Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız, "Bugün insanlığın içinde bulunduğu asıl bunalım, ölümden sonra vuku bulacak dirilişe iman edip etmeme noktasındadır; insanlık dirilmekten şüphe ediyor" tespitini 1990'lı yıllarda yapmıştı. Şöyle diyordu:
"Dikkat edin, kulak verin; bugün insanlığın içinde bulunduğu asıl bunalım, ölümden sonra vuku bulacak dirilişe iman edip etmeme noktasındadır; insanlık dirilmekten şüphe ediyor. İyi bilin ki; bu, nefsin ve şeytanın vesvesesidir.
Diriliş mutlaka gerçekleşecektir.
Mülkün sahibi için bu hiç de zor değildir. Nasıl günü görüyor, geceyi görüyor, âlemi seyrediyorsanız; işte, aynen onun gibi, hatta ondan daha da açık, öteki alemi göreceksiniz. İşte o zaman, yaptığınız her şeyden hesap vereceksiniz. Buradaki küçük hesaplar, o büyük hesaba hazırlıktır." (Prof. Dr. Haydar Baş, Makalat, İcmal Yay, İstanbul-1990, s. 299 vd.)
Diriliş ve hesap verme gününe imandaki zaafiyet, insan kalbini dünyevileştirir, köreltir.
Kalbi dünyevileşmiş insanın, niyeti ve ameli de dünyevileşmeye başlar... Dini-diyaneti, ibadeti, ilmi, irfanı, dostluğu, ticareti, siyaseti dünyevileşir.
Hak, hukuk ve ölçü işlemez olur.
İslam milletinde siyasetin dünyevileşmesi, Sakife'de başlar, Emevi saltanatı ile zirveye ulaşır. Bu siyaset, zaman ve zemine göre çeşitli formlara bürünerek süregelir.
Dünyevileşmiş siyaset, ihtiras, yalan, entrika, mürailik ve dünyevi menfaat üzerinde temellenir. Haram-helal bilmez. Hak-hukuk tanımaz. Akıl tutulmuş, kalp mühürlenmiştir artık...
Dünyevi saltanat ve devranı sürdürmek uğruna, dini-diyaneti yahut kaba kuvveti kullanmak dahil neyi kullanmak gerekiyorsa o kullanılır, devran sürdürülür.
Aldatılan ve ezilen ise halk olur.
Sakife-Emevi siyaseti süreci, her bakımdan bu örneklerle doludur.
Saltanatının ilk günlerinde Muaviye, hem valisi ve hem de adam satınalma elemanı olan Muğîre b. Şu'be'ye, Hz. Ali döneminin Faris bölgesinin komutanı Ziyad b. Ebîhi'nin korkusundan uyuyamadığı söyler. Zira bölgenin zengin serveti Ziyad'ın idaresindedir. Muğîre, hayretle korkusunun sebebini sorduğunda; Muaviye şu itirafta bulunur:
"Ziyad, Arabın dâhisidir. Faris eyaletinin hazinesi onun elindedir. Korkarım ki, o, Ehl-i Beyt'ten birine beyat ederse, elindeki mülk gücüyle benimle savaşmaya başlar."
Muğîre b. Şu'be'ye, Ziyad'ı kendisine bağlama görevi verir; o da, Ziyad'ın bölge halkının hizmetinde kullanılmak üzere idaresindeki mülkün önemli bölümünü Muaviye'ye aktarır (İbnu'l-Esîr, el-Kâmil fî't-Târîh, Beyrut, 1966, III/422-424; A. Cevdet, Kısas-ı Enbiyâ, Ankara-1985, III/185-186).
Muaviye "Ben kralların ilkiyim" der (Ya'kûbî, Tarih, Beyrut, 1960, II/232; H. İ. Hasan, İslam Tarihi, İstanbul, 1987, I/355).
Dünyevileşmiş siyaset ve saltanatını da buna göre yürütür.
Şam, Cezîre, Yemen gibi bölgelerden gelen haracı da kendine tahsis eder. Varisi bulunmayan kimseler vefat ettiğinde miras ve gayr-ı menkullerini, devlet hazinesine değil, kendi adına istimlak eder. Muaviye'nin yalnızca Sevad bölgesinden kendisine aldığı haracın ulaştığı rakam, yüz yirmi milyon dirhemdir; kendisine gelen Ahvâz ve bölgesinin haracı ise kırk milyon dirhemdir (Ya'kubî, Tarih, II/ 233- 234; İrfan Aycan, Saltanata Giden Yolda Muaviye b. Ebî Süfyân, Doktora Tezi, Ankara-2001, s. 210-216).
Emevi siyaset sisteminde öyle bir yandaş-yolsuzluk mekanizması oluşturulmuş ki, yolsuzluk-dokunulmazlık dosyaları raflarda çürümeye yüz tutmuş Türkiyeli İslamcı siyasetçilere bile külahı ters giydirir. Terör belası setr-i avret olarak kullanılmayıp tüm yolsuzluk dosyalarına da dokunulsa, belki millet görürdü; boynuzun kulağı geçip geçmediğini...
Emevî idarecileri, yeterince zenginleştiğini düşündükleri valilere vazifeden el çektiriyor, servetlerini ise incelenmek üzere "istihrac" makamına havale ediyorlar, parayı daha fazla verene de valiliği satıyorlardı (M. A. Câbirî, İslam'da Siyasal Akıl, (Çev. V. Akyüz), İstanbul-1997, s.505-506).
Bu arada görevden el çektirilen valiler, rant ve komisyon paylaşımına yanaşmaz iseler, ellerinde ne var- ne yok hepsini sultana teslim edinceye kadar her türlü işkenceyi uyguluyorlardı (H. İ. Hasan, en-Nuzumu'l-İslâmiyye, Kahire, trsz.,s. 227 vd.; Câbirî, a.g.e., s. 505).
Dünyevileşmiş siyasetin mezalimi, halka sadece huzursuzluk, anarşi ve yoksulluk olarak dokunmaz; vergi ve zam olarak da halkı yakar. Nitekim Emevi siyaseti, Yemen bölgesine normal haraca ek olarak hukuk-dışı ikinci bir haraç vergisi daha eklemiş; bu haraç mezalimi, Ömer b. Abdülazîz tarafından kaldırılmıştır. Ömer'den sonra işbaşına geçen Yezid b. Abdülmelik, tekrar çift haraç sistemine dönüş yapmış, hatta ilgili görevliye "Sen, kaldırılmış olan bu ek vergiyi tekrar al, hem de zayıf ve düşkün olan kimselerden bile al?" talimatı vermiştir (İbnu'l-Esîr, el-Kamil, V/68).
Amerika'nın BOP projesinde Ehl-i Sünnet misyonu üstlenmiş ve aklı kapitalizme tutulmuş İslamcı siyaset, maalesef bu gelenekten geliyor, bu geleneği yaşatıyor. Dünyevileşmiş siyaset fert ve toplumların dünyasını da, ahiretini de mahvediyor. Görene? Köre ne!
"Dikkat edin, kulak verin; bugün insanlığın içinde bulunduğu asıl bunalım, ölümden sonra vuku bulacak dirilişe iman edip etmeme noktasındadır; insanlık dirilmekten şüphe ediyor. İyi bilin ki; bu, nefsin ve şeytanın vesvesesidir.
Diriliş mutlaka gerçekleşecektir.
Mülkün sahibi için bu hiç de zor değildir. Nasıl günü görüyor, geceyi görüyor, âlemi seyrediyorsanız; işte, aynen onun gibi, hatta ondan daha da açık, öteki alemi göreceksiniz. İşte o zaman, yaptığınız her şeyden hesap vereceksiniz. Buradaki küçük hesaplar, o büyük hesaba hazırlıktır." (Prof. Dr. Haydar Baş, Makalat, İcmal Yay, İstanbul-1990, s. 299 vd.)
Diriliş ve hesap verme gününe imandaki zaafiyet, insan kalbini dünyevileştirir, köreltir.
Kalbi dünyevileşmiş insanın, niyeti ve ameli de dünyevileşmeye başlar... Dini-diyaneti, ibadeti, ilmi, irfanı, dostluğu, ticareti, siyaseti dünyevileşir.
Hak, hukuk ve ölçü işlemez olur.
İslam milletinde siyasetin dünyevileşmesi, Sakife'de başlar, Emevi saltanatı ile zirveye ulaşır. Bu siyaset, zaman ve zemine göre çeşitli formlara bürünerek süregelir.
Dünyevileşmiş siyaset, ihtiras, yalan, entrika, mürailik ve dünyevi menfaat üzerinde temellenir. Haram-helal bilmez. Hak-hukuk tanımaz. Akıl tutulmuş, kalp mühürlenmiştir artık...
Dünyevi saltanat ve devranı sürdürmek uğruna, dini-diyaneti yahut kaba kuvveti kullanmak dahil neyi kullanmak gerekiyorsa o kullanılır, devran sürdürülür.
Aldatılan ve ezilen ise halk olur.
Sakife-Emevi siyaseti süreci, her bakımdan bu örneklerle doludur.
Saltanatının ilk günlerinde Muaviye, hem valisi ve hem de adam satınalma elemanı olan Muğîre b. Şu'be'ye, Hz. Ali döneminin Faris bölgesinin komutanı Ziyad b. Ebîhi'nin korkusundan uyuyamadığı söyler. Zira bölgenin zengin serveti Ziyad'ın idaresindedir. Muğîre, hayretle korkusunun sebebini sorduğunda; Muaviye şu itirafta bulunur:
"Ziyad, Arabın dâhisidir. Faris eyaletinin hazinesi onun elindedir. Korkarım ki, o, Ehl-i Beyt'ten birine beyat ederse, elindeki mülk gücüyle benimle savaşmaya başlar."
Muğîre b. Şu'be'ye, Ziyad'ı kendisine bağlama görevi verir; o da, Ziyad'ın bölge halkının hizmetinde kullanılmak üzere idaresindeki mülkün önemli bölümünü Muaviye'ye aktarır (İbnu'l-Esîr, el-Kâmil fî't-Târîh, Beyrut, 1966, III/422-424; A. Cevdet, Kısas-ı Enbiyâ, Ankara-1985, III/185-186).
Muaviye "Ben kralların ilkiyim" der (Ya'kûbî, Tarih, Beyrut, 1960, II/232; H. İ. Hasan, İslam Tarihi, İstanbul, 1987, I/355).
Dünyevileşmiş siyaset ve saltanatını da buna göre yürütür.
Şam, Cezîre, Yemen gibi bölgelerden gelen haracı da kendine tahsis eder. Varisi bulunmayan kimseler vefat ettiğinde miras ve gayr-ı menkullerini, devlet hazinesine değil, kendi adına istimlak eder. Muaviye'nin yalnızca Sevad bölgesinden kendisine aldığı haracın ulaştığı rakam, yüz yirmi milyon dirhemdir; kendisine gelen Ahvâz ve bölgesinin haracı ise kırk milyon dirhemdir (Ya'kubî, Tarih, II/ 233- 234; İrfan Aycan, Saltanata Giden Yolda Muaviye b. Ebî Süfyân, Doktora Tezi, Ankara-2001, s. 210-216).
Emevi siyaset sisteminde öyle bir yandaş-yolsuzluk mekanizması oluşturulmuş ki, yolsuzluk-dokunulmazlık dosyaları raflarda çürümeye yüz tutmuş Türkiyeli İslamcı siyasetçilere bile külahı ters giydirir. Terör belası setr-i avret olarak kullanılmayıp tüm yolsuzluk dosyalarına da dokunulsa, belki millet görürdü; boynuzun kulağı geçip geçmediğini...
Emevî idarecileri, yeterince zenginleştiğini düşündükleri valilere vazifeden el çektiriyor, servetlerini ise incelenmek üzere "istihrac" makamına havale ediyorlar, parayı daha fazla verene de valiliği satıyorlardı (M. A. Câbirî, İslam'da Siyasal Akıl, (Çev. V. Akyüz), İstanbul-1997, s.505-506).
Bu arada görevden el çektirilen valiler, rant ve komisyon paylaşımına yanaşmaz iseler, ellerinde ne var- ne yok hepsini sultana teslim edinceye kadar her türlü işkenceyi uyguluyorlardı (H. İ. Hasan, en-Nuzumu'l-İslâmiyye, Kahire, trsz.,s. 227 vd.; Câbirî, a.g.e., s. 505).
Dünyevileşmiş siyasetin mezalimi, halka sadece huzursuzluk, anarşi ve yoksulluk olarak dokunmaz; vergi ve zam olarak da halkı yakar. Nitekim Emevi siyaseti, Yemen bölgesine normal haraca ek olarak hukuk-dışı ikinci bir haraç vergisi daha eklemiş; bu haraç mezalimi, Ömer b. Abdülazîz tarafından kaldırılmıştır. Ömer'den sonra işbaşına geçen Yezid b. Abdülmelik, tekrar çift haraç sistemine dönüş yapmış, hatta ilgili görevliye "Sen, kaldırılmış olan bu ek vergiyi tekrar al, hem de zayıf ve düşkün olan kimselerden bile al?" talimatı vermiştir (İbnu'l-Esîr, el-Kamil, V/68).
Amerika'nın BOP projesinde Ehl-i Sünnet misyonu üstlenmiş ve aklı kapitalizme tutulmuş İslamcı siyaset, maalesef bu gelenekten geliyor, bu geleneği yaşatıyor. Dünyevileşmiş siyaset fert ve toplumların dünyasını da, ahiretini de mahvediyor. Görene? Köre ne!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019