Peygamber Efendimiz (sav) Veda Haccı ve Hacdan dönerken nazil olan Maide Suresinin 67. ayeti gereği Gadr-i Hum Hutbesini irat ettikten, Hz. Ali'yi (a.s) Allah'ın (c.c) emri gereği Kendinden sonra müminlerin emiri, halifesi olduğunu beyan ettikten sonra Medine'ye döndü ve kısa bir süre sonra hastalandı.
Hastalığı şiddetlenmeden önce bir ordu hazırlattı. Orduda İmam Ali hariç Ensar ve Muhacirin (Hz. Ebu Bekir, Ömer, Ebu Ubeyde ve Sa'd dahil olmak üzere) ileri gelenlerinin hemen hepsi vardı.
Ordunun komutanı ise çok sevdiği, kardeş edindiği Hz. Zeyd'in oğlu Usame idi. Peygamberimiz (sav), Hz. Zeyd'i (r.a) Mute'ye Rumlarla savaşmak üzere ordu komutanı olarak göndermiş ve şehit olacağının müjdesini daha Medine'de iken vermişti.
Oğlu Usame'yi de (r.a) babasının şehit olduğu Mute'ye (Arap yarımadasının kuzeyine) gönderiyordu. Fakat ordu Peygamberimizin emrini ağırdan alıyor, bir türlü harekete geçmiyordu. Hatta bir zamanlar Mute'ye giderken Hz. Zeyd'in komutanlığına itiraz edenler şimdi de Hz. Usame'nin komutanlığını tartışma konusu yapmaya başlamışlardır.
Hz. Peygamberin hastalığı iyice şiddetlenmişti. Buna rağmen ordunun Medine'den ayrılmadığını gören Allah Resulü hanesinden çıkarak askerleri teşvik eden konuşmalar yaptı, onlarla ilgilendi ve kendi mübarek eliyle sancağı bağlayıp Üsame'ye verdi. Sonra şöyle buyurdu: "Gazan Allah'ın adıyla ve Allah'ın yolunda olsun. Allah'ı inkâr edenle savaş. Ben, seni bu ordunun komutanı kıldım."
Ordu içinde Peygamberin sancağı bizzat eliyle vermesini ve emrini, gözleriyle gördükleri, kulaklarıyla işittikleri halde hala tartışma ve itirazlar devam ediyordu. Bu tartışmaları yapanlar Resûlulllah döneminde ve sonrasında ismi hep önde anılanlardı.
Bu durumu gören Hz. Peygamber (sav) hasta haliyle tekrar mescide giderek (vefatından 2 gün önce) minbere çıkmış ve şu konuşmayı yapmıştı:
"Ey insanlar! Usame'yi komutan yapmamla ilgili bazılarınızdan bana ulaşan sözler de ne? Şimdi Usame'yi komutan yapmama itiraz ettiğiniz gibi, daha önce de babasını komutan yapmama itiraz etmiştiniz. Allah'a yemin ederim ki o, komutanlığa lâyık biriydi. Ondan sonra da oğlu buna lâyıktır."
Bu konuşmanın ardından insanlar Peygamberimizle (sav) vedalaşıp, ordunun konuşlandığı Cüref'e (Medine'nin hemen dışındaki bir bölgenin ismi) hareket ediyorlardı.
Hz. Peygamber (sav) devamlı olarak, "Usame'nin ordusunu donatın! Usame'nin ordusunun hazırlıklarını tamamlayın! Usame'nin ordusunu hemen gönderin! Ondan geri kalana Allah lânet etsin" diye tekrarlıyordu.
Allah Resulü bu ordunun yola çıkması konusunda ısrarlıydı. Şeyh Müfid el-İrşad'da şöyle yazar:
"Bir sabah hastalık, Efendimizi sardığı sırada Bilal gelerek, "namaz vaktidir" dedi. Bu söz Efendimize duyurulunca, "Bir başkası namazı kıldırsın Ben kendimle meşgulüm" buyurdu.
Hz. Aişe, "Ebubekir'e emir buyurun (namaz kıldırsın)" diyerek ileri atılırken, Hz. Hafsa da, "Ömer'e emir verin" diyordu.
Resûlullah daha hayatta iken bu ikisinin babalarını yüceltmek için bunca hırslı davrandıklarını görünce, "Kendinize gelin, sizler (bu hâlinizle) Yusuf Peygamberin etrafını saran kadınlar gibisiniz" buyurdu. (Efendimiz bu sözleriyle belki de bu iki zevcesinin Yusuf Peygamberin etrafını saran kadınlar gibi hırslı olduklarını anlatmaya çalışmıştır).
Aişe ile Hafsa'nın konuşmalarından bu iki kişinin emrini dinlemeyip Usame ile yola çıkmadıklarını anlayarak herhangi bir karışıklık çıkmaması için ve muhtemel şüpheleri gidermek için camiye yöneldi. Hastalığın etkisi ile o kadar güçsüzleşmişti ki, normal olarak ayaklarına basıp yürüyemiyordu. Ali b. Ebu Tâlib ve Fazl b. Abbas koltuğuna girmiş ayaklarını yerde sürüyerek camiye girdi.
Ebubekir'in mihrapta durduğunu görünce kenara çekilmesi için mübarek eliyle işaret etti. Ebubekir kenara çekilince Efendimiz yerine geçip yeniden tekbir getirerek namaz kıldırdı. O'nun kaldığı yerden devam ettirmedi.
Namazı tamamladıktan sonra evine gidip Ebubekir, Ömer ve onlarla birlikte camide olanları huzuruna çağırtarak, "Size Usame'nin ordusu ile gitmenizi emretmemiş miydim?" buyurdu.
"Evet ya Resûlullah, emretmiştin" dediler.
"Peki, niçin emrimi yerine getirmediniz?" buyurdu.
Ebubekir, "Ben gitmiştim fakat sizi bir kez daha görüp ahdimi yenilemek üzere geri döndüm" diye cevap verdi.
Ömer, "Ey Allah'ın Resulü, ben gitmedim. Çünkü Sizin durumunuzu Medine'den gelen süvarilerden öğrenmek istemiyordum" dedi.
Resûlullah üç kere, "Katılın Usame'nin ordusuna ondan geri kalmayın" buyurdu.
Hz. Peygamberin bütün teşvik ve bedduasına rağmen ordu yavaş davranıyordu. Rebiyülevvel ayının on ikisi, pazartesi günü Usame, Hz. Peygamber'in huzuruna çıktı. Peygamber (s.a.v) ona, "Yüce Allah'ın bereketiyle yarın erkenden hareket et." buyurarak hareket etmesini emretti. Usame, Peygamber'le vedalaşıp ordugâha döndü. Usame ordugâha dönerken Ömer b. Hattab ve birkaç kişi tekrar ordudan ayrılıp Medine'ye geri gitti.
Hz. Usame, bini atlı, üç bin savaşçıyla yola çıktı. Hz. Peygamberin (sav); "USAME'NİN ORDUSUNU DONATIN. ONDAN GERİ KALANA ALLAH LÂNET ETSİN." Açık emir ve tehdidine rağmen bir gurup orduya katılmadı, orduyla hareket etmedi.
Kaynaklar;
Prof. Dr. Haydar Baş'ın Rahmet-el Lil Alemin 2. cilt ve İmam Ali eserleri başta olmak üzere et-Tabakat'ül-Kübra, Tarih-i Taberî'ye, el-Kâmil'e, es-Siret'ül-Halebiyye'ye, es-Siret'üd-Dehlâniyye'ye, Halebî, Buhari, Vâkıdî, el-Megazî, adlı Sünni eserlerin ilgili bölümlerinden derlenmiştir.
Hastalığı şiddetlenmeden önce bir ordu hazırlattı. Orduda İmam Ali hariç Ensar ve Muhacirin (Hz. Ebu Bekir, Ömer, Ebu Ubeyde ve Sa'd dahil olmak üzere) ileri gelenlerinin hemen hepsi vardı.
Ordunun komutanı ise çok sevdiği, kardeş edindiği Hz. Zeyd'in oğlu Usame idi. Peygamberimiz (sav), Hz. Zeyd'i (r.a) Mute'ye Rumlarla savaşmak üzere ordu komutanı olarak göndermiş ve şehit olacağının müjdesini daha Medine'de iken vermişti.
Oğlu Usame'yi de (r.a) babasının şehit olduğu Mute'ye (Arap yarımadasının kuzeyine) gönderiyordu. Fakat ordu Peygamberimizin emrini ağırdan alıyor, bir türlü harekete geçmiyordu. Hatta bir zamanlar Mute'ye giderken Hz. Zeyd'in komutanlığına itiraz edenler şimdi de Hz. Usame'nin komutanlığını tartışma konusu yapmaya başlamışlardır.
Hz. Peygamberin hastalığı iyice şiddetlenmişti. Buna rağmen ordunun Medine'den ayrılmadığını gören Allah Resulü hanesinden çıkarak askerleri teşvik eden konuşmalar yaptı, onlarla ilgilendi ve kendi mübarek eliyle sancağı bağlayıp Üsame'ye verdi. Sonra şöyle buyurdu: "Gazan Allah'ın adıyla ve Allah'ın yolunda olsun. Allah'ı inkâr edenle savaş. Ben, seni bu ordunun komutanı kıldım."
Ordu içinde Peygamberin sancağı bizzat eliyle vermesini ve emrini, gözleriyle gördükleri, kulaklarıyla işittikleri halde hala tartışma ve itirazlar devam ediyordu. Bu tartışmaları yapanlar Resûlulllah döneminde ve sonrasında ismi hep önde anılanlardı.
Bu durumu gören Hz. Peygamber (sav) hasta haliyle tekrar mescide giderek (vefatından 2 gün önce) minbere çıkmış ve şu konuşmayı yapmıştı:
"Ey insanlar! Usame'yi komutan yapmamla ilgili bazılarınızdan bana ulaşan sözler de ne? Şimdi Usame'yi komutan yapmama itiraz ettiğiniz gibi, daha önce de babasını komutan yapmama itiraz etmiştiniz. Allah'a yemin ederim ki o, komutanlığa lâyık biriydi. Ondan sonra da oğlu buna lâyıktır."
Bu konuşmanın ardından insanlar Peygamberimizle (sav) vedalaşıp, ordunun konuşlandığı Cüref'e (Medine'nin hemen dışındaki bir bölgenin ismi) hareket ediyorlardı.
Hz. Peygamber (sav) devamlı olarak, "Usame'nin ordusunu donatın! Usame'nin ordusunun hazırlıklarını tamamlayın! Usame'nin ordusunu hemen gönderin! Ondan geri kalana Allah lânet etsin" diye tekrarlıyordu.
Allah Resulü bu ordunun yola çıkması konusunda ısrarlıydı. Şeyh Müfid el-İrşad'da şöyle yazar:
"Bir sabah hastalık, Efendimizi sardığı sırada Bilal gelerek, "namaz vaktidir" dedi. Bu söz Efendimize duyurulunca, "Bir başkası namazı kıldırsın Ben kendimle meşgulüm" buyurdu.
Hz. Aişe, "Ebubekir'e emir buyurun (namaz kıldırsın)" diyerek ileri atılırken, Hz. Hafsa da, "Ömer'e emir verin" diyordu.
Resûlullah daha hayatta iken bu ikisinin babalarını yüceltmek için bunca hırslı davrandıklarını görünce, "Kendinize gelin, sizler (bu hâlinizle) Yusuf Peygamberin etrafını saran kadınlar gibisiniz" buyurdu. (Efendimiz bu sözleriyle belki de bu iki zevcesinin Yusuf Peygamberin etrafını saran kadınlar gibi hırslı olduklarını anlatmaya çalışmıştır).
Aişe ile Hafsa'nın konuşmalarından bu iki kişinin emrini dinlemeyip Usame ile yola çıkmadıklarını anlayarak herhangi bir karışıklık çıkmaması için ve muhtemel şüpheleri gidermek için camiye yöneldi. Hastalığın etkisi ile o kadar güçsüzleşmişti ki, normal olarak ayaklarına basıp yürüyemiyordu. Ali b. Ebu Tâlib ve Fazl b. Abbas koltuğuna girmiş ayaklarını yerde sürüyerek camiye girdi.
Ebubekir'in mihrapta durduğunu görünce kenara çekilmesi için mübarek eliyle işaret etti. Ebubekir kenara çekilince Efendimiz yerine geçip yeniden tekbir getirerek namaz kıldırdı. O'nun kaldığı yerden devam ettirmedi.
Namazı tamamladıktan sonra evine gidip Ebubekir, Ömer ve onlarla birlikte camide olanları huzuruna çağırtarak, "Size Usame'nin ordusu ile gitmenizi emretmemiş miydim?" buyurdu.
"Evet ya Resûlullah, emretmiştin" dediler.
"Peki, niçin emrimi yerine getirmediniz?" buyurdu.
Ebubekir, "Ben gitmiştim fakat sizi bir kez daha görüp ahdimi yenilemek üzere geri döndüm" diye cevap verdi.
Ömer, "Ey Allah'ın Resulü, ben gitmedim. Çünkü Sizin durumunuzu Medine'den gelen süvarilerden öğrenmek istemiyordum" dedi.
Resûlullah üç kere, "Katılın Usame'nin ordusuna ondan geri kalmayın" buyurdu.
Hz. Peygamberin bütün teşvik ve bedduasına rağmen ordu yavaş davranıyordu. Rebiyülevvel ayının on ikisi, pazartesi günü Usame, Hz. Peygamber'in huzuruna çıktı. Peygamber (s.a.v) ona, "Yüce Allah'ın bereketiyle yarın erkenden hareket et." buyurarak hareket etmesini emretti. Usame, Peygamber'le vedalaşıp ordugâha döndü. Usame ordugâha dönerken Ömer b. Hattab ve birkaç kişi tekrar ordudan ayrılıp Medine'ye geri gitti.
Hz. Usame, bini atlı, üç bin savaşçıyla yola çıktı. Hz. Peygamberin (sav); "USAME'NİN ORDUSUNU DONATIN. ONDAN GERİ KALANA ALLAH LÂNET ETSİN." Açık emir ve tehdidine rağmen bir gurup orduya katılmadı, orduyla hareket etmedi.
Kaynaklar;
Prof. Dr. Haydar Baş'ın Rahmet-el Lil Alemin 2. cilt ve İmam Ali eserleri başta olmak üzere et-Tabakat'ül-Kübra, Tarih-i Taberî'ye, el-Kâmil'e, es-Siret'ül-Halebiyye'ye, es-Siret'üd-Dehlâniyye'ye, Halebî, Buhari, Vâkıdî, el-Megazî, adlı Sünni eserlerin ilgili bölümlerinden derlenmiştir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Verin yetkiyi ve fazla abartmayın / 28.05.2025
- PKK’da, ‘Lozan hezimettir’ dedi / 26.05.2025
- Yorumsuz Gazze yüzleştirmesi / 25.05.2025
- Diaspora Kürtleri ve Devlet Bahçeli / 24.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025
- PKK’da, ‘Lozan hezimettir’ dedi / 26.05.2025
- Yorumsuz Gazze yüzleştirmesi / 25.05.2025
- Diaspora Kürtleri ve Devlet Bahçeli / 24.05.2025
- Bugün sevgiden, aşktan bahsedelim mi? / 23.05.2025
- Erdoğan dünyanın derdi ile meşgul / 22.05.2025
- ‘Türkiye yüz yılı’ dediler, yüz yılın kumpasına ortak oldular / 21.05.2025
- Sevr’i bitirdiğimiz 19 Mayıs ruhu ile BOP’u da bitirebiliriz / 19.05.2025
- Ahtapot / 18.05.2025
- Anadolu’da hayvan yetişmiyor mu? / 17.05.2025