Dünya ekonomik kriz içerisinde yuvarlanıp gidiyor. Halklar sokaklara dökülüyor, geçim ve açlık sıkıntısından şikâyet ediyor. Gelişmiş veya kalkınmış kabul edilen ülkelerde de durum aynı. Bunun, uygulanan ekonomi modellerinden kaynaklandığı gün gibi aşikârdır. Aşikârdır ama başarısız olan bu ekonomi modelleri değiştirilmiyor. Değiştirilseydi, Batı medeniyetinin eseri olan modellerin hepsi çöpe atılırdı. Ne yazık ki, bütün başarısızlıklarına ve insanlığa çektirdiği acılara rağmen, o modellerden vazgeçilmiyor. Batılı modellerden birinden diğerine geçiş, zulmü zulümle ortadan kaldırmak olur ki, hiçbir anlam ifade etmez.
Özetle ifade edersek, dünyayı kasıp kavuran ekonomik kriz, Batı medeniyetinin doğurduğu bir krizdir. O bakımdan, Batılı modelleri uygulayan ülkelerin hiçbiri krizden kendini koruyamayacaktır. Batılılar, bu krize kesin bir çözüm bulabilirler mi? Bulamazlar, sadece ekonomik krize değil, hiçbir sosyal soruna Batılılar kesin bir çözüm bulamamışlardır. Yaptıkları, bir sorunu çözerken, başka bir sorun çıkarmaktır. Tabiri caizse, halklara “Sorunlardan sorun beğen” diyorlar.
Batılı ekonomi modellerinin teorilerine diyecek yok. Teoriler, güzel bir şekilde anlatılır. Dinleyen de “tamam” der, ikna olur. Sıra uygulayamaya gelince, çuvallama başlar. Bu modellerin hiçbiri adalet temelleri üzerine kurulmamıştır. Bunlar, bilimsel gerçeklere dayanmayan, ekonomik ideolojilerdir. Ünlü milyarder James Goldsmith, ekonomik kriz sonrası bu gerçeği şu sözlerle itiraf etmiştir: “Tamamen değişen şartlara rağmen, benimsemiş olduğu ekonomik ideolojinin geçerliliğini sorgulamayan medeniyetin kendi kendini yok etmesini seyretmek ne kadar şaşırtıcı bir şeydir.”
Ekonomik kriz çıktığı günlerde, Kraliçe Elizabeth, ünlü ekonomistlere, “Böylesine bir krizi nasıl öngörmediniz?” diye sitem etti. Krizi öngörme şöyle dursun, krizin sebebi konusunda bile ekonomistler ittifak edemediler. Bazıları, krizin sebebini sürekli büyümeye bağlamışlar. Sanki liberalizmde sürekli büyüme gerçekleştiriliyor. Liberalizmde, istenildiği kadar üretime izin verilir, fakat istenildiği kadar tüketim imkânı sağlanmaz. Onun için liberalizmde zaman zaman talep daralması kaçınılmaz olur. Bu da sürekli büyümenin önünde en büyük engeldir. Dahası, kriz olunca, sürekli büyüme kendiliğinden durağanlaşır. Demek ki, “krizin sebebi sürekli büyümedir” iddiası, boş ve geçersizdir.
Liberalizm, tarihinin en büyük krizini geçirmektedir. Buna rağmen ekonomistler, ne bir çözüm ortaya koyabiliyor, ne de eleştiriye tahammül ediyorlar. “Liberalizm de bitti” dediğinizde, hemen karşınıza geçiyorlar, “Berlin Duvarı yıkıldı, Sovyetler Birliği dağıldı, siz hâlâ orada mısınız?” diye gülüyorlar. Bu, bir propaganda yöntemidir. Evet, bunlar oldu, ama aynı haksızlılar devam ediyor. Haksızlıklara, hak ve adalet adına karşı çıkılmayacak mı? Maalesef, liberalizm karşıtları, Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra, dillerini yuttular. Liberalizm aleyhine bir tek lâf etmekten çekindiler, korktular. Çünkü liberalizm karşıtı olarak bildikleri tek model, sosyalizm idi, o da çökmüştü, başarısız olmuştu. Bu durum, Prof. Dr. Haydar Baş’ın “Milli Ekonomi Modeli”ni ortaya koyup, uluslararası toplantılarda tartışmaya açıncaya kadar sürdü. Söz konusu modelden ve toplantılardan sonra, liberalizm karşıtlarına bir güven geldi, dilleri çözüldü. Tekrar liberalizmi eleştirmeye başladılar. Bu, ekonomi tarihinde önemli bir gelişme ve dönüm noktasıdır.
Özetle ifade edersek, dünyayı kasıp kavuran ekonomik kriz, Batı medeniyetinin doğurduğu bir krizdir. O bakımdan, Batılı modelleri uygulayan ülkelerin hiçbiri krizden kendini koruyamayacaktır. Batılılar, bu krize kesin bir çözüm bulabilirler mi? Bulamazlar, sadece ekonomik krize değil, hiçbir sosyal soruna Batılılar kesin bir çözüm bulamamışlardır. Yaptıkları, bir sorunu çözerken, başka bir sorun çıkarmaktır. Tabiri caizse, halklara “Sorunlardan sorun beğen” diyorlar.
Batılı ekonomi modellerinin teorilerine diyecek yok. Teoriler, güzel bir şekilde anlatılır. Dinleyen de “tamam” der, ikna olur. Sıra uygulayamaya gelince, çuvallama başlar. Bu modellerin hiçbiri adalet temelleri üzerine kurulmamıştır. Bunlar, bilimsel gerçeklere dayanmayan, ekonomik ideolojilerdir. Ünlü milyarder James Goldsmith, ekonomik kriz sonrası bu gerçeği şu sözlerle itiraf etmiştir: “Tamamen değişen şartlara rağmen, benimsemiş olduğu ekonomik ideolojinin geçerliliğini sorgulamayan medeniyetin kendi kendini yok etmesini seyretmek ne kadar şaşırtıcı bir şeydir.”
Ekonomik kriz çıktığı günlerde, Kraliçe Elizabeth, ünlü ekonomistlere, “Böylesine bir krizi nasıl öngörmediniz?” diye sitem etti. Krizi öngörme şöyle dursun, krizin sebebi konusunda bile ekonomistler ittifak edemediler. Bazıları, krizin sebebini sürekli büyümeye bağlamışlar. Sanki liberalizmde sürekli büyüme gerçekleştiriliyor. Liberalizmde, istenildiği kadar üretime izin verilir, fakat istenildiği kadar tüketim imkânı sağlanmaz. Onun için liberalizmde zaman zaman talep daralması kaçınılmaz olur. Bu da sürekli büyümenin önünde en büyük engeldir. Dahası, kriz olunca, sürekli büyüme kendiliğinden durağanlaşır. Demek ki, “krizin sebebi sürekli büyümedir” iddiası, boş ve geçersizdir.
Liberalizm, tarihinin en büyük krizini geçirmektedir. Buna rağmen ekonomistler, ne bir çözüm ortaya koyabiliyor, ne de eleştiriye tahammül ediyorlar. “Liberalizm de bitti” dediğinizde, hemen karşınıza geçiyorlar, “Berlin Duvarı yıkıldı, Sovyetler Birliği dağıldı, siz hâlâ orada mısınız?” diye gülüyorlar. Bu, bir propaganda yöntemidir. Evet, bunlar oldu, ama aynı haksızlılar devam ediyor. Haksızlıklara, hak ve adalet adına karşı çıkılmayacak mı? Maalesef, liberalizm karşıtları, Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra, dillerini yuttular. Liberalizm aleyhine bir tek lâf etmekten çekindiler, korktular. Çünkü liberalizm karşıtı olarak bildikleri tek model, sosyalizm idi, o da çökmüştü, başarısız olmuştu. Bu durum, Prof. Dr. Haydar Baş’ın “Milli Ekonomi Modeli”ni ortaya koyup, uluslararası toplantılarda tartışmaya açıncaya kadar sürdü. Söz konusu modelden ve toplantılardan sonra, liberalizm karşıtlarına bir güven geldi, dilleri çözüldü. Tekrar liberalizmi eleştirmeye başladılar. Bu, ekonomi tarihinde önemli bir gelişme ve dönüm noktasıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018