Bilginin tek başına fazla bir şey ifade etmeyeceği açık bir gerçektir. Bilginin doğruluğu, güvenilirliği ve uygulanabilirliği de en az bilginin kendisi kadar zaruridir.
Bu bilginin, zaman akışı içerisinde toplumun bütün fertleri ve kurumları tarafından benimsenip yaşanması, kabul görmesi de o toplumu meydana getiren fertlerin, ailelerin ve bütün kurumların, beslenip yoğrulduğu bir kültür hazinesini ortaya çıkarır.
Bu bilginin ve kültürün doğru hedefler ve üstün ideallerle beslenmesi ve yönlendirilmesi de şuur denen bir gerçeği doğurur.
Mesela; doğru tarih bilgisinin ne kadar önemli olduğu, bilhassa şu yaşadığımız sıcak olaylarla iyice anlaşılmış olması lazım. Bir memlekette siyasilerin, bürokratların, ilim adamlarının, aydınların ve yazarların vazife ve sorumlulukları nispetinde bir tarih bilgisine sahip olduklarını iddia etmek ne derece doğrudur?
Tarih düşmanlığı ve inkarcılığı yanında, tarih derslerinin de okul hayatından adeta sürgün edilmesi gerçeği ile olaya bakarsak, tarihin alfabesi olan bilgi kısmından sınıfta kaldığımızı görürüz.
İşin başında sınıfta kalınınca, tarih kültürünü ve şuurunu nasıl yakalayacağız.
Mesele, Türkçe ve edebiyatta da böyledir. Ve maalesef, neticesi de tarihten farksız değildir.
Bugün, bilhassa dil konusunda en üst ve sorumlu kademelerde yaşananları sadece cehalet ile de açıklayamayız.
Şimdi, bir de genel olduğu kadar hususilik açısından yaklaşalım: Hepimiz neticede bir insanız. Öyle ise, en azından hepimizin bir insan olarak hem ailemizde hem cemiyetimizde bir yerimiz var, sorumluluklarımız var. Meraklarımız var, ilgi alanlarımız var, mesleklerimiz ve vazifelerimiz var.
O halde, her birimizde önce insan olmanın gereği belli bir bilgi, belli bir kültür ve belli bir şuur olması gerekmez mi?
Ardından ilgi alanımız, mesleğimiz vazife ve sorumluluğumuz ne ise, onunla ilgili bilgiye, kültüre ve şuura ihtiyacımız yok mudur?
İnsanı bilgiden, kültürden ve şuurdan yoksun tutanların; insanca yaşaması, insani değerlere sahip çıkması, hatta yaşam mücadeleleri vermesi mümkün mü?
Fert olarak böyledir de; aile ve toplum olarak durum farklı mıdır?
Elbette hayır. Yani, aileyi meydana getirenlerde aile bilgisi, kültürü ve şuuru olmazsa ortada aile yok demektir. Meslek hayatında da mesleki bilgi, kültür ve şuur olmazsa hiç kimse böyle bir meslekten bahsetmez.
Millet ve devlet hayatında da durum aynıdır. Hatta daha da önemlidir. Milleti ve devleti; millet ve devlet yapan değerler, hedefler ve gayeler; bilgi, kültür ve şuur olarak yetki ve sorumluluklarına göre herkeste olunması gerektiği kadar, verilmezse ortada bir devletten bir milletten bahsedilemez.
Hele dünyada her dengelerin bozulduğu yeni hesapların belirlendiği bu zamanda bilgisizliğe, kültürsüzlüğe ve şuursuzluğa hiç yer yok.
Bu bilginin, zaman akışı içerisinde toplumun bütün fertleri ve kurumları tarafından benimsenip yaşanması, kabul görmesi de o toplumu meydana getiren fertlerin, ailelerin ve bütün kurumların, beslenip yoğrulduğu bir kültür hazinesini ortaya çıkarır.
Bu bilginin ve kültürün doğru hedefler ve üstün ideallerle beslenmesi ve yönlendirilmesi de şuur denen bir gerçeği doğurur.
Mesela; doğru tarih bilgisinin ne kadar önemli olduğu, bilhassa şu yaşadığımız sıcak olaylarla iyice anlaşılmış olması lazım. Bir memlekette siyasilerin, bürokratların, ilim adamlarının, aydınların ve yazarların vazife ve sorumlulukları nispetinde bir tarih bilgisine sahip olduklarını iddia etmek ne derece doğrudur?
Tarih düşmanlığı ve inkarcılığı yanında, tarih derslerinin de okul hayatından adeta sürgün edilmesi gerçeği ile olaya bakarsak, tarihin alfabesi olan bilgi kısmından sınıfta kaldığımızı görürüz.
İşin başında sınıfta kalınınca, tarih kültürünü ve şuurunu nasıl yakalayacağız.
Mesele, Türkçe ve edebiyatta da böyledir. Ve maalesef, neticesi de tarihten farksız değildir.
Bugün, bilhassa dil konusunda en üst ve sorumlu kademelerde yaşananları sadece cehalet ile de açıklayamayız.
Şimdi, bir de genel olduğu kadar hususilik açısından yaklaşalım: Hepimiz neticede bir insanız. Öyle ise, en azından hepimizin bir insan olarak hem ailemizde hem cemiyetimizde bir yerimiz var, sorumluluklarımız var. Meraklarımız var, ilgi alanlarımız var, mesleklerimiz ve vazifelerimiz var.
O halde, her birimizde önce insan olmanın gereği belli bir bilgi, belli bir kültür ve belli bir şuur olması gerekmez mi?
Ardından ilgi alanımız, mesleğimiz vazife ve sorumluluğumuz ne ise, onunla ilgili bilgiye, kültüre ve şuura ihtiyacımız yok mudur?
İnsanı bilgiden, kültürden ve şuurdan yoksun tutanların; insanca yaşaması, insani değerlere sahip çıkması, hatta yaşam mücadeleleri vermesi mümkün mü?
Fert olarak böyledir de; aile ve toplum olarak durum farklı mıdır?
Elbette hayır. Yani, aileyi meydana getirenlerde aile bilgisi, kültürü ve şuuru olmazsa ortada aile yok demektir. Meslek hayatında da mesleki bilgi, kültür ve şuur olmazsa hiç kimse böyle bir meslekten bahsetmez.
Millet ve devlet hayatında da durum aynıdır. Hatta daha da önemlidir. Milleti ve devleti; millet ve devlet yapan değerler, hedefler ve gayeler; bilgi, kültür ve şuur olarak yetki ve sorumluluklarına göre herkeste olunması gerektiği kadar, verilmezse ortada bir devletten bir milletten bahsedilemez.
Hele dünyada her dengelerin bozulduğu yeni hesapların belirlendiği bu zamanda bilgisizliğe, kültürsüzlüğe ve şuursuzluğa hiç yer yok.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010