Doğu Akdeniz krizi her geçen gün büyümeye ve daha ciddi bir boyuta taşınmaya devam ediyor.
Mısır'ın başkenti Kahire'de gerçekleşen 5'li zirve bunun göstergesi…
Zirveye Fransa, Mısır, Yunanistan, İtalya ve Kıbrıs Rum Kesimi'nin dışişleri bakanları katıldılar. İtalya'nın imza atmadığı sonuç bildirgesinde, Türkiye ile Libya'nın iki ülke arasındaki deniz sınırlarını belirleyen anlaşmasını tanımadıklarını belirttiler.
Bildirgede, Türkiye ile Libya'nın yaptığı mutabakatın, bölgesel istikrarı zayıflattığı, geleceğinin olmadığı, geçersiz olduğu ifade edildi.
Ortak açıklamada, "Üçüncü devletlerin egemenlik haklarını ihlal eden bir nitelik taşıyan bu anlaşma, deniz yasalarına aykırıdır ve herhangi hukuki bir sonuç içermemektedir" denildi.
Türkiye'ye BM'nin "tüm yabancı askeri desteği ve silah yardımını" yasaklayan Libya kararına uyma çağrısı yapan dört ülke, Akdeniz'deki tüm devletlerin egemenliğine tam saygı duyulması gerektiğini vurguladı. Türkiye aleyhinde gerçekleşen zirveden çıkan netice bu…
Öncelikle şunu ifade etmeliyiz ki, asıl hukuksuzluk Doğu Akdeniz'e en fazla kıyısı olan Türkiye'nin yok kabul edilerek bir takım münhasır alan anlaşmaları yapılması ve de doğalgaz sondaj çalışmalarına başlanılmasıdır.
Ama oluşan bu tabloda Türkiye siyasetinin hiç mi suçu yok? Rum Kesimi'nin münhasır alan anlaşması çalışmaları bugün başlamadı, taa 2003'lü yıllarda başladı.
O dönemde de ülkemizde tek yetki sahibi AKP hükümetiydi, mevcut siyasilerimizdi.
Rum Kesimi o günlerden bu güne İsrail'le, Mısır'la, Lübnan'la Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon kaynaklarıyla ilgili anlaşmalar yaptı.
16 yıldır gözümüzün önünde cereyan eden bu gelişmelere hiçbir tepki göstermedik, gerekli adımları atmadık, atı alan Üsküdar'ı geçince feveran ediyoruz, bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.
Dış politika diken üzerinde olmayı gerektirir ve gafleti asla kabul etmez.
O yıllarda, Suriye ile hiçbir problemimiz yoktu, hatta ortak bakanlar kurulu toplantıları düzenliyorduk, çok rahat bir şekilde münhasır alan anlaşması imzalayabilirdik.
Libya tek bir parçaydı, başında Kaddafi vardı, Türkiye dostuydu, onunla da her türlü anlaşmayı yapabilirdik. Mısır'ın başında Hüsnü Mübarek vardı, hiçbir sorunumuz yoktu.
Velhasıl Türkiye, Rumlardan önce bir hamle yapıp, her türlü anlaşmayı imzalayıp, bugünkü olumsuz tablonun oluşmasına müsaade etmeyebilirdi.
Dahası, KKTC'nin tanınması için mücadele verilip, Rum Kesimi'nin eli kolu bağlanabilirdi.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş 2000'li yılların başında, daha partisini kurmadan önce düzenlediği "Kıbrıs Vatandır" mitinglerinde KKTC'nin tüm dünyaya tanıtılması gerektiğini vurgulamıştı.
BTP Lideri 2013 yılında 8'inci Milli Ekonomi Modeli Kongresi'ni Kıbrıs'ın başkenti Lefkoşa'da gerçekleştirdi. Ve KKTC'nin Rusya tarafından tanınması için de Rus yetkilileri bu kongreye çağırdı.
Kongrede yaptığı konuşmada Sayın Baş, KKTC'nin tam bağımsız bir devlet olması gerektiğini ve Türkiye'nin KKTC'nin tanıtılması için öncülük etmesi gerektiğini bir kez daha vurguladı.
Ama maalesef ne KKTC'li yetkililer ne de Türkiye bu çağrıların ve samimi gayretlerin arkasında durmadı. Şimdi de büyük bedeller ödüyoruz; kör ve sağır olmamızın bedellerini…
Kaddafili Libya'yı Türkiye olarak kendi ellerimizle altın tepside Büyük Ortadoğu Projesi'ne teslim ettik ve bugün elinde bir avuç toprak kalmış olan Sarraj'ın himmetine sığınıyoruz.
Sarraj ne yapsın, ordusu yok, parası yok, desteği yok, Sirte'yi de kaybetti, stres atmak için Londralarda ailesiyle alışveriş yapıyor.
Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konusunda güçlü tezimizin arkasında durmadık, gittik bütün haklarımızı en zayıf halkaya bağladık.
Böyle bir dış politikanın sonucu belidir.
Türkiye'de yapılan anket çalışmaları, Türk halkı tarafından Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı Harekâtı ve Barış Pınarı Harekâtı'na verilen desteğin Libya'ya asker gönderme konusunda olmadığını gösteriyor.
İstanbul Ekonomi Araştırma'nın hazırladığı Türkiye Raporu'na göre, "Türkiye'nin dış ilişkileriyle ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisine katılırsınız" diye sorulduğunda yüzde 75 gibi önemli bir çoğunluk "Türkiye bölge ülkelerindeki çatışmalarda taraf seçmemeli ve arabuluculuk görevi üstlenmelidir" cevabı veriliyor.
Bu girdaptan kurtulması için Türkiye'nin acilen Prof. Dr. Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'ni uygulayarak ekonomik bağımsızlığına kavuşması, ardından da Doğu Akdeniz'e komşu olan Mısır, Lübnan, Suriye, Libya gibi ülkelerle daha sağlam zeminlerde ikili anlaşmalar yapması gerekmektedir.
Böyle bir durumda göreceksiniz, KKTC'yi tanımayan devlet de kalmayacaktır.
Mevcut bağımlı siyasi ve ekonomik anlayışla attığımız her adım suya yazı yazmak gibidir, hiçbir olumlu netice vermeyecektir.
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025