İsrail'in Gazze'de sıkışıp kalmış 2 milyondan fazla sivile tüm dünyanın gözleri önünde uyguladığı soykırım tüm vahşetiyle 225 gündür devam ediyor.
Gazze Şeridi yıllarca İsrail'in ablukası altında bulunan bir açık hava cezaeviydi. İsrail bu bölgeyi ayrıca, zaman zaman yaptığı saldırılarla yeni silahlarını canlı hedefler üzerinde denediği bir atış alanı olarak da kullandı.
7 Ekim'den bugüne de Gazze Şeridi Filistinliler için bir toplu mezara dönüştü.
Her zaman ifade ediyoruz; insanlık tarihinde benzeri görülmemiş bu vahşette İsrail devleti ne kadar sorumluysa, ona her türlü desteği sağlayan başta ABD, İngiltere, Fransa, Almanya olmak üzere tüm Batılı ülkeler de en az onun kadar sorumludur. Ayrıca, İsrail ile normalleşme yarışına girerek, ona bugün bu katliam cesaretini veren Türkiye de dahil tüm İslam ülkeleri de en az İsrail kadar sorumludur.
Eğer Batılı ülkelerin desteği olmasa, İslam ülkelerinin de cesaret verici vurdumduymazlığı ve perde arkasından desteği olmasa İsrail kesinlikle ve kesinlikle bu vahşeti sergileyemezdi. O yüzden hep, "en az" ifadesini kullanıyoruz.
Filistin coğrafyasında yaşanan bu vahşet elbette ki Türk milleti olarak bizleri de yakından ilgilendiriyor -bakmayın siz bunun tersinde propaganda yapanlara- neden mi? Çünkü Filistin coğrafyasında çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan masum siviller öldürülüyor. Dünyanın neresinde olursa olsun bir masum can katlediliyorsa, önleyemiyorsak da en azından içimizde onların acısını paylaşmalıyız. Bu, insanlık vazifemizdir. Çünkü nasıl Filistin coğrafyası İsrail'in arzı mevut ve büyük İsrail devleti hedefindeyse ve bugün bu katliamları, bu hedefleri için gerçekleştiriyorsa, Türkiye'nin toprakları da İsrail'in aynı işgal projelerinin hedefleri arasındadır.
Yani bugün Gazze'de yaşananları, eğer önlemini almazsak, içinde bulunduğumuz gaflet halinden kurtulmazsak yarın Diyarbakır'da, Hatay'da, Gaziantep'te ve diğer illerimizde yaşayabiliriz. Bize bir şey olmaz demeyin. 1990 yılında kim bilirdi ki, Irak bombalanacak, sonra işgal edilecek, kuzeyinde bir peşmerge devleti kurulacak. Yine 2010 yılında Şam'da ya da Halep'te bir Suriyeliye "Ülkenizde terör grupları çatışma çıkartacak, sivilleri katledecek, milyonlarcanız vatan cüda olacaksınız, ülkeniz paramparça olacak, Suriye'nin kuzey doğusunda bir terör devleti oluşacak" deseydiniz, o Suriyeli size nasıl cevap verirdi?
İşte bugün Türkiye'nin herhangi bir ilinde de benzer tehditlerden bahsedildiğinde aynı tepkileri alıyorsunuz. Halbuki, Türkiye en az Irak kadar, Suriye kadar, Gazze kadar hedefte olan bir ülke. Hatta Prof. Dr. Haydar Baş'ın ifadesiyle, "Asıl hedef Türkiye."
İşte bu sebeple Türkiye ve Türk milleti olarak sığınmacı politikasına dikkat etmeliyiz. Çünkü ülkemizin üniter yapısına, demografik durumuna, birlik ve beraberliğine zarar verecek olan bir sığınmacı politikası ülkemiz üzerinde menfur hesapları olanların her zaman kaşıyacağı ve planları için kullanacağı bir araç olacaktır.
Gerek İsrail, gerekse sığınmacı politikaları üzerinde yanlış politikalara imza atan hükümet, şimdi zeytinyağının suyun üstüne çıkması gibi, söylemlerle topu taca atmaya çalışıyor. İlginçtir, Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin grup toplantısında İsrail için, "Bu azgın devlet, bu terör devleti eğer durdurulmazsa vadedilmiş topraklar hezeyanıyla gözünü er ya da geç Anadolu'ya dikecekler. Bunu göremeyecek kadar kör müsünüz?" dedi.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş ise, Erdoğan'ın bu garip ifadelerine dikkat çekici cevap verdi. Aktaralım:
"Bunu söyleyen Erdoğan Büyük Ortadoğu Projesinin -ki nedir Büyük Ortadoğu Projesi; İsrail'in topraklarının Anadolu'ya kadar genişlemesi projesi- eş başkanı olarak mı söylüyor, yoksa Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Cumhurbaşkanı olarak mı söylüyor? Şimdi asıl soru bu."
"Bundan daha bir yıl önce New York'ta Birleşmiş Milletler toplantılarında el ele sıkışıp, 'Kravatlarımız bile aynı, seninle çok güzel bir gelecek oluşturacağız' dediği Netanyahu'ya bunu söyleyen Erdoğan olarak mı söylüyor, yoksa 'Netenyahu katil' diyen Erdoğan olarak mı söylüyor?"
"Bakın teşhisler güzel, Erdoğan bunları kaçırmıyor. Erdoğan bunları biliyor, bunun da farkındayız ama bu sorunlara karşı tedavi Erdoğan'ın tedavisi değil. Çünkü İsrail ile 23 yıldan beri bizim bir dargın bir barışık diyaloğumuz ilişkimiz var ama bu ilişkiler neticesinde İsrail'in toprakları hep genişledi. İsrail'in istedikleri hep oldu, Filistin'de, Gazze'de, Batı Şeria'da Müslümanlar Filistinliler hep katledildi. Türkiye, İsrail ile ilişkilerinden her zaman zarar gördü, Ortadoğu bu ilişkilerden zarar gördü."
Evet, ülkemiz için her zamankinden daha fazla alarm zilleri çalıyor, artık tiyatro oynamanın zamanı değil, kalıcı ve gerçekten milli olan projelerle ülkemizi ve milletimizi daha da güçlendirecek, bağımlılıklardan kurtaracak adımlar atmalıyız.
- Fırat’ın batısı da, doğusu gibi devlet istiyor / 03.12.2024
- Gelmiş ve gelecek tüm kadınların en üstünü: Hz. Fatıma (a.s.) / 30.11.2024
- Savaş riski varsa, ithalat neden? / 27.11.2024
- Siyasiler, bölünmeyi teşvik ediyor / 26.11.2024
- Birlik ve beraberliğin merkezi: Ehl-i Beyt / 23.11.2024
- ‘Bugün ithal ettiğin et, yarını yok eder’ / 22.11.2024
- ABD’nin ‘balistik füze’ kararı ne anlama geliyor? / 20.11.2024
- Sıkıştıkça laikliğe saldırıyorlar! / 19.11.2024
- Daron Acemoğlu’nun zamanlaması manidar! / 16.11.2024