BTP'nin misyonu
Daha önce hiç bir siyasi teşekkülde yer almamış insanlar olarak BTP'yi kurup siyaset sahnesine niçin girdiklerini anlatarak konuşmasına başlayan Prof. Dr. Haydar Baş, tarihinde görülmedik bir tehlikeye maruz kalan milletin, devletin bekası için bu dala el atmak mecburiyetinde kaldıklarını belirterek şöyle devam etti:
"Coğrafyamızın gereği midir, bu topraklarda yaşayan insanların sahip oldukları geçmişten kaynaklanan özelliklerden dolayı mıdır, bilinmez, ülkemiz üzerinde çok ciddi hesaplar vardır. Bu hesaplar maalesef insanlarımızın akaidlerini yok edebilme istikametinde gelişmiş ve de iş, 'şayet biz bunu başarabilsek bu topraklarda, Anadolu'da yaşayan insanlar Türk değildir. Bunu ispatlarız. Ve de varsa Türkleri geldiği yere, Ortaasya'ya göndeririz' noktasına gelmiştir. Ekim 1998 tarihinde, Varşova'da, AGİT konferansında bir bildiri yayınlanıyor. 'Sinop'tan Trabzon'a kadar yaşayan halk Pontus'tur. Bunlar dinen müslüman olmuşlardır. Bunun için bu bölgenin insanlarını hristiyan yaparak Rum olduklarını ispat etmemiz lazımdır' deniliyor. Lord Curzon da, 'Türkler yüzlerce yıl Avrupa'da kaldılar ve Avrupa'daki bütün belaların başı oldular. İstanbul Türk değildir. Yunanlıdır. Türkler oradan atılmalıdır' diyordu."
Oynanan oyunun, Türkiye'nin bir çok bölgesindeki Müslüman Türk unsurların, dinen müslüman yapılarak asimile edilen Rumlar, Ermeniler olduğu bilincinin yerleştirilerek, üzerinde yaşadığımız toprakların ayaklarımızın altından çekilip alınması olduğunu söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, sadece bu oyunu bozmakla kalmayıp Türkiye'yi bir kâinat devletine dönüştürmek için yola çıktıklarını belirtti.
Milletimizin ihtiyacı tahlil
"Bu kadar mali krizler içerisinde bunaldığınız halde, hatta üç beş kuruşa muhtaç olduğunuz halde nasıl kâinat devletinden bahsediyorsunuz?" sorularına muhatap olduklarını söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, "İnsanları ayakta tutan, milletleri istikbale hazırlayan, idealleri ve de gayeleridir. Sizin ideal ve gayeniz sonsuz olursa ufkunuz da o nispette geniş olur. Bakınız Oğuz Kağan, 'Gökkubbe çadırımız, güneş bayrağımızdır' diyor. Hem devlet hem bağımsızlık ufkunun bu derece engin olduğu bir ecdadın nesilleri olarak sizler küçücük bir coğrafya gibi basit bir devletin manalandırdığı manaya sığabilir misiniz? Bu derece kendimizi güçlü ve kuvvetli görmemiz, ama yolunu da hazırlamamız gerekir" şeklinde konuştu. Prof. Dr. Haydar Baş, güçlü bir millet olarak ilanihaye ayakta kalmak ile kâinat devletine giden yolun güçlü bir devlet ve güçlü bir ordudan geçtiğini belirterek, "Bizim ordumuzun da kâinat ordusu olması şarttır ve boynumuza farzdır. Biz, parti olarak böyle bir dünyayı, böyle bir devleti, böyle bir orduyu hasretle bekleyen ve vücuda getirecek olan bir kadroyuz" dedi.
Büyük ideali olan millet ve devletlerin tarihinde şartlar gereği bir takım yanlış anlamaların olabileceğini, bunların tekrar tekrar gündeme getirilmesinin milletin birliğini, bekasını kendi elleriyle tehlikeye atmak demek olacağını söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, Osmanlı İmparatorluğundan, Cumhuriyete geçiş dönemine geçişte yaşananların da bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğini ifade ederek şöyle dedi:
"Cumhuriyet dönemine geçildiği tarihlerde, saltanatla cumhuriyet arasında elim bir mücadele yaşanmıştır. Bu doğrudur. Ama zaman içerisinde bazıları bunu cumhuriyetle din arasına girmiş bir karakedi olarak tefsir etmiş, sanki cumhuriyet dine karşı imiş imajını vererek bu mücadeleyi devam ettirmenin zaruri olduğuna inanmıştır. İşte biz bunun karşısındayız. Cumhuriyet bir rejimdir. Saltanatın zıdd-ı kâmilidir. Eğer o olmamış olsaydı Sarıtaş mahallesinde dünyaya gelen, saltanat ailesi ile hiç bir ilgisi alakası olmayan Haydar Baş bir genel başkan olamazdı. Sadece ben değil, aynı zihniyeti devam ettirip cumhuriyetle kavga edenler de genel başkan olamazlardı. Cumhuriyetimizin kurucusu olan merhum Atatürk'ün dilerseniz kim olduğunu bir kaç cümle ile ifade ederek bunların da bir uydurma ve bir balon olduğunu hep beraber ifade edelim ve öyle bir mühürleyelim ki artık milletimiz bu tip iddiaları duyduğu zaman, geriye dönsün, 'Allah size akıl versin' diye bir de dua etsin. Mustafa Kemal Atatürk şunları söylüyor:
'Ey millet, Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah'ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamber Efendimiz Hazretleri Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe memur ve resul olmuştur. Koyduğu esas ve kanunlar cümlemizce malumdur ki Kur'an-ı Azimüşşandaki ayet-i kerimelerdir.'
'Bizim dinimiz en makul, en tabii dindir ve ancak bundan dolayı son din olmuştur.'
Saltanat, İslam değildir. Ama bu millet saltanatla İslam'a bin yıl gibi uzun bir süre hizmet etmiştir. Şimdi yemin ederim ki aynı millet, cumhuriyetimizle, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda yine binlerce yıl dinine hizmet edecektir. Onun için biz dindarız, ama fundamantalist değiliz. Kuvay-ı milliye proğramlarının ilkinde,Trabzon'da seslendirmiştim. Bu milletin askeri dinine sahiptir. Bu milletin askeri müslümandır. Amma senin niyetin devleti din yoluyla işgal edip, düzenini bozmak, milleti parçalamaksa Allah senin belanı verir. Haçlılarla kol kola girip din adına ülkeyi parçalamak isteyenlere bu millet asla müsaade etmeyecektir."
Karakteri bağımsızlık olan politika
Prof. Dr. Haydar Baş, konuşmasında bir dünya portresi çizerek, dünyanın, her ülkede uzantısı, temsilcisi olan bir "global güçler" olgusu ile karşı karşıya bulunduğunu, kim olduklarını ehlinin bildiği global güçlerin bütün dünyayı tasarrufları altına almak istediklerini, Türkiye'nin de bundan nasibini aldığını belirterek şunları söyledi: "Bizi idare eden siyasilerin benim kanaatime göre noksanlıkları samimiyetleri değil, bu güçlerden korkmaları ve beceriksiz olmalarıdır. Ama analar evlatlar doğurdu; onlara 'hodri meydan' diyecekler. Dünyanın şu milleti, bu milleti, şu devleti, bu devleti bizim hasmımız değildir. Biz bütün dünya devletleri ve milletleriyle menfaatlerimiz istikametinde işbirliği yapmaya her zaman varız. Ama biz, ülkemiz üzerinde hesapları olup, şu coğrafyadan bizi çıkartmak isteyen ve şark meselesi projesi etrafında 'hadi geldiğiniz yere gidin' demek isteyenlerin gözünü oymaya da varız. Siyasi zafiyetimizin başta gelen en büyük hususiyeti bu global güçlerin dediklerini sanki bir emr-i ilahi gibi kabul edip hayatımıza geçirmiş olmamızdır. Global güçlerin hedefleri tektir. Hedefleri, bütün dünyayı kendi coğrafyası haline getirip yeraltı ve yer üstü kaynaklarının tamamını elde etmektir. Bu, ABD'dir, bu Rusya'dır, bu Türkiye'dir, bu Avrupa'dır; onlar için hiç fark etmez. İşte bu cümleden olmak üzere biz, uzun zamandan beri bu hesabı bozamadık. Bunların bize önerdiği borç batağına saplandık. Her yıl bugünkü kur itibariyle aldığımız borçlara 55 katrilyon gibi bir faiz verme durumu ile karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz. Türkiye'nin milli geliri 90 küsur katrilyon, aldığı borçlara ödediği faiz miktarı 55 katrilyon. Böyle bir ülkede vatandaşımızın aş bulması, iş bulması, huzur bulması hiç ama hiç mümkün değildir. Onun için dikkat ederseniz bizim siyasi irade sahibi insanlarımız, 'AB olmadan aşımız olmaz, işimiz olmaz' diyor. Biz ise, 'Avrupa olmadan hem aşımız olacak, hem ian bir parça olmak mecburiyetinde kalırsınız."
AB'ye de IMF'ye de hayır!
"AB'ye girelim" diyenlerin AB'nin ne olduğunu insanımıza anlatmadıklarını söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, bizi Kıbrıs'ta işgalci gördüğü, Ege'yşimiz olacak' diyoruz. Çünkü biz, bağımsız bir milletiz, bağımsız bir devletiz. Bağımsız yaşamayı karakter olarak hayatımıza geçirmiş bir milletiz. Eğer siz bağımsızlığınızdan taviz verirseniz o zaman bu dünyadi Yunan'a peşkeş çekmek istediği, İstanbul'da Vatikan modeli bir din devleti, Karadeniz'de bir Pontus için çalıştığı için AB'ye; bizi borç batağına saplayan tefeci bur kurum olduğu için de IMF'ye karşı olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Haydar Baş, Kemal Derviş olayının özünü de, Türk bankalarına sendikasyon kredileri veren yabancı bankaların, sermayenin alacağını tahsil etmek için gönderilen bir tahsildar olarak niteleyerek, "Sayın Derviş geldi, yabancı bankaların alacağını sağlama bağladı. Devletten alarak bu bankalara borçlarını ödedi. Yani biz IMF'den bir tek kuruş yardım almadık. Bunu iyi bilesiniz" dedi.
Sosyal devlet hediyesi
BTP iktidarında hayata geçirilecek projeler hakkında da toplantıya katılanları bilgilendiren Prof. Dr. Haydar Baş, tarım, hayvancılık, ormancılık, denizcilik kesimine her türlü devlet desteğinin verileceğini; dünya piyasasında her kesimin ürününe Pazar aranacağını ve bulunacağını; tarım kesiminin, sanayicinin, KOBİ'lerin borç faizinin silineceğini; faiz denilen yükün milletin sırtından kaldırılacağını; toprağı olmayanlara toprak sağlanacağını; sanayici, KOBİ'lere, esnafa, nakliyecilere, üreten, projesi olan herkese faizsiz teşvik kredisi verileceğini; 100 milyarın altında geliri olandan bir tek kuruş vergi alınmayacağını; SSK, Bağ-kur borçlarının affedileceğini; artık bu milletin kırtasiyecilikle uğraşmayacağını; bu büyük milletin büyük işlerle uğraşacağını; memurdan, işçiden, emekliden vergi kesintisi yapılmayıp kesintilerin maaşlarına ekleneceğini; her doğan çocuğa maaş bağlanıp ailesine doğum ikramiyesi verileceğini; ev hanımları için emeklilik hakkı getirileceğini; bunun için 5 katrilyonluk kaynak ayıracaklarını; kimsesiz yaşlıların, özürlülerin, şehit ailelerinin yaşamlarını devlet garantisinde sürdüreceklerini; evsizlerin ev sahibi yapılacağını; üniversiteye girişlerin imtihansız olacağını; gençlere faizsiz evlenme kredisi tahsis edileceğini; dersane kadrolarının da lise, yüksek okul, üniversitelerde değerlendirileceğini; burs adet ve miktarının arttırılacağını; üniversite harçlarının kaldırılacağını; okuldan atılanların affedileceğini; kimsesiz yetim yavruların eğitimini devletin üstleneceğini; cezaevlerindekilerin eğitilip meslek sahibi yapılarak iş imkanına kavuşturulacağını; herkesin istisnasız sağlıklı ve kesintisiz bir sağlık hizmeti alacağını söyledi. "Sosyal devleti hayata geçirmek kolay değil. Milletim bana 550 vekili hediye edecek. Ben de Allah nasip ederse milletime sosyal devleti hediye edeceğim" diyen Prof. Dr. Haydar Baş, kaynak konusunun nasıl halledileceği sorularına cevap teşkil eden şu sözleri dile getirdi: "Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşundan zamanımıza kadar, Mustafa Kemal Atatürk dönemi hariç, hiç kimse sosyal hayatı içeren devletin hizmet etme garantisini vermemiştir. Şimdi biz sosyal devlet projesini hayata geçireceğiz. Bazıları kaynağı soruyorlar. Ben 70 milyonluk Türkiye'yi değil 700 milyonluk Türkiye'yi doyururum. Seçimden 15 gün evvel, kaynaklarımızı, sadece Türk milletini değil dünyayı nasıl doyuracağımızı, nasıl kalkınacağımızı anlatacağım."