
- Atatürk’te buluşun yoksa elveda Cumhuriyet! / 16.07.2025
- Cumhuriyete dil uzatan TÜRK değildir! / 15.07.2025
- Üzgünüm dostlarım… Artık ulus devlete elveda zamanı! / 14.07.2025
- ABD, 70 milyon Kızılderili Türk’e soykırım yaptı! / 08.07.2025
- PKK’ya değil, ABD’ye silah bıraktırın / 07.07.2025
- Türkiye işgal mi edildi? / 05.07.2025
- Dünya aya giderken biz Silivri’ye gidiyoruz! / 04.07.2025
- Fakirliğe şükretmek Müslümanlık değil, salaklıktır! / 03.07.2025