Dış politikada, söylemden ziyade eylemle konuşulur. Eyleme dönüşmeyen söylemlerin hiçbir etkisi olmaz. O söylemlerin iç politikaya yönelik olduğuna hükmedilir ve dolayısıyla ciddiye alınmazlar.
AB, Türkiye ile üyelik müzakerelerini dondurma kararı aldı. Hükümetimizin tepkisi söylemden öteye geçmedi. AB'ye hamaset dolu söylemlerle sürekli saldırıldı. Söylemler kulağa hoş geliyor, gönüllere su serpiyor, ama hepsi o kadar.
Böylesi durumlarda mutlaka eyleme geçmek gerekir. Peki, Türkiye neler yapmalıydı? İlk iş olarak, AB Bakanlığı kaldırılabilirdi. Ardından üye olmadan imzaladığımız Gümrük Birliği Anlaşması askıya alınabilirdi.
Dahası, AB'ye üye olmak için uyum yasaları çerçevesinde çıkardığımız tüm yasalar tekrar gözden geçirilebilirdi. Meselâ dini, milli ve ahlâki değerlerimize ters düşen, domuz etinin kasaplık et statüsüne alınıp serbestçe satılması ve zina yasası derhal iptal edilebilirdi.
Maalesef bunların hiçbiri yapılmadı, yapılma niyeti de ortaya konulmadı. Varsa yoksa bir söylem, daha doğrusu bir kuru gürültü çıkarıldı. Hâlbuki bırakınız politikayı, sosyal hayatta bile insanlar söylemleriyle değil, eylemleriyle değerlendirilirler.
AB'nin üyelik müzakerelerini dondurma kararına karşı, Cumhurbaşkanı Erdoğan, alternatif olarak Şanghay İşbirliği Örgütü'ne üye olmayı gündeme getirdi. Bu, tam bir Tanzimat anlayışıdır. Tanzimatçılar, kendi başına buyruk, bağımsız bir dış politika izlemeyi asla düşünememişlerdi. Onlar, emperyalist devletlerden her hangi birine yaslanarak, bir denge sağlamayı tercih etmişlerdi.
Osmanlı Devleti'nin başına ne gelmişse, işte bu Tanzimatçıların dış politikada kurdukları yanlış ittifaklardan gelmiştir. Onların içler acısı halini Parvus şöyle anlatır: "Ne yazık ki, emperyalist devletleri tanımamakta ve kendi cellâtlarına canlarını teslim etmeyi düşünebilmektedirler."
Aslında Türkiye'nin, bu tarihi hatadan ders alması ve yanlış ittifaklar peşinde koşmaması, kendi dini ve milli değerlerini paylaşan toplumlarla ittifaklar kurulmasına öncülük etmesi gerekir. Bilindiği üzere bu toplumlar, İslâm toplumlarıdır.
Türkiye, geçmişte İslâm dünyasının lideriydi, yine aynı rolü oynayabilir ve dünya tarihini tekrar değiştirebilir. Bunun gerçekleşebilmesi için, İslâm ülkelerinin dış politikalarının temeli, İslâm kardeşliğine dayandırılmalıdır. Böyle davranılsaydı, Suriye'de yaşanan acıların hiçbiri yaşanmayabilirdi.
İş işten geçmiş sayılmaz, bölgesel güç olan Türkiye ve İran, bu temel üzerinde işbirliği yaparlarsa, Irak ve Suriye'de akan kanı durdurabilirler. İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu ile görüştükten sonra şöyle bir açıklamada bulundu: "Büyük bölgesel güçler olarak birlikte hareket edebilirsek, Irak ve Suriye'deki sorunlar da dış güçlere gerek kalmadan çözüme kavuşturulabilir."
İlginçtir, ABD eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright de aynı görüşü seslendiriyor. Diyor ki: "Ortadoğu'daki sorunları dışarıdan bir gücün çözmesi mümkün değil; ancak bölge kendi içinde çözebilir." Tespit doğru, eksik olan bölge liderlerinin kendi güçlerine güvenmemeleri ve söylemden bir türlü eyleme geçememeleridir.
AB, Türkiye ile üyelik müzakerelerini dondurma kararı aldı. Hükümetimizin tepkisi söylemden öteye geçmedi. AB'ye hamaset dolu söylemlerle sürekli saldırıldı. Söylemler kulağa hoş geliyor, gönüllere su serpiyor, ama hepsi o kadar.
Böylesi durumlarda mutlaka eyleme geçmek gerekir. Peki, Türkiye neler yapmalıydı? İlk iş olarak, AB Bakanlığı kaldırılabilirdi. Ardından üye olmadan imzaladığımız Gümrük Birliği Anlaşması askıya alınabilirdi.
Dahası, AB'ye üye olmak için uyum yasaları çerçevesinde çıkardığımız tüm yasalar tekrar gözden geçirilebilirdi. Meselâ dini, milli ve ahlâki değerlerimize ters düşen, domuz etinin kasaplık et statüsüne alınıp serbestçe satılması ve zina yasası derhal iptal edilebilirdi.
Maalesef bunların hiçbiri yapılmadı, yapılma niyeti de ortaya konulmadı. Varsa yoksa bir söylem, daha doğrusu bir kuru gürültü çıkarıldı. Hâlbuki bırakınız politikayı, sosyal hayatta bile insanlar söylemleriyle değil, eylemleriyle değerlendirilirler.
AB'nin üyelik müzakerelerini dondurma kararına karşı, Cumhurbaşkanı Erdoğan, alternatif olarak Şanghay İşbirliği Örgütü'ne üye olmayı gündeme getirdi. Bu, tam bir Tanzimat anlayışıdır. Tanzimatçılar, kendi başına buyruk, bağımsız bir dış politika izlemeyi asla düşünememişlerdi. Onlar, emperyalist devletlerden her hangi birine yaslanarak, bir denge sağlamayı tercih etmişlerdi.
Osmanlı Devleti'nin başına ne gelmişse, işte bu Tanzimatçıların dış politikada kurdukları yanlış ittifaklardan gelmiştir. Onların içler acısı halini Parvus şöyle anlatır: "Ne yazık ki, emperyalist devletleri tanımamakta ve kendi cellâtlarına canlarını teslim etmeyi düşünebilmektedirler."
Aslında Türkiye'nin, bu tarihi hatadan ders alması ve yanlış ittifaklar peşinde koşmaması, kendi dini ve milli değerlerini paylaşan toplumlarla ittifaklar kurulmasına öncülük etmesi gerekir. Bilindiği üzere bu toplumlar, İslâm toplumlarıdır.
Türkiye, geçmişte İslâm dünyasının lideriydi, yine aynı rolü oynayabilir ve dünya tarihini tekrar değiştirebilir. Bunun gerçekleşebilmesi için, İslâm ülkelerinin dış politikalarının temeli, İslâm kardeşliğine dayandırılmalıdır. Böyle davranılsaydı, Suriye'de yaşanan acıların hiçbiri yaşanmayabilirdi.
İş işten geçmiş sayılmaz, bölgesel güç olan Türkiye ve İran, bu temel üzerinde işbirliği yaparlarsa, Irak ve Suriye'de akan kanı durdurabilirler. İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu ile görüştükten sonra şöyle bir açıklamada bulundu: "Büyük bölgesel güçler olarak birlikte hareket edebilirsek, Irak ve Suriye'deki sorunlar da dış güçlere gerek kalmadan çözüme kavuşturulabilir."
İlginçtir, ABD eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright de aynı görüşü seslendiriyor. Diyor ki: "Ortadoğu'daki sorunları dışarıdan bir gücün çözmesi mümkün değil; ancak bölge kendi içinde çözebilir." Tespit doğru, eksik olan bölge liderlerinin kendi güçlerine güvenmemeleri ve söylemden bir türlü eyleme geçememeleridir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018