17 Aralık AB zirvesine yaklaşırken AB ülkelerinin yetkilileri gerçek yüzlerini ortaya koymaya başladılar.
Yeni Anayasanın babası olarak bilinen, anayasayı hazırlayan komitenin başı Fransa eski Cumhurbaşkanı Valery Gisgard d'Estaing International Herald Tribune gazetesine "Türkiye'nin AB'ye girme konusunda pratik olarak hiçbir şansı yoktur, Türkiye için 'stratejik üyelik' gibi bir üyelik biçimi veya nafta benzeri bir ekonomik işbirliği önerilip üyelik geçiştirilmelidir" açıklamasını yapmıştır. Daha sonraları Le monde gazetesi de d'estaing'in "Türkiye AB'ye girerse, bu AB'nin sonu olur" açıklamasına yer vermişti.
Yeni anayasayı hazırlayan komitenin üyelerinden İspanya eski Dışişleri Bakanı Ana Palacio da "Bu kurallar değiştirilemeyecek niteliktedir. Zaten, Türkiye'nin üyeliğini imkansız hale getirmek için, üye ülkeler tarafından bilerek konulmuştur" beyanatını yapmıştır.
Fransa Cumhurbaşkanı Chirac "Türkiye, gerekli reformları gerçekleştirememesi halinde doğal olarak müzakereler durur ve Türkiye'nin katettiği yol, Avrupa'nın tüm değerlerine katılımını mümkün kılmayabilir" şeklinde ifade etti.
Fransa'da iktidar partisi başkanlığına seçilen ve Chirac'ın yerinde gözü olan Nicolas Sarkozy "Türkiye'nin tam üyeliğine hayır, AB ile ekonomik ilişkilerini sürdürmesine ve dışarıdan özel statülü, genişletilmiş işbirliğine evet" demiştir.
Avusturya Başbakanı Wolfgang Schüssel de Sarkozy'e destek verdi ve tam üyeliğin altında özel bir statüyle birliğe katılması olasılığından bahsetti. Türkiye'ye 17 Aralıkta sunulacak metnin de ucu açık olmasını tercih ettiklerini beyan etti.
Fransa Dışişleri Bakanı Le Monde gazetesine yaptığı açıklamada "Türkiye'nin katılması, ne bugün, ne de yarın; ne de yarından sonra gündemde olacaktır. 17 Aralıkta alınacak karar; Türkiye'yle müzakereye devam ya da müzakereyi kesme kararıdır; onun için aslında cevabı aranan soru şudur: Ankara'nın, AB'nin dışında bir model seçmesi riskini göze alabilir miyiz?" ifadesini kullanmıştır.
AB troykasından sonra AB dönem başkanı Hollanda'nın Dışişleri Bakanı Bot "Güney Kıbrıs'ı müzakerelerden önce tanırsanız iyi olur" demiştir.
AB Konseyi'nin son hazırladığı taslakta da zaten milli bütünlüğümüz açısından kabulü asla mümkün olmayan talepler mevcuttu. 17 Aralık zirvesini direk ilgilendiren bu taslakta Güney Kıbrıs Rum kesimini Kıbrıs Cumhuriyeti olarak fiilen tanımamız, 2014 bütçesi onaylanmadan müzakerelerin sona erdirilemeyeceği, serbest dolaşımımıza kalıcı koruyucu engeller getirilmesi ve bütün bunlara rağmen müzakerelerin askıya alınabileceği ve bunun için üçte bir çoğunluğun reyinin yeterli olabileceği gibi maddeler mevcut.
Almanya'da güçlü muhalefet partisi CSU'nun Başkanı Edmund Stoiber Türkiye'nin AB üyeliği bir yana, Almanya'da yaşayan Türkler'in bile istenmediğini ifade etti.
Almanya'nın eski Başbakanı Helmuth Kohl da Türkiye'nin AB üyesi olamayacağını söyleyenlerden.
Hükümetimizin garanti olarak gördüğü İtalya'nın Dışişleri Bakanı Fini bakın ne diyor "İtalya, Kıbrıs'ta arabulucu olmaya hazır. Artık konu Kıbrıs'ın ikili bir sorunu değil, AB ile Türkiye arasında bir sorun". Yani Kıbrıs'ı tanımak zorundasınız demek istiyor.
Alman düşünce üreten kurumu Doğu-Batı araştırmaları Enstitüsünün yaptığı bir çalışmada "Türkiye'nin AB üyeliğinin pek ikna edici olmadığı sonucuna varıldığı" açıklandı. Kurum Türkiye'ye imtiyazlı üyelik verilmesi gerektiğini vurguladı.
Türkiye'nin AB'ye girmesini destekleyenlerden en ılımlı olan Fransız yazar Ignacio Ramonet bile "Türkiye 1915'teki Ermeni soykırımını tanımalıdır, Abdullah Öcalan da dahil olmak üzere 3 binden fazla eylemcinin serbest bırakılmasını öngören bir af çıkarılmalıdır" talebinde bulunmuştur. En ılımlısı böyleyse...
1994 yılında The Economist tarafından dünyadaki beş yönetim uzmanından biri seçilen ve 'Bay Strateji' olarak adlandırılan Dr. Kenichi Ohmae "Bence Türkiye AB'ye katılmamalı. Türkiye'nin AB'ye katılması girişimciliğine, rekabet avantajına ve diğer bölgelere eğilme gücüne ket vuracak. Seçtiğiniz sanayilerde mükemmelliğe ulaşırsanız, zaten bir yere ait olmanıza gerek yok" tavsiyelerinde bulunmuştur.
Sayın Ohmae doğru söylüyor. 40 yıldan beri kapısında beklediğimiz, bu güne kadar bize hiçbir fayda sağlamayan, üstelik gümrük birliğiyle beraber 70 milyar euro kaybımıza sebep olan, koparmak istedikleri tavizlerle beraber bizleri tamamen parçalamak ve yok etmek isteyen bir coğrafyaya niye dahil olalım?
Prof. Dr. Haydar Baş Beyin 1986'dan beri ifade ettiği bir gerçek var "Biz, biz olduğumuz müddetçe Avrupa bizi kabul etmez".
Yine Haydar Bey "Türk Milletinden Avrupalı olmaz, Avrupalıdan da Türk olmaz. Bizim kültürümüz ve medeniyetimiz onlara uymaz. Ayrı olan iki dünya, birbirini hep tehdit unsuru olarak görmüştür" demiştir.
Acilen kendi özümüze uygun, milli benliğimizden çıkan modellere geçmek zorundayız. Hiçbir ithal model, ister doğudan, ister Batıdan gelsin bize uymaz.
Prof. Dr. Haydar Baş Beyin "Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Projesi" Türk toplumunun bütün hassasiyetlerini içine alan ve bizi her noktada ileri götürecek sağlıklı bir modeldir.
Bu modeli uygulayalım, biraz da onlar bizim peşimizden koşsun.
Haydar Bey ekonomi ve insan hakları sahasında aldığı ödüllere binaen "Ben onlara elimi öptürdüm, sıra milletimin elini öptürmeye geldi" demektedir.
Gelin, millet olarak hedefimiz kölelik değil, efendilik olsun.
Aziz Türk milletine efendi olmak yakışır.
Yeni Anayasanın babası olarak bilinen, anayasayı hazırlayan komitenin başı Fransa eski Cumhurbaşkanı Valery Gisgard d'Estaing International Herald Tribune gazetesine "Türkiye'nin AB'ye girme konusunda pratik olarak hiçbir şansı yoktur, Türkiye için 'stratejik üyelik' gibi bir üyelik biçimi veya nafta benzeri bir ekonomik işbirliği önerilip üyelik geçiştirilmelidir" açıklamasını yapmıştır. Daha sonraları Le monde gazetesi de d'estaing'in "Türkiye AB'ye girerse, bu AB'nin sonu olur" açıklamasına yer vermişti.
Yeni anayasayı hazırlayan komitenin üyelerinden İspanya eski Dışişleri Bakanı Ana Palacio da "Bu kurallar değiştirilemeyecek niteliktedir. Zaten, Türkiye'nin üyeliğini imkansız hale getirmek için, üye ülkeler tarafından bilerek konulmuştur" beyanatını yapmıştır.
Fransa Cumhurbaşkanı Chirac "Türkiye, gerekli reformları gerçekleştirememesi halinde doğal olarak müzakereler durur ve Türkiye'nin katettiği yol, Avrupa'nın tüm değerlerine katılımını mümkün kılmayabilir" şeklinde ifade etti.
Fransa'da iktidar partisi başkanlığına seçilen ve Chirac'ın yerinde gözü olan Nicolas Sarkozy "Türkiye'nin tam üyeliğine hayır, AB ile ekonomik ilişkilerini sürdürmesine ve dışarıdan özel statülü, genişletilmiş işbirliğine evet" demiştir.
Avusturya Başbakanı Wolfgang Schüssel de Sarkozy'e destek verdi ve tam üyeliğin altında özel bir statüyle birliğe katılması olasılığından bahsetti. Türkiye'ye 17 Aralıkta sunulacak metnin de ucu açık olmasını tercih ettiklerini beyan etti.
Fransa Dışişleri Bakanı Le Monde gazetesine yaptığı açıklamada "Türkiye'nin katılması, ne bugün, ne de yarın; ne de yarından sonra gündemde olacaktır. 17 Aralıkta alınacak karar; Türkiye'yle müzakereye devam ya da müzakereyi kesme kararıdır; onun için aslında cevabı aranan soru şudur: Ankara'nın, AB'nin dışında bir model seçmesi riskini göze alabilir miyiz?" ifadesini kullanmıştır.
AB troykasından sonra AB dönem başkanı Hollanda'nın Dışişleri Bakanı Bot "Güney Kıbrıs'ı müzakerelerden önce tanırsanız iyi olur" demiştir.
AB Konseyi'nin son hazırladığı taslakta da zaten milli bütünlüğümüz açısından kabulü asla mümkün olmayan talepler mevcuttu. 17 Aralık zirvesini direk ilgilendiren bu taslakta Güney Kıbrıs Rum kesimini Kıbrıs Cumhuriyeti olarak fiilen tanımamız, 2014 bütçesi onaylanmadan müzakerelerin sona erdirilemeyeceği, serbest dolaşımımıza kalıcı koruyucu engeller getirilmesi ve bütün bunlara rağmen müzakerelerin askıya alınabileceği ve bunun için üçte bir çoğunluğun reyinin yeterli olabileceği gibi maddeler mevcut.
Almanya'da güçlü muhalefet partisi CSU'nun Başkanı Edmund Stoiber Türkiye'nin AB üyeliği bir yana, Almanya'da yaşayan Türkler'in bile istenmediğini ifade etti.
Almanya'nın eski Başbakanı Helmuth Kohl da Türkiye'nin AB üyesi olamayacağını söyleyenlerden.
Hükümetimizin garanti olarak gördüğü İtalya'nın Dışişleri Bakanı Fini bakın ne diyor "İtalya, Kıbrıs'ta arabulucu olmaya hazır. Artık konu Kıbrıs'ın ikili bir sorunu değil, AB ile Türkiye arasında bir sorun". Yani Kıbrıs'ı tanımak zorundasınız demek istiyor.
Alman düşünce üreten kurumu Doğu-Batı araştırmaları Enstitüsünün yaptığı bir çalışmada "Türkiye'nin AB üyeliğinin pek ikna edici olmadığı sonucuna varıldığı" açıklandı. Kurum Türkiye'ye imtiyazlı üyelik verilmesi gerektiğini vurguladı.
Türkiye'nin AB'ye girmesini destekleyenlerden en ılımlı olan Fransız yazar Ignacio Ramonet bile "Türkiye 1915'teki Ermeni soykırımını tanımalıdır, Abdullah Öcalan da dahil olmak üzere 3 binden fazla eylemcinin serbest bırakılmasını öngören bir af çıkarılmalıdır" talebinde bulunmuştur. En ılımlısı böyleyse...
1994 yılında The Economist tarafından dünyadaki beş yönetim uzmanından biri seçilen ve 'Bay Strateji' olarak adlandırılan Dr. Kenichi Ohmae "Bence Türkiye AB'ye katılmamalı. Türkiye'nin AB'ye katılması girişimciliğine, rekabet avantajına ve diğer bölgelere eğilme gücüne ket vuracak. Seçtiğiniz sanayilerde mükemmelliğe ulaşırsanız, zaten bir yere ait olmanıza gerek yok" tavsiyelerinde bulunmuştur.
Sayın Ohmae doğru söylüyor. 40 yıldan beri kapısında beklediğimiz, bu güne kadar bize hiçbir fayda sağlamayan, üstelik gümrük birliğiyle beraber 70 milyar euro kaybımıza sebep olan, koparmak istedikleri tavizlerle beraber bizleri tamamen parçalamak ve yok etmek isteyen bir coğrafyaya niye dahil olalım?
Prof. Dr. Haydar Baş Beyin 1986'dan beri ifade ettiği bir gerçek var "Biz, biz olduğumuz müddetçe Avrupa bizi kabul etmez".
Yine Haydar Bey "Türk Milletinden Avrupalı olmaz, Avrupalıdan da Türk olmaz. Bizim kültürümüz ve medeniyetimiz onlara uymaz. Ayrı olan iki dünya, birbirini hep tehdit unsuru olarak görmüştür" demiştir.
Acilen kendi özümüze uygun, milli benliğimizden çıkan modellere geçmek zorundayız. Hiçbir ithal model, ister doğudan, ister Batıdan gelsin bize uymaz.
Prof. Dr. Haydar Baş Beyin "Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet Projesi" Türk toplumunun bütün hassasiyetlerini içine alan ve bizi her noktada ileri götürecek sağlıklı bir modeldir.
Bu modeli uygulayalım, biraz da onlar bizim peşimizden koşsun.
Haydar Bey ekonomi ve insan hakları sahasında aldığı ödüllere binaen "Ben onlara elimi öptürdüm, sıra milletimin elini öptürmeye geldi" demektedir.
Gelin, millet olarak hedefimiz kölelik değil, efendilik olsun.
Aziz Türk milletine efendi olmak yakışır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Şara yönetimine hamilik Türkiye’nin çıkarına değil / 18.07.2025
- Türkiyeli değiliz, Türk Milleti’yiz / 17.07.2025
- Milletimizin ‘Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ kutlu olsun / 16.07.2025
- Millet iradesi ‘komisyon’ değil, ‘referandum’dur / 15.07.2025
- Silah bırakan PKK, taviz veren niye biz? / 12.07.2025
- PKK’lılar ve silahları bu kadar mı? / 11.07.2025
- Öcalan: ‘Varlık tanınmış, ana amaç gerçekleşmiştir’ / 10.07.2025
- Şehitlerimize yas tutarken sorular cevap bekliyor / 09.07.2025
- ‘Terörsüz Türkiye’, ‘terörsüz’ Türkiye mi? / 08.07.2025
- Batıla karşı Hüseyni duruş evrenseldir / 05.07.2025
- Türkiyeli değiliz, Türk Milleti’yiz / 17.07.2025
- Milletimizin ‘Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ kutlu olsun / 16.07.2025
- Millet iradesi ‘komisyon’ değil, ‘referandum’dur / 15.07.2025
- Silah bırakan PKK, taviz veren niye biz? / 12.07.2025
- PKK’lılar ve silahları bu kadar mı? / 11.07.2025
- Öcalan: ‘Varlık tanınmış, ana amaç gerçekleşmiştir’ / 10.07.2025
- Şehitlerimize yas tutarken sorular cevap bekliyor / 09.07.2025
- ‘Terörsüz Türkiye’, ‘terörsüz’ Türkiye mi? / 08.07.2025
- Batıla karşı Hüseyni duruş evrenseldir / 05.07.2025