"Salkım Hanımın Taneleri" romanı ve filmi dolayısıyla "Varlık Vergisi" kenarından köşesinden tartışıldı. Yazılıp çizilenlerin çoğu, belli biramaca yönelikti. Amaç, Türk milletini ve Türk devletini kötülemek, gayrimüslimlere yaranmaktı. Söylenenlerden, yazılanlardan bu anlaşılmaktadır. Hemen şunu ifade edelim ki, Salkım Hanımın Taneleri romanının yazarı Yılmaz Karakoyunlu'nun da kafası karışık. Filmi eleştirenlere şiddetle karşı çıkıyor, filmi savunuyor, ama Varlık Vergisi hakkında şöyle diyor: "Varlık Vergisi İktisadi İstiklâl savaşı idi, yapılması lazımdı. Varlık Vergisini kesinlikle Musevi, Ermeni, Rum ceaatlerini yok etmeye yönelik tarzda uygulama şeklinde takdim edenlere karşıyım. Askale'ye gidenlerin çoğuyla ben doğrudan doğruya bu romanı yazarken yüz yüze konuştum. Hiç kimse eziyet gördüğünü söylemedi."
Esasen Varlık Vergisi, iktisadi tarih içerisinde yer alması ve incelenmesi gereken bir olaydır. Böyle bir olayı birilerine şirin görünmek için ele alırsanız, dramatize ederseniz, olacağı budur. Varlık Vergisi kanunu, 17 maddeden oluşan bir kanundur. Bu kanuna göre, komisyonlar 15 gün içinde vergi mükelleflerinin vergi borçlarını tesbit edeceklerdi. Vergiler, vergi tebliğinden itibaren 15 gün içinde ödenecekti. Komisyon kararları kesin olduğu için onlara itiraz söz konusu değildi. Vergi borçlarını en geç bir ay içinde ödeyemeyen mükellefler, bedeni olarak çalıştırılacaklardı. Kanun aslı, astarı bu.
Vergi tesbitlerinin keyfi yapıldığı, birçok kişinin haksızlığa uğratıldığı iddiaları doğrudur. Çünkü kanun özgü ve uygulama tarzı buna açıktı. "Varlık vergisinden en çok gayrimüslimler, gayrimüslimler içerisinde de en çok Yahudiler etkilendi" diyenler, bunun sebebini niçin araştırmazlar, düşünmezler. Bu kanunla gayrimüslimlere ve gayrimüslimlerden olan Yahudilere özel bir muamele yapılmış değil. Zaten İstanbul ticaretine hakim olan Yahudiler idi. Örneğin, Varlık Vergisi'nin mükelleflerinin toplamı 114 bin 368 idi. Bunların yüzde 54'ü İstanbul'da yaşıyordu. Toplam mükelleflerin yüzde 7'si Müslüman, yüzde 83'ü gayrimüslim, yüzde 10'u da ecnebiler, ortaklıklar gibi diğer mükellefler idi. Görüldüğü gibi, o sırada herkes sahip olduğu zenginliğin miktarı kadar bu vergiden etkilendi.
O dönemlerde sadece Varlık Vergisiyle haksızlık yapılmadı. Daha doğrusu sadece varlıklı insanlardan vergi alınmadı. Anadolu'da fakir Müslümanlardan da güçlerinin çok üstünde vergiler alındı. Gazetemizin köşe yazarı Muharrem Bayraktar, bir kaç kere bizzat dinlediği hikâyeleri köşesinde nakletmişti. Muharrem Bayraktar gibi, 1942 yılında ambar memurluğu yapan Aslan Beşer Kafaoğlu, savaş döneminin esas yükünü köylülerin, işçilerin, ücretlilerin çektiğini anlatır ve şöyle der: "1942'de köylü ürününün yüzde 12'sini kilosu 20 kuruştan en yakın tren istasyonuna teslim etmek zorundaydı. Halbuki buğday satış fiyatı piyasada 40 kuruştu. Aynı köylü ürünün yüzde 8'ini parasız yine en yakın tren istasyonuna teslim etmek zorundaydı."
Bu vergiler, hakkıyla mı tesbit edilirdi? Ne gezer. Tahsildar köye gelir, "bu tarladan şu kadar buğday çıkar" der ve vergiyi tesbit edip giderdi. Hayatında bir kere olsun buğday tarlasına girmemiş tahsildara, itiraz yasaktı. Etsen bile ne yazar? O bildiğini okur giderdi. Tahsildarın tesbit ettiği kadar ürün çıkmazsa, yahut tabii afet olup ürün telef olursa, köylü ne yapacaktı? Bunlar hiç düşünülmezdi. Köylü ne yapıp yapıp tesbit edilen ürünü getirmek zorundaydı. Anadolu'yu gezin de, bu hikâyeleri dinleyin. Eğer yüreğiniz dayanabilirse...
Bir de yol vergisi vardı. Yol vergisini ödeyemeyen köylüler, yollarda çalıştırılırlardı. Kendi köyünün yolunda zannetmeyin, ömründe bir kere bile geçmeyeceği yollarda çalıştırılırlardı. Bunların hiçbiri gündeme getirilmiyor da, neden gayrimüslimlerin verdikleri Varlık Vergisi gündeme getiriliyor? Asıl üzerinde durulması gereken konu da bu değil mi? Dış basın Sartre'nin mantığı ile hareket ediyor. Sartre, "zencilerin ezildiğini söylemedikçe, zencilerin ezilmesi birşey değildir" der. Ezilen zenciler, Müslüman olduğu için zencilerin yerine Müslümanları da koyabilirsiniz. Müslüman olmayanların, Müslümanlara bakış tarzı böyle. Onu anladık. Peki, aynı bakış tarzının Müslüman bir ülkede Müslümanlara karşı devam etmesine ne demeli?
İşte bizi kahreden de budur.
Esasen Varlık Vergisi, iktisadi tarih içerisinde yer alması ve incelenmesi gereken bir olaydır. Böyle bir olayı birilerine şirin görünmek için ele alırsanız, dramatize ederseniz, olacağı budur. Varlık Vergisi kanunu, 17 maddeden oluşan bir kanundur. Bu kanuna göre, komisyonlar 15 gün içinde vergi mükelleflerinin vergi borçlarını tesbit edeceklerdi. Vergiler, vergi tebliğinden itibaren 15 gün içinde ödenecekti. Komisyon kararları kesin olduğu için onlara itiraz söz konusu değildi. Vergi borçlarını en geç bir ay içinde ödeyemeyen mükellefler, bedeni olarak çalıştırılacaklardı. Kanun aslı, astarı bu.
Vergi tesbitlerinin keyfi yapıldığı, birçok kişinin haksızlığa uğratıldığı iddiaları doğrudur. Çünkü kanun özgü ve uygulama tarzı buna açıktı. "Varlık vergisinden en çok gayrimüslimler, gayrimüslimler içerisinde de en çok Yahudiler etkilendi" diyenler, bunun sebebini niçin araştırmazlar, düşünmezler. Bu kanunla gayrimüslimlere ve gayrimüslimlerden olan Yahudilere özel bir muamele yapılmış değil. Zaten İstanbul ticaretine hakim olan Yahudiler idi. Örneğin, Varlık Vergisi'nin mükelleflerinin toplamı 114 bin 368 idi. Bunların yüzde 54'ü İstanbul'da yaşıyordu. Toplam mükelleflerin yüzde 7'si Müslüman, yüzde 83'ü gayrimüslim, yüzde 10'u da ecnebiler, ortaklıklar gibi diğer mükellefler idi. Görüldüğü gibi, o sırada herkes sahip olduğu zenginliğin miktarı kadar bu vergiden etkilendi.
O dönemlerde sadece Varlık Vergisiyle haksızlık yapılmadı. Daha doğrusu sadece varlıklı insanlardan vergi alınmadı. Anadolu'da fakir Müslümanlardan da güçlerinin çok üstünde vergiler alındı. Gazetemizin köşe yazarı Muharrem Bayraktar, bir kaç kere bizzat dinlediği hikâyeleri köşesinde nakletmişti. Muharrem Bayraktar gibi, 1942 yılında ambar memurluğu yapan Aslan Beşer Kafaoğlu, savaş döneminin esas yükünü köylülerin, işçilerin, ücretlilerin çektiğini anlatır ve şöyle der: "1942'de köylü ürününün yüzde 12'sini kilosu 20 kuruştan en yakın tren istasyonuna teslim etmek zorundaydı. Halbuki buğday satış fiyatı piyasada 40 kuruştu. Aynı köylü ürünün yüzde 8'ini parasız yine en yakın tren istasyonuna teslim etmek zorundaydı."
Bu vergiler, hakkıyla mı tesbit edilirdi? Ne gezer. Tahsildar köye gelir, "bu tarladan şu kadar buğday çıkar" der ve vergiyi tesbit edip giderdi. Hayatında bir kere olsun buğday tarlasına girmemiş tahsildara, itiraz yasaktı. Etsen bile ne yazar? O bildiğini okur giderdi. Tahsildarın tesbit ettiği kadar ürün çıkmazsa, yahut tabii afet olup ürün telef olursa, köylü ne yapacaktı? Bunlar hiç düşünülmezdi. Köylü ne yapıp yapıp tesbit edilen ürünü getirmek zorundaydı. Anadolu'yu gezin de, bu hikâyeleri dinleyin. Eğer yüreğiniz dayanabilirse...
Bir de yol vergisi vardı. Yol vergisini ödeyemeyen köylüler, yollarda çalıştırılırlardı. Kendi köyünün yolunda zannetmeyin, ömründe bir kere bile geçmeyeceği yollarda çalıştırılırlardı. Bunların hiçbiri gündeme getirilmiyor da, neden gayrimüslimlerin verdikleri Varlık Vergisi gündeme getiriliyor? Asıl üzerinde durulması gereken konu da bu değil mi? Dış basın Sartre'nin mantığı ile hareket ediyor. Sartre, "zencilerin ezildiğini söylemedikçe, zencilerin ezilmesi birşey değildir" der. Ezilen zenciler, Müslüman olduğu için zencilerin yerine Müslümanları da koyabilirsiniz. Müslüman olmayanların, Müslümanlara bakış tarzı böyle. Onu anladık. Peki, aynı bakış tarzının Müslüman bir ülkede Müslümanlara karşı devam etmesine ne demeli?
İşte bizi kahreden de budur.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018