Dünya siyasetini anlamak için kimi zaman satranç tahtasına bakmak yeterlidir. Taşların dizilişi, hamlelerin zamanı ve tarafların sabrı; uluslararası ilişkilerin doğasına çok benzer.
Bugün Asya satranç tahtasında dikkatleri üzerine çeken ülke Hindistan. Donald Trump'ın başkanlığı boyunca uyguladığı "Önce Amerika" merkezli ticaret politikaları, Hindistan'ı Batı ekseninden bir miktar uzaklaştırarak Asya'ya daha fazla yönelmeye zorladı.
Trump, Hindistan'ı özellikle ticaret açığı üzerinden sık sık hedef aldı. Hint ürünlerine yönelik gümrük vergileri yükseltildi, bazı ticari imtiyazlar iptal edildi. Washington'un bu yaklaşımı, Yeni Delhi'nin uzun vadeli ekonomik hesaplarını zorlaştırdı. Bu durum, Hindistan'ı kendi çıkarlarını koruyabilmek adına alternatif ortaklıklar aramaya yönlendirdi.
Asya'nın ekonomik merkez olmasının hızla yükseldiği bir dönemde, Hindistan'ın gözünü çevirdiği yer yine Asya'nın kendisi oldu. Çin'in "Kuşak ve Yol" girişimi, Güneydoğu Asya'nın üretim gücü, Orta Asya'nın enerji potansiyeli, Hindistan açısından yeni fırsatlar barındırıyordu. Trump'ın ticari baskısı, adeta bu fırsatları daha dikkatle değerlendirmeye zorladı.
Burada kritik nokta, Hindistan'ın Çin ile aynı anda hem rekabet hem de iş birliği içinde olmasıdır. Güvenlik ve sınır sorunları iki ülkeyi karşı karşıya getirse de, ekonomi sahasında birbirini tamamen dışlamak gerçekçi değil. Bununla birlikte bölgesel dengeler, Hindistan'ın hareket alanını sınırlıyor. Zira Pakistan geleneksel olarak Çin'in en yakın müttefiki olurken, Hindistan ABD ve İsrail'den destek alıyor. Bu tablo, Çin ile ABD arasındaki küresel rekabetin Güney Asya'da Hindistan ve Pakistan üzerinden bir tür vekalet savaşına dönüştüğü algısını güçlendiriyor. İşte bu nedenle Hindistan, yalnızca Çin'le değil; Japonya, Güney Kore ve ASEAN ülkeleriyle yakınlaşarak daha geniş bir denge kurmaya çalışıyor.
Trump döneminde ABD'nin Asya politikasındaki belirsizlik, Hindistan için yeni bir soru işaretiydi. "Hint-Pasifik Stratejisi"nden çokça söz edilse de, Trump'ın anlık kararları ve öngörülemez tavrı, güven tesis etmekten uzaktı. Bu da Hindistan'a, "tek bir kutba yaslanmanın riskli olabileceği" gerçeğini bir kez daha hatırlattı.
Bugün geldiğimiz noktada Hindistan, Asya ile ekonomik bağlarını güçlendirmek için bir dizi adım atıyor. Bölgesel ticaret anlaşmalarında daha aktif rol almak, altyapı yatırımlarında ortaklık arayışlarını artırmak ve teknoloji iş birliklerine kapı aralamak bu adımların başında geliyor. Ayrıca enerji güvenliği açısından Orta Asya ve Körfez ülkeleriyle bağlarını sıkılaştırıyor.
Elbette bu yakınlaşma yalnızca ekonomiden ibaret değil. Küresel güç dengelerinin ekseninin kaydığı bir dönemde, Hindistan kendi kimliğini Asya içinde yeniden tanımlamaya çalışıyor. Batı ile bağlarını tamamen koparmadan, Asya'nın geleceğinde söz sahibi olmak istiyor. Trump'ın ticaret politikaları ise bu yönelimi hızlandırıyor.
Sonuç olarak; Asya satranç tahtasında Hindistan yeni bir hamle yapıyor. Bu hamle, yalnızca geçici bir taktik değil, uzun vadeli bir stratejik arayışın sonucu. Trump dönemi, bu süreci hızlandırdı ve Hindistan'a "çok yönlü dış politika"nın kaçınılmaz olduğunu birkez daha gösterdi. Önümüzdeki yıllarda Hindistan'ın sadece Asya'da değil, küresel ölçekte de daha bağımsız ve çok kutuplu bir aktör olarak öne çıkmak isteyeceğini söylemek yanlış olmaz.