İstanbul adeta küçük Türkiye'dir. Çünkü resmi olarak her 5 kişiden biri, gayri resmi olarak da her 4 kişiden biri İstanbul'da yaşıyor. İstanbul'un sorunu Türkiye'nin sorunudur. Türkiye'de yaşanan sorunların şifreleri de İstanbul'dadır.
İstanbul'un birinci sorunu nedir, diye sorduğunuzda cevap hep aynıdır; Ulaşım. İETT 2016 verilerine göre İstanbul'da günde 12.939.687 kişi toplu taşıma araçlarını kullanıyor.
Bu tabloya rağmen gerek trafik uzmanları ve gerekse İstanbul'u yönetenler, trafik çilesinin bitmesi için toplum taşıma araçlarının kullanılmasının şart olduğunu ifade ediyorlar.
Günde 13 milyonluk bir müşteri kitlesi olan İstanbul'da zaten normalin çok üstünde olan taşıma ücretlerine bir zam daha yapıldı. O halde hemen soralım; bu millet bu kadar ezilmek, sömürülmek için ne yaptı?
İkinci soru: İETT zarar mı ediyor ki zam yapma gereği hissediyor? Eğer 13 milyonluk bir müşteri kitlesiyle artı normalin üzerinde fiyatlarla yapılan ticaretten bu kurum zarar ediyorsa bunun sebebi açıkça beceriksizliktir. Ya da! Başka açıkları kapatmak için vatandaşın cebine el atmaktır. En masum ifadeyle 'metal yorgunluktur.'
Gerçi bu noktada da bir tartışma var. Toplu taşımaya yapılan % 25 fiyat artışı zam mı, zamcık mı yoksa tarife değişikliği mi? Şöyle cevap vereyim; toplu taşıma araçları kullananlar için zam. Kullanmayanlar için zamcık. Belediyelerden ihale kovalayan iş adamlarının, sahip oldukları medya organları için ise tarife değişikliği.
Toplu taşıma demişken! İstanbul genelinde bin 854 İETT durağı ihaleye çıkıyormuş. İhaleyi kazanan şirket durakları modernize edecek.
Babalarının hayrına mı?
Yok canım. Hayırlı evlat dönemi çoktan kapandı. Bu duraklardaki reklam alanlarının 20 yıl süre ile kullanmak için.
Safça soruyorum; Bu duraklardaki reklamların para getirisi var ise neden İstanbul Belediyesi, kendisi için kullanmıyor da, birilerinin kullanımına hem de 20 yıl süre ile terk ediyor?
Bu durakları modernize edecek ekipmanı mı yok? Reklam organizasyonlarını yapacak kadrosu mu yok? Bunların hepsinin var olduğuna inanıyorum.
O halde belediye, çalışanlarına güvenmiyor mu, diye bir soru aklıma geliyor. Nereden mi geldi bu soru aklıma? Geçen hafta medyada, 'ikinci akbil skandalı' diye manşetler vardı. Birincisini mecburen unuttuk. Ama ikincisini merak ettim!
Haberler aynen şöyleydi: "İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) en önemli şirketlerinden İSPARK'ta (İstanbul Otopark İşletmeleri Tic. AŞ) "otopark ücreti ödeyen yurttaşlara verilen fişlerin silinmesiyle" milyonlarca liralık vurgun yapıldığı belirlendi.
Mayıs ayında kurum içinde yürütülen gizli soruşturma kapsamında en az 48 ayrı el terminalinde yolsuzluk yapıldığı tespit edilirken; 5-26 Mayıs 2017 tarihleri arasında 27 otopark görevlisinin iş akdi feshedildi. Mayıs ayındaki fesihlerin ardından bu aybaşında da kurumda bazı üst düzey yöneticilerin görev yerleri değiştirildi. Yolsuzluğun 90 milyon liraya ulaştığı iddia ediliyor."
Neticede İstanbul'un sorun ve çilesi bitmez. Şu da bir gerçektir ki, bu sorunları ve çileleri çözecek olan ne Topbaş'tır hatta ne Sayın Erdoğan'dır, ne Başbakan, ne de Emniyet'tir. Bu sorunları çözecek olan milletin kendisidir. Ama ortada kullanılmaya, sessizliğe, sömürülmeye, ezilmeye hazır ve razı bir millet var.
O halde verin mehteri?
İstanbul'un birinci sorunu nedir, diye sorduğunuzda cevap hep aynıdır; Ulaşım. İETT 2016 verilerine göre İstanbul'da günde 12.939.687 kişi toplu taşıma araçlarını kullanıyor.
Bu tabloya rağmen gerek trafik uzmanları ve gerekse İstanbul'u yönetenler, trafik çilesinin bitmesi için toplum taşıma araçlarının kullanılmasının şart olduğunu ifade ediyorlar.
Günde 13 milyonluk bir müşteri kitlesi olan İstanbul'da zaten normalin çok üstünde olan taşıma ücretlerine bir zam daha yapıldı. O halde hemen soralım; bu millet bu kadar ezilmek, sömürülmek için ne yaptı?
İkinci soru: İETT zarar mı ediyor ki zam yapma gereği hissediyor? Eğer 13 milyonluk bir müşteri kitlesiyle artı normalin üzerinde fiyatlarla yapılan ticaretten bu kurum zarar ediyorsa bunun sebebi açıkça beceriksizliktir. Ya da! Başka açıkları kapatmak için vatandaşın cebine el atmaktır. En masum ifadeyle 'metal yorgunluktur.'
Gerçi bu noktada da bir tartışma var. Toplu taşımaya yapılan % 25 fiyat artışı zam mı, zamcık mı yoksa tarife değişikliği mi? Şöyle cevap vereyim; toplu taşıma araçları kullananlar için zam. Kullanmayanlar için zamcık. Belediyelerden ihale kovalayan iş adamlarının, sahip oldukları medya organları için ise tarife değişikliği.
Toplu taşıma demişken! İstanbul genelinde bin 854 İETT durağı ihaleye çıkıyormuş. İhaleyi kazanan şirket durakları modernize edecek.
Babalarının hayrına mı?
Yok canım. Hayırlı evlat dönemi çoktan kapandı. Bu duraklardaki reklam alanlarının 20 yıl süre ile kullanmak için.
Safça soruyorum; Bu duraklardaki reklamların para getirisi var ise neden İstanbul Belediyesi, kendisi için kullanmıyor da, birilerinin kullanımına hem de 20 yıl süre ile terk ediyor?
Bu durakları modernize edecek ekipmanı mı yok? Reklam organizasyonlarını yapacak kadrosu mu yok? Bunların hepsinin var olduğuna inanıyorum.
O halde belediye, çalışanlarına güvenmiyor mu, diye bir soru aklıma geliyor. Nereden mi geldi bu soru aklıma? Geçen hafta medyada, 'ikinci akbil skandalı' diye manşetler vardı. Birincisini mecburen unuttuk. Ama ikincisini merak ettim!
Haberler aynen şöyleydi: "İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) en önemli şirketlerinden İSPARK'ta (İstanbul Otopark İşletmeleri Tic. AŞ) "otopark ücreti ödeyen yurttaşlara verilen fişlerin silinmesiyle" milyonlarca liralık vurgun yapıldığı belirlendi.
Mayıs ayında kurum içinde yürütülen gizli soruşturma kapsamında en az 48 ayrı el terminalinde yolsuzluk yapıldığı tespit edilirken; 5-26 Mayıs 2017 tarihleri arasında 27 otopark görevlisinin iş akdi feshedildi. Mayıs ayındaki fesihlerin ardından bu aybaşında da kurumda bazı üst düzey yöneticilerin görev yerleri değiştirildi. Yolsuzluğun 90 milyon liraya ulaştığı iddia ediliyor."
Neticede İstanbul'un sorun ve çilesi bitmez. Şu da bir gerçektir ki, bu sorunları ve çileleri çözecek olan ne Topbaş'tır hatta ne Sayın Erdoğan'dır, ne Başbakan, ne de Emniyet'tir. Bu sorunları çözecek olan milletin kendisidir. Ama ortada kullanılmaya, sessizliğe, sömürülmeye, ezilmeye hazır ve razı bir millet var.
O halde verin mehteri?
Akın Aydın / diğer yazıları
- Siyasette sertleşme ve yumuşama sorunları / 16.05.2024
- Tasarruf ekonomiyi düzeltmez belki vebali azaltır / 15.05.2024
- Sinan Ateş’ten Ayhan Bora’ya her yer zan, herkes zanlıdır / 13.05.2024
- Deniz Gezmiş: ‘Ya vatan ya ölüm’ / 12.05.2024
- Emperyalistlerin sandalından Deniz Gezmiş’i anmak / 11.05.2024
- ‘İsrail en büyük zaferini AKP sayesinde kazandı’ / 10.05.2024
- Milsiz eğitim / 09.05.2024
- AKP’nin ‘muktedir’ olma başlığı: Yeni Anayasa / 08.05.2024
- AB’ye giriyorduk, AB bize girdi / 06.05.2024
- Erdoğan tasarrufun neresinde? / 05.05.2024
- Tasarruf ekonomiyi düzeltmez belki vebali azaltır / 15.05.2024
- Sinan Ateş’ten Ayhan Bora’ya her yer zan, herkes zanlıdır / 13.05.2024
- Deniz Gezmiş: ‘Ya vatan ya ölüm’ / 12.05.2024
- Emperyalistlerin sandalından Deniz Gezmiş’i anmak / 11.05.2024
- ‘İsrail en büyük zaferini AKP sayesinde kazandı’ / 10.05.2024
- Milsiz eğitim / 09.05.2024
- AKP’nin ‘muktedir’ olma başlığı: Yeni Anayasa / 08.05.2024
- AB’ye giriyorduk, AB bize girdi / 06.05.2024
- Erdoğan tasarrufun neresinde? / 05.05.2024