Bazı şeyleri akıl yolu ile bulamıyoruz. Zengin bir Türkçeye sahip olmanıza rağmen diliniz ile özgürce anlatamıyoruz. Kısa cümleler kurarak yazı ile izah edemiyoruz…
Yazdığınız, söylediğiniz şeyleri sürekli tekrar etmenize rağmen karşınızdakiler bunu anlamıyor veya anlamamazlıktan geliyor…
Uyarılarınız gerçekleştiğinde bile; yanlışlarından ve yaptıklarından vazgeçmiyorlar. Yapabileceğiniz tek şey nasıl bir akıl tutulması içinde olduklarını düşünmekten ibaret diyorsunuz.
Bizim için doğru olan değerlerin; bizi yönetenler için yanlış olması, ya da biz kral çıplak dedikçe dışlanmanız, görmezden-duymazdan gelinmeniz bundandır.
İtiraz veya önerilerinizde siyasi bir düşünce tarzına sahip olabilirsiniz. Ancak insanları ayrıştırmıyorsanız, yazı ve sözlerinizde herhangi bir din veya mezhep ayrımcılığı yapmıyorsanız, etnik bir kimliği, ön plana çıkarmıyorsanız söylemlerinizde ve yazılarınızda belirttikleriniz sizin yanlış düşündüğünüz anlamına gelmez.
Çok şükür aklımızın kabul etmediği bir sürü yasağa, cezaya ve olaya bu dönemde şahit olduk. Bunu da insani eğitimin bir parçası olarak kabullendik.
Savaşta bile düğmelere basarak insanları öldürmenin mantığını henüz çözememiş iken; aramıza sızan hainlerin gözdağı vermek için polis evini basmalarına, devletin kurumlarında çalışan ve bana göre normal bir akıl süzgecinden geçirilmiş, sınavla devlete alınmış kişilerin bir eğlence merkezindeki müzisyene saldırıp öldürmelerine anlam veremiyorum. Ne sebeple olursa olsun görevi hizmet, halkı korumak veya becerisi ile eğlendirmeye çalışan insanları öldürmeye çalışmanın mantığını hiç anlayamıyorum.
***
Eğitimin genel felsefesi yanlış davranışları düzeltmek; bireye doğru davranış biçimlerini kazandırmak, insani düşünceyi yaygınlaştırmak, sevgiyi aşılamak, birbirine saygılı ve toplumsal kurallar içerisinde yaşamayı kabullenmek için düzenlenmiş bir yolculuktur.
Kurbağanın kan dolaşımı bizi ilgilendirmeyebilir. Ancak fütursuzca kan dökenlerin damarlarındaki kanın ne kanı olduğu maalesef hepimizi ilgilendiriyor ve bundan sonuç çıkarıp yeni ayrıştırmalara sebep oluyor.
Türk İnsanı katiller, soyguncular, yalancılar, hırsızlar, savaş ve kaos yaratma manyakları, kısacası akıl hastaları ile aynı havayı solumak, onlarla birlikte yaşamak zorunda değildir. Bunların son yıllarda çoğalmış olması ciddi tedbirler alınmasını ve tedavi merkezlerinin kurulmasını gerektiriyor.
Bu ülkede yaşayan herkes özgür olmayı, mutlu olmayı, huzur ve barış içinde yaşamayı, çocuklarına da böyle bir vatan parçası bırakmak için savaşmış, Atatürk ilke ve inkılaplarını benimsemiş; çocuklarından emanet aldığı bu coğrafyada örnek insanların yaşadığı bir toplum olarak tanınmış, çağdaş medeniyetin sağladığı kolaylıklardan yararlanmayı düstur edinmiş bir topluluktur.
Türkiye her zaman halkın rahat yaşamasını ve mutlu olmasını hedefleyen, modern ve çağdaş olmayı arzulayan; sevgi ağları ile örülmüş, her bireyin geleceğe güvenle bakmasını, başarıları ile gurur duyacağı nesiller yetiştirmesini hedeflemiş bireyler olması için çalışan insanların ülkesi olmuştur.
Cumhuriyetin kurulması ile birlikte kısa sürede yapılanlar bunun göstergesidir. Önderliğin, azmin, kararlılığın ve fedakârlığın, çalışkanlığın ispatıdır.
***
Sonradan sonraya bozulan düzen ve ahlak; kötü örnek ve kolay yaşam pompalamaları insanları yoldan çıkartmış, kolay yoldan para kazanma hırsını yaygınlaştırmış, bütün toplumlarda olduğu gibi bizi de bir kanser gibi sarmıştır.
Kapısını kilitlemeyen bir topluluk iken; kapı çengeline asılan bir paket bulaşık deterjanının bile çalındığı, ayakkabıların içeri alındığı, yatarken kapının kitlendiği, apartman girişlerine demir kapıların yaptırıldığı, evlerin bahçe duvarları ve parmaklıklar ile çevrildiği, arabaların sokağa değil de kontrollü otoparklara bırakıldığı, servet düşmanlığının arttığı bir ülke haline nasıl geldiğimizi sorgulamamız gerekir.
Bazı şeylerin ne yazık ki izahı yok… Yaşanan olayların ise dillendirilen mizahı çok…
***
BTP Genel Başkanı Sayın Hüseyin Baş ve arkadaşları büyük bir sabır ve metanetle gittikleri her yerde, yaptığı her konuşmada günlük olaylardan örnekler veriyor. Üstlendiği çevresini aydınlatma misyonunu yerine getirmeye çalışıyor. Ne büyük bir çaba? Ne zor bir iş? Ne kadar büyük bir özveri? Yaşamayan ve yapmayan bilmez.
Bir yanda körün körü kişilere filin nasıl bir hayvan olduğunu anlatmaya çalışacaksınız, bir yandan da sağırlaşmış kulaklara doğruları duyurmaya, aklın emrettiği yolları göstermeye uğraşacaksınız.
Türkiye'nin hali tam bir komedi. Sarf ettiğiniz her sözün yazdığınız her satır yazının bir bedeli var…
İnanın bana; Metin Akpınar, Zeki Alasya, Levent Kırca gibi dünün mizah sanatçılarının ve Aziz Nesin, Muzaffer İzgü, Ferhan Şensoy gibi çok bilinen hikâye yazarlarının, Gırgır dergisini yaratan Oğuz Aral ve arkadaşlarının dün olduğu gibi bugün de Türk siyasi hayatına renk katmaya devam ettikleri, gerçekleri dile getirerek halkın ve hakkın sesi olduklarını düşünüyorum.
Sayfalarını karıştırdığımız o eski dergi ve kitaplar; sanki dünü değil de, bugünü anlatıyor…
Bazı şeyleri izah edemesek de, mizahı yapılmaya devam ediyor.
- Bir 23 Nisan yazısı… / 23.04.2025
- Zalimler unutulur, mazlumlar anılır… / 18.04.2025
- Dost… / 15.04.2025
- Çöp dağları… / 11.04.2025
- Maaşının hırsızı… / 07.04.2025
- Rekabet ve geleceğin partisi olmak… / 05.04.2025
- İlahi adalet… / 04.04.2025
- Sahne… / 02.04.2025
- Sessizlik… / 01.04.2025