Türkiye'nin başına "tazminat" çuvalı

2004 yılında Avrupa İnsan Halkları Mahkemesi Başkanı Başbakan Erdoğan'a "Başınız, hakkınızda açılan tazminat davalarıyla çok ağrıyacak" demişti.O günden bugüne sadece Kıbrıs bazlı tazminat davaları açılsa da, son zamanlarda taviz sürecinin hızlanmasına ve de ardarda ödenen tazminatlara bakılırsa bundan sonraki süreç AİHM Başkanı'nın dediği gibi olacak.Yanlış anlamayın onlar öngörüde falan bulunmuyorlar, müneccim de değiller ama taa o günlerden hatta daha öncesinden planladıklarını, prangayla bağladıkları siyasilere ön bilgi olarak veriyorlar.Birkaç gün önce Kıbrıslı Rumlar, toplamı 54 milyon lira olan iki tazminat davasını kazandı. İki Rum 1974'te Kuzey'de bıraktıkları toprakları için dava açmış. Tazminat ise Türkiye bütçesinden ödenecekmiş.İşe bakın. 1974 öncesi gözlerini kan bürümüş olan Rumlar Türkleri çocuk-yaşlı-kadın demeden katledip toplu toplu mezarlara gömecekler, akla hayale gelmedik işkence ve tecavüzler yapacaklar, yakacaklar, yıkacaklar, bu zulmün son bulması için Türkiye uluslar arası garantörlük hakkını kullanıp duruma el koyacak ama fatura Rum'a değil, adaleti sağlayan Türk'e kesilecek.Bu çifte standart Batının kitabında her zaman var da bize ne oluyor? Ne diye bu tür haksız kararlara boyun büküyoruz?İşin garip tarafı bu tazminat kararını AİHM almadı. AB'nin ve Türkiye siyasetinin baskısıyla KKTC'de oluşturulan Taşınmaz Mal Komisyonu buna karar verdi.Bu komisyonun görevi bu tür Türkiye'yi ve KKTC'yi tazminata mahkum edecek davalarla AİHM'ni meşgul etmemek. Acziyetin de böylesi. Daha sırada ne davalar var. Geçtiğimiz hafta Rumlar ABD'de Türkiye aleyhine 400 milyar dolarlık tazminat davası açtılar.Yanlış duymadınız, 400 milyar dolar. Türkiye'nin toplam borcu 600 milyar dolar.Peki bu davayı kazanırlar mı? Bizde bu siyaset, bu Batı aşkı, taviz sevdası varken aleyhimize açılan bütün davaları kaybedeceğimizi şimdiden söyleyebilirim.Konu sadece Kıbrıs'la da alakalı değil. Hatırlarsanız Ermenistan'la imzalanan protokolde sözde soykırımı tartışmak üzere bir tarih komisyonu kurulacağı belirtilmişti. Bizimkiler bunu kabul etti ve imzayı bastılar.Buraya kadar bir sorun yok gibi görünüyor, ama hiç de öyle değil, asıl sorun burada başlıyor. Protokol törenine ev sahipliği yapan Zürih'ten yapılan üst düzey açıklamada komisyona gelecek tarihçilerin "misyon sahibi" olduklarının garanti edilmesi istendi.Türkçesi, "Soykırımı kabul etmeyenler bu komisyona girmesin" dir.Yani Türkiye bu protokolle idam urganını kendi boynuna geçirmiş oluyor.Sırf AB ve ABD incinmesin diye soykırım ile ilgili görüşlerinden dolayı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'nu Türk Tarih Kurumu görevinden ayıran Türk siyasilerin bu komisyona dahil edeceği Türk tarihçilerin hangi görüşte olacağı bence malum."Sözde soykırımı kabul etsek ne olur" demeyin, çünkü yakında bunu diyecekler ve dedirtmeye çalışacaklar.Şunu unutmayalım ki, bütün dünya yaptığı katliam ve soykırımları kabul etse belki bir şey olmaz, ama Türkiye, Türk milleti yapmadığı bir soykırım için "eh" bile dese bütün dünya üzerimize çullanır. Bu, bu kadar nettir. Eğer soykırım iftiralarını yutarsak, ardından aynen Kıbrıs'ta olduğu gibi ardı ardına hakkımızda tazminat davaları açılacaktır.Kıbrıs'la alakalı 1700 davanın sırada beklediği ifade ediliyor. Olumlu netice aldıkça diğer Rumlar da dava üstüne dava açacaklar. ABD'de açılan davanın 400 milyar dolar olduğunun altını bir kez daha çizelim.Peki, ya soykırım davaları ne düzeyde olur? 1.5 milyon Ermeni'yi katlettiğimiz iddia ediliyor. Bana kalırsa bu girdaba girersek ülkenin anahtarını teslim etsek dahi kurtulamayız.Dün Duyunu Umumiye ülkeleri nasıl alacaklarına karşılık ülkemizi işgal ettiler ve Sevr'i önümüze koydularsa biz bu aciz politikalara devam ettiğimiz sürece aynısı hatta daha kötüsü başımıza gelecektir.Bizden uyarması?