Fransa'da Ermeni soykırımını tanıyan yasayı öneren, inkârı cezalandırma yasa teklifini ilk imzalayan Sosyalist Partili milletvekili Didier Migaud'nun Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'a yazdığı açık mektup 12 Ekim tarihli Liberation gazetesinde yayınlandı. Tam da oylama gününe denk geldiği için Türk kamuoyunun nazar-ı dikkatini celbetmeyen bu mektuptaki bazı hususlar, Fransa'nın bu yasayı neden çıkardığının anlaşılması ve "üstün Fransız çıkarlarının" neler olduğunu kavrama noktasında bizlere yardımcı olacaktır. Migaud'un Chirac'a yazdığı mektubun bazı bölümleri şöyle:"Soykırımın tanınmış olması önemli bir gelişmeydi, ancak bu tanıma yeterli değildi. Zira her ne kadar cumhurbaşkanı olarak siz aksine inanır gibi görünseniz de, Fransa'da hiçbir yaptırımla karşılaşmadan Ermeni soykırımının yaşandığını inkâr etmeye devam edilebiliyor. Dolayısıyla Ermeni soykırımının tanınmasını tüm sonuçlarıyla ortaya dökmek için daha çıkarılması gereken yasalar var. 1915'teki Ermeni soykırımının oluşturduğu insanlığa karşı suçun inkârının da, Fransa'nın ceza hukukuna entegre edilmesi gerekiyor. ...Ermeni soykırımını bir yasayla resmen tanıdığımıza göre, yasanın her yönüyle tamamlanması gerekir. Mevcut yasalar soykırımın övülmesini engellese bile, inkârını cezalandırmaya müsaade etmiyor. Bu durumu nasıl kabullenebiliriz? Kabul edersek, kendimize biçtiğimiz bu göreve sırt çevirmiş, sansür suçuna ortak olmuş, kısacası tarihi gerçeği reddedenlerin yarattığı resmi tarihi kabullenmiş olmaz mıyız? Tam bir vicdan özgürlüğü var olsa bile özgürlüğün kendisi mutlak sayılamaz. Kurallar koymak ve bunlara uyulmasını sağlamak, demokratik bir sistemin bizzat temelini oluşturur. Bu tasarı, işlevsel ve Fransa'nın bizzat sizin Ermenistan'ın başkenti Erivan'da hatırlatmış olduğunuz duruşuyla da tutarlı bir tasarı. Bana inanmanızı rica ediyorum, sayın cumhurbaşkanı..."Mektupta Fransa'nın demokrasi ve özgürlüklere dair şifreleri net bir şekilde ortaya konuluyor: "Özgürlüğün kendisi mutlak sayılmaz" ve "kurallar koymak e bunlara uyulmasını sağlamak demokratik sistemin temelidir".Hükümet yetkililerimizin sıklıkla vurgulayarak, Türkiye'nin tepkisini kilitleyip, ülke reflekslerini kısırlaştırdıkları klişe kavram ile ifade edersek, "özgürlükler diyarı Fransa"nın, konu, gizli veya açık ülke çıkarları olduğu zaman özgürlükleri çöp sepetine atma konusunda tereddüt yaşamadığı "ampul" gibi ortada. Mektupta da ifade edildiği üzere "Fransa'nın kendisine biçtiği" bir misyon var ve bu misyonun odak noktasında Türkiye bulunuyor. Türkiye'yi, Fransa'nın tarihi misyonunda odak noktası yapan hesapları ve Anadolu üzerindeki gizli emelleri tekrar hatırlatmaya gerek yok sanırım. Zaten Migaud da, mektubunun sonunda Chirac'ın Erivan'da hatırlattığı "duruşu" vurguluyor. Bu duruşun, nasıl bir duruş olduğunu ve Türkiye'yi nasıl ilgilendirdiği Erivan'dan Ağrı'ya doğru verilen net ve şifresiz mesajlarla iletilmişti. Ve son olarak Fransız hükümetinin ve Chirac'ın Ermeni iddialarıyla ilgili Türkiye'ye oynadıkları rolün itirafı da yine bu mektupta kayda geçmiş oluyor. Migaud'un "Zira her ne kadar cumhurbaşkanı olarak siz aksine inanır gibi görünseniz de..." ile başlayan cümlesinin devamının ne olduğu ve Chirac'ın aslında ne düşündüğü de yoruma gerek duyulmadan anlaşılabiliyor sanırım. Sarkozy hükümetinin geri adım atar gibi görünmesi ve Chirac'ın mesafeli tutumunun ardındaki tek hesap, Türk hükümetinin AB'den vazgeçme ihtimaliydi. Bu ihtimal bir korku şeklinde günlerce AB'li beyinlerin kafasını meşgul etti ve adeta bir kabus halini aldı. Fakat ne hazindir ki, bizim hükümetimiz böyle bir konuda, AB'yi bile şaşırtacak derecede "yumuşak" ve "istikrarlıydı! AB hedefinden zerre sapma gösterilmediği gibi, bazı akl-ı evveller de bu yasanın bazı kesimlerce AB karşıtlığı için kullanılacağı ve bu tuzağa düşülmemesi gerektiği yönünde ikazlarda bulunuyorlardı. Aman, sakın oyuna gelmeyin, tuzağa düşmeyin, üyelik azmine tam gaz devam!AB'ye iman noktasında Türkiye'de inadın da ötesinde bir saplantı ve bağnazlık olduğunu biz söylersek yanlış anlaşılıyoruz. Bu yüzden sözü İngiliz gazetesi Financial Times'a bırakalım: "Avrupa, Türkiye'nin artık AB'de istenmediğini anlatmak için elinden geleni yapıyor. Laik, demokratik ve Müslüman olan bu ülke daha ne kadar Doğu'ya dönmek yerine Batı'ya bakıp geleceğini Avrupa'da arayacak?" Madem böyle anlamlı bir soru soruldu, cevapla yazıyı noktalayalım:Vizyonu, ufku, projesi ve ülkesine inancı olmayan zihniyet yönetme mevkiinde bulunduğu sürece, bu böyle devam edecek...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012