Neden her söze başlarken ve tamamlarken, Mustafa Kelam Atatürk dediğimizi umarım anlamışsınızdır.
Hiç sanmıyorum!
Türkiye'de bugün yaşananlara baktığımızda, kıyametin çok yakında kopacağı şeklinde bir kanaat hâkim oluyor bende.
Bugüne kadar, "Cumhuriyetin fabrika ayarları ile oynamayın" şeklinde yapılan tüm ikazlar, adeta havada asılı kaldı ve kalmaya da devam ediyor.
Atatürk'ün masonlar tarafından şehit edilmesinden Türkiye'de her şey, tam olarak tersinden uygulanmaya başlandı.
Ulu önderimiz Atatürk, 'tam bağımsız bir Türkiye' inşa etmiş ve bizlere emanet bırakmıştı.
Şehadetinin hemen ardından günümüze varıncaya kadar işbaşına gelen bilumum hükümetlerin tamamı, Atatürk'e ve ilkelerine rağmen politikalar belirlediler.
Türkiye'nin 1938 yılından bu tarafa uyguladığı politikaların toplamına baktığımızda, bunların hiç birisinde milli politikaların varlığına ve tam bağımsız Türkiye idealiyle hareket edildiğine rastlamak, asla mümkün olmamıştır.
1952 yılında çok büyük bir intihar olan NATO'ya girilmesi olayı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulduğunda elde ettiği tüm kazanımlarından, çok büyük ölçüde taviz vermesi sonucunu doğurmuştur.
Ülkemizde o tarihten itibaren kurulan NATO ve ABD üslerinin tamamı, kurulmasına karar verilen "Büyük İsrail Devleti"ne alenen hizmet eden kurumlar haline dönüşmüştür.
Bu arada Türkiye'ye sanal düşmanlar gösterilerek, bu üslerin vazgeçilmezliği konusunda toplumsal algı oluşturulmasına azami özen gösterilirdi.
NATO sanki, Türkiye'yi dışarıdan gelecek tehdit ve tehlikelere karşı koruyacak yegane savunma argümanı olarak pompalandı.
Tabi ki hepsi yalandı.
Ülkemizde bugün 16 adet olduğu ileri sürülen ABD üslerinin, sanki NATO üsleriymiş gibi takdim edilmesi ve güvenliğimiz için olmaz şartmış gibi algı oluşturulması, kuyruklu yalanın dik âlâsından başka bir şey değildir.
Maalesef bu sanal dalganın içerisine kapılmış birçok askeri zevatımızın olması da, işin en acı kısmını teşkil etmektedir.
Zira bugün tüm bu olup bitenlere rağmen halen daha NATO aşkıyla yanıp tutuşan kimi askeri erkânın varlığı, güven oluşturmaktan ziyade, tehdit oluşturmaktadır.
Bence FETÖ'cülerle, NATO'cular arasından hiçbir fark yoktur!
Her iki tarafta, Türkiye Cumhuriyeti devletini hedef almaktadır.
Bugün en küçük bir hadisede yakalarından tutulup, ordu ile ilişkisi kesilen Atatürkçü gerçek askerlerin değil, NATO'cu ve cemaat bağlantılı askerlerin ordu ile ilişiğinin kesilmesi çok daha isabetli olacaktır.
Bu arada yeri gelmişken not düşmek istediğim önemli bir konuda, sözleşmeli askerlik konusudur.
Bende askerliğin ve tüm askerlerin profesyonel olmasından yanayım.
Ancak, sözleşmeli askerlerin veya askerliğin bu kapsamda değerlendirilmesi son derece hatalı olur kanaatindeyim.
Nedeni çok açık.
Sözleşmeli askerlerin neredeyse tamamı, ekonomik olarak en alt kesimin çocuklarından oluşmaktadır.
Bu çocuklar belli bir temel eğitimden geçmiş olsalar da, akıllarının yüzde 80'i sivil hayatta olmaktadır.
Bu konuda bana kızacak olan sözleşmeli askerlerin olması, olayın bir başka ve duygusal boyutu.
Hayatlarını sürekli dağlarda ve en zor koşullarda geçiren hain teröristleri etkisiz hale getirmek, 6 aylık veya bir yıllık eğitim almış sözleşmeli askerlerin yapabileceği iş değildir.
Türk askeri ve kabiliyeti, dünyada hiçbir başka kuvvetle ölçülemez.
Ancak en son yaşanan terör saldırılarından da anlaşılacağı üzere, sözleşmeli askerlerimizin ağırlıklı olarak şehit edildiğini üzülerek görmüş bulunuyoruz.
Bu konuda saçma sapan bahanelerle kapatılan harp okulları ve Astsubay okullarının, bir an önce açılması şarttır.
Okulların son sınıflarından sınavlara girmek suretiyle askerlik gibi çok kutsal ve kritik bir göreve adım atılması, olacak bir iş değildir.
Türklerde askerlik mesleği, hiçbir başka ülkede olmadığı kadar kutsaldır ve çok özeldir.
Sadece Ergenekon ve benzeri fasa fiso davalarla ordudan ilişiği kesilen 30 bin kadar yiğit Atatürkçü ordu mensuplarının, tamamı orduda istihdam edilmelidir.
Teröristle mücadele konusunda 39 yıldır büyük destanlar yazanlar, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarıdır.
Ancak bu zaman diliminde terörizmle mücadele ettiğini sanan iktidarların tamamı, sınıfta kalmışlardır.
Böylesine hayati bir konunun sivillere ve siyasilere bırakılmış olması, Türkiye'yi bulunduğumuz noktaya taşımıştır.
Terörü bitirmek istiyorsak, önce ulu önderimiz Atatürk'ün izinden yürümeye tam bir samimiyetle karar verilmelidir.
Tam bağımsız Türkiye olmanın yegâne şartı ise, Milli Ekonomi Modeli'nin uygulanması ile mümkün olacaktır.
- 2026’da asgari ücretli dilenecek / 06.10.2025
- Yalan üreteceğinize motor üretin! / 03.10.2025
- ‘Amerika’ adı Türklere aittir / 30.09.2025
- Dünyaya gelmiş en büyük lider: Mustafa Kemal ATATÜRK / 29.09.2025
- Devlet gibi davranın, bu işi çözün! / 26.09.2025
- Bence Bahçeli erken seçim kararı alacak / 25.09.2025
- Ver madeni al koltuğu / 24.09.2025
- Atatürk’e dönülmezse, Türkiye işgal edilir! / 23.09.2025
- Savaştan daha büyük tehlike kapımızda! / 22.09.2025