Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu MB Başkanı Naci Ağbal başkanlığında toplandı ve yine faiz artırım kararı aldı.
Politika faizi 200 baz puan artırılarak yüzde 15'ten yüzde 17'ye çıkarıldı.
Bu artış; Murat Uysal görevden alınıp Naci Ağbal getirildikten sonra ikinci faiz artırımı oluyor. Geçtiğimiz toplantıda da 475 baz puan artırılarak yüzde 10,25 olan politika faizi yüzde 15'e çıkartılmıştı.
Kapitalizmin kalesi diyebileceğimiz ABD ve AB ülkeleriyle mukayese edildiğinde bizdeki faiz oranları oldukça yüksek vaziyette.
Avrupa Merkez Bankası, 10 Aralık'ta aldığı kararla politika faizini yüzde sıfır, mevduat faizini yüzde eksi 0,50 ve marjinal fonlama faizini de yüzde 0,25'te sabit bıraktı.
Amerikan Merkez Bankası FED politika faizini yüzde 0,25'te sabit tuttu.
Türkiye mevcut haliyle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında en yüksek faiz veren ülke konumunda bulunuyor.
Faiz artırımı ile birlikte doviz kurlarında "şimdilik" bir düşüş yaşandı.
7,67 lira olan Dolar 7,56 liraya; 9,33 lira olan Euro 9,22 liraya düştü.
Fakat şu bir gerçek ki, döviz kurlarındaki bu düşüş kalıcı değil.
Hatırlarsanız geçtiğimiz ay MB faiz artırımına gittiğinde, Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş çok önemli bir mesaj yayımlamıştı.
Mesajında, "Faiz artınca döviz kalıcı olarak düşmeyecek. Anlamadıkları bu. Sürekli faiz artırarak taşımadık mı doları 2 liradan 7 liraya? Yeni bir sistem lazım. Hep söylediğim bu, yeni bir ekonomi lazım. Milli Ekonomi Modeli lazım" tespitinde bulunmuştu.
Bu kısa mesajda; hem asıl problem net olarak ifade ediliyor, hem de çözüm sunuluyor.
Çözümü bilenler için en karmaşık problemler bile birkaç satırla halledilebilir ama çözümü bilmeyenler için ne satır yeter, ne de zaman.
AKP hükümeti iktidara geldikten sonra ekonomide belirledikleri yöntem; "düşük kur, düşük faiz" politikası olmuştur. Bu sayede sanki ekonomide hiçbir sorun yokmuş gibi gösterilmiş, düşük kur ve düşük faiz tüm sorunları gizleyen bir örtü olarak kullanılmıştır.
İşin aslına baktığımızda, bu dönemde çıkartılan yasalarla, madenlerimiz, karlı kamu şirketlerimiz, en verimli arazilerimiz yabancıların talanına açılmıştır.
Esasen görünüşte düşük kur ve düşük faiz çok cazip olarak gözükse de, ülkemizden ve milletimizden götürdüklerine baktığımızda kaybeden yine Türkiye olmuşuz.
Bir sömürü sistemi olan kapitalizmde sermaye asla hayrına gelmez. Bir ülkeye sermaye giriyorsa, mutlaka çok şeyler götürüyordur. İşte Türkiye için de aynen böyle oldu.
Yabancı küresel sermayenin götürdüğü sadece madenlerimiz, arazilerimiz, şirketlerimiz değil tabii ki. O dönemleri hatırlarsanız, "sıcak para" piyasalarında oldukça hareketlilik vardı. Sıcak para piyasaları denilen hazine bonosu, devlet tahvili, borsa gibi para ile para kazanma piyasalarında yabancı sermaye sahipleri, dünyanın hiçbir ülkesinde elde edemedikleri yüzde 80'lere varan karlar elde ettiler.
O dönemlerde bir taraftan taviz kopardılar, diğer taraftan ciddi karlar elde ettiler, neden "düşük faiz, düşük kur" olmasın?
Siyasilerimizin vereceği tavizler tükenince, içi boşaltılan ekonomimiz de en kırılgan ve riskli ülke seviyesine düşünce doğal olarak düşük kur düşük faiz politikasının toz pembe bulutları bir anda dağıldı.
Bu sefer siyasilerimiz, düşük kur düşük faiz politikasına kendi imkanlarıyla devam etmek istediler. Çünkü ekonomi iyiye gidiyor demenin yolu yöntemi buydu, oluşan algıyı devam ettirmek istediler.
Faiz artırmadan döviz kurlarını sabit tutabilmek için MB'nin kasasını boşalttılar. 100 milyar doları aşkın para harcandı ve MB'nin net rezervleri eksi 52 milyar doları gördü.
Ama buna rağmen doları dizginleyemediler, Prof. Dr. Haydar Baş'ın ifade ettiği gibi, "Dolar ata binen süvari gibi oldu" sürekli artmaya devam etti.
Hatırlarsanız ABD Başkanı Trump'ın bir twitiyle dolar 7,22 liraya çıktığında ekonomimiz allak bullak olmuştu, birçok firma kepenk kapatmıştı, işsizlik fırlamıştı.
Bu yıl dolar 8 liraya dayandı, şimdi 7,56 lira seviyesinde.
Yani öyle ya da böyle bu yüksek kurlara bizleri alıştırdılar.
Şimdi de faiz ata binmiş gibi süvari gibi.
BTP Lideri Hüseyin Baş'ın mesajında ifade ettiği gibi, hem faiz artıyor, hem de dolar kuru. Son faiz artırımından sonra da BTP Lideri önemli bir mesaj yayımladı ve şunları dedi:
"Türkiye'yi Dünya'nın en büyük 10 ekonomisi arasına sokma iddiası ile yola çıkmıştı iktidar. 18 yılın sonunda en yüksek faiz ödeyen onuncu ülke olduk. Yeni bir sistem lazım, Milli Ekonomi Modeli lazım."
Bundan sonra mevcut şartlarda yeni bir dönem yaşanıyor; hem döviz kurları artmaya devam edecek, hem de faiz oranları.
Çözüm neden Milli Ekonomi Modeli?
Çünkü MEM; emek ve üretim karşılığı senyorajla Milli Para'nın devreye sokulması gerektiğini vurguluyor. Bu paranın sosyal devlet projeleriyle vatandaşın cebine, sıfır faizli kredilerle de üreticilerin kasasına girmesi gerektiğini belirtiyor.
Paranın basımı dolara endeksli olmadığı için kur artışları bizi ilgilendirmiyor, para sıfır faizle piyasaya girdiği için faizler de sıfır oluyor.
Yani MEM'in anlayışı, "sıfır faiz, sabit kur" anlayışıdır.
MEM'den başka da bu sonuca asla ulaşılamaz.
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Sandıktan ‘çözüm’ değil, ‘tepki’ çıktı / 02.04.2024
- Bu yerel seçimlerde değişime kapı açılacak! / 30.03.2024
- “Oyları böleceğiz, vatanı böldürmeyeceğiz” / 29.03.2024