Malumunuz ülkemiz ekonomisi dolara endeksli. Borçlar da dolar üzerinden, ihaleler de, enerji de, Hac ve Umre de.
Diğer taraftan içerde ve dışarıda kur tetikçileri ve de kur yönetimini beceremeyen bir iktidar var karşımızda.
Bir başka gerçek ise Cumhuriyet döneminin en fazla borçlanan, en fazla borç faizi ödeyen hükümeti var karşımızda. Dolar yellense, ülkemiz ekonomisinde fırtına kopuyor.
Bir başka gerçek ise kur artışları, durduk yerde milyarlarca borçlanmayı vatandaşımız pek önemsemez. Oysa bedeli ödeyen kendisidir.
2018 yılında soğan ve patates dolar ile yarışmaya başladı. Soğan ve patatesin kilo fiyatları 6 ile 10 TL arasında seyrediyordu.
Doları önemsemeyen vatandaş patates ve soğanı önemsemişti. Oysa kapitalizm sebep, iktidar ceo, patates ve soğan ise sonuçtu.
Vatandaş bu gerçeği göremedi. İktidar da sahaya inerek soğan ve patates işine girince haliyle gerçek sebep pansuman ile çözülmüş ve vatandaş tatmin edilmişti.
2 yıl önce patates ve soğana kıran mı girmişti, diye soran olabilir! Hayır. Tam aksine bereketli bir yıl geçmiş, üretici depoları doldurmuştu.
Ama müşteri bulamıyordu. Gelen müşteri ise maliyetin altında fiyat veriyor haliyle üretici satmıyordu.
Malı yani emeği depolarda çürüyen, bankalardan aldığı borcu ödeyemeyen üretici devletten kendisine sahip çıkmasını istiyordu.
Hükümet sahip çıkma yerine anında gümrükleri sıfırlayarak, tanzim çadırlarında patates, soğan satarak üreticiye bir darbe daha vuruyordu.
Tablo bu yıl yine aynı. Ama hükümet hazırlıklı. Çoktan birçok tarım ürününde gümrükleri sıfırladı. İthalatçılar Yunanistan'dan, Irak'tan, Suriye'den ürün tedarik edip piyasaya sunuyor.
Çiftçiler ise ağlamaya devam ediyor. Yüksek maliyetler karşısında borçlanarak üretebilen çiftçi, patatesin kilosunu en az 1 liraya mal ettiği halde 60 kuruşa bile satamıyor. Niğde ve Nevşehir'de, yüzlerce ton patates depolarda çürüme tehlikesi ile karşı karşıya.
Geçtiğimiz günlerde kamera gören bir Niğdeli çiftçi isyan etti; "15 yıldır oy veriyorum. Bütün millete rezil oldum. Yiyecek yiyemiyorum. Sesimizi duy Cumhurbaşkanı! Vallahi battık" dedi.
Bu sadece bir çiftçinin feryadı değildi. Yüzbinlerce çiftçiden de aynı feryat yükseliyor. Ama iktidar kulaklarını tıkamış, ithalatı çözüm olarak sahiplenmiş vaziyette.
Buğday, arpa, mısır, pirinç gibi birçok üründe bu yıl da gümrükler sıfırlandı. Hayvansal ürünlerde de durum aynı. Venezuela'dan peynir, Sırp kasabından et, Yunanistan ve Burkino Faso'dan pamuk ithal ediyoruz.
Diğer yandan hükümet tarımda şahlanışı anlatıyor. Bazı rakamlarla Türkiye'nin tarımda nasıl ilerlediğini hatta Avrupa birincisi olduğunu, iddia ediyor.
Açıkladıkları rakamlar doğru. Ama açıklamadıkları rakamlar, açıkladıkları rakamların değersizliğini itiraf ediyor.
2002'de Türkiye'nin 26 milyon 579 bin hektar olan tarım arazisi aktif haldeydi.
2019'da bu rakam 23 milyon 94 bin hektara kadar düştü.
Yani AKP döneminde 3,5 milyon hektar tarım arazisi tarım alanı olmaktan çıkmış.
TÜİK verilerine göre 2002'de 7 milyon 458 bin kişi tarım ile uğraşırken, 2020 Şubat ayı itibariyle bu sayı 4 milyon 157 bin kişiye düşmüş.
Yani AKP döneminde 3 milyon 300 bin kişi toprağını ekip, biçmekten, üretmekten vazgeçmiş. Bu rakama bir de aileleri dahil ettiğinizde tablonun vahameti daha da büyür.
Kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biri Türkiye idi. Bunun diğer anlamı da sırf tarım alanında pazar olarak önünüzde onlarca devlet olduğu şeklindedir.
Yani topraklarının üçte biri tarıma elverişli olan Türkiye, tarımda dünyanın lokomotifi olma kapasitesi varken bir baktık ki, kendi kendine yetmiyor, tarımda da ithalatçı olmuş. Hem de öyle böyle değil.
Bakın! 1998'de Türkiye'nin tarım ihracatı 5,03 milyar dolar.
İthalatı ise 4,3 milyar dolar. 2008'de ihracat 11,4 milyar dolarken ithalat 13 milyar dolar.
2018'de 20,6 milyar dolarken ithalat 17,6 milyar dolar.
Tarım Bakanı son 10 yılda tarımdaki ihracatı % 157,3 arttırdık, diyor. Doğrudur. Ama aynı dönemde ithalat da yüzde 187,1 arttı, demiyor.
Son 20 yılda 215,2 milyar dolarlık ihracata karşılık 208,3 milyar dolarlık ithalat yapılmış. Diğer ifadeyle 20 yılda 6,9 milyar dolarlık dış ticaret fazlası oluşmuş.
Oysa Türkiye'nin nüfusu 20 yılda 17 milyon arttı. Üstüne 6 milyondan fazla mültecimiz de var. Yiyen çok, üretim az. Haliyle kendi kendine yetmeyen bir Türkiye!
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024