Lafını yedirme

Biraz dikkat edilirse görülecektir ki, dost diye ayaklarına kapandığınız, bilhassa stratejik müttefik olarak devamlı millete sunduğunuz ABD, bu milletle resmen alay etmekte, her olayı o olayın aktörlerine sözlerini yutturarak halletmektedir. Birkaç örnek verelim. Şimdiki Başbakanımız Siirt'te okuduğu şiirden dolayı mahkum olmuş ve seçimlere girememişti. Seçime katılmayan yani reylerini vermeyen milyonlarca insan varken, sadece 35 sandık göz önüne alınarak Siirt seçimlerinin iptali "seçime girme hakkını kısıtlayan adalete karşı ben istediğimi yaparım" diyen dış kaynakların bir gösterisi idi. Buyurun demokrasiye, adalete. Demokrasinin aslında ne olduğu ortaya çıktı.   ABD askerlerinin Türkiye'de kalmalarını, ellerini kollarını sallaya sallaya Irak'a kuzeyden girmesini reddeden Meclis kararının ardından, ABD askerleri hiçbir şey olmamışçasına, tek bir imza ile, daha da rahat  havadan, denizden, dolayısıyla karadan geçip bu iktidar sayesinde din kardeşlerimizi, komşumuzu, perişan ettiler. İncirlik dahil, en azından 7 bilinen hava alanı, 7 liman, ABD'nin kullanımına, Meclis'ten izinsiz olarak vermiştir. ATATÜRK ile çizdiğimiz kırmızı çizgileri, aciz iktidarlara sildirmişlerdir. Kuzey Irak'ta bağımsız yeni bir devlete müsaade etmem diyenler, şimdi oradan gelen Peşmergelerin liderlerini kırmızı halılar sererek karşılamak durumunda kalmışlardır. 17 Aralık 2004 müzakeresi için verilen tavizler, Kıbrıs'ı vermektir diyen BTP kadrolarının, her türlü uyarılarına kılı bile kıpırdamayan iktidar, şu anda Rumları tanıma hazırlığındadır. Her ne kadar tanımam diyorsa da tanımış olacağı BTP ve Genel Başkanı'nca defalarca ihtar edilmiştir. ABD ve çömezi AB, bu konuda da itiraz edenlere sözlerini yutturacaklardır. En son görünüm de budur. Kuzey Irak'ta Türkmenleri katleden ABD Peşmerge işbirliğine karşı, resmi ağızlardan en ufak bir kınama, tenkit, olmadığı gibi, ABD'nin terör operasyonu olarak masum Türkmenleri katletmesine, yurtlarından çıkartıp yerlerine peşmergeleri yerleştirmesine, sessiz kalarak destek verilmiştir. "Sükut ikrardandır" atasözü doğrudur. Malum medya da sessiz kalmış, büyük patronlarının emri ile sansür uygulamışlardır. Kızılay ekibinin sağ salim dönebilmesi Allah'ın (C.C) bir lütfudur. Pek yakında korumasız kardeşlerimizin başına PKK ve peşmergeler, kargalar gibi çullanırsa, bunun sorumlusu bellidir. Teröristleri, tekrardan hortlatarak, ülkemize saldırtıp, bize göz dağı verenlere bu iktidarın yapacağı hiçbir şey yoktur. ABD bu teröristleri bu iktidara kesinlikle affettirecek ve bu milleti daha büyük dertlere düşürecektir. Tarihin hiçbir devrinde Türkler bu derece zavallı ve aciz bir duruma düşmemiştir. Ege'de durum farklı olmayacaktır. Sonucu malum Lahey Adalet Divanı'na gidilmesi istenecek ve iş Yunanın istediği gibi halledilecektir. İktidarın bahanesi hazır, bizim suçumuz yok, daha önceki hükümetler bu kararları aldılar diyeceklerdir. Şimdiden söylüyorum. İktidarların görevi milli menfaatleri korumak, yanlışları ortadan kaldırmaktır. Enkaz aldık, borçlar zaten çoktu, gibi mazeretler geçersizdir. Kendine güvenin yoksa iktidarda ne işin var.     Kubbeleri kalkan, minareleri süngü yapanlar, 3 sene içinde kubbeleri yerle bir ettiler, minarelere de kılıf geçirdiler. Cami sayısını 70 binden 35 bine indirme projelerini büyük oranda tamamlayarak, hiç olmayan kilise evlerinin sayısını, 4 ay önceki rakamla 38 bine çıkardılar. Bu rakamı bizzat Dışişleri Bakanı sayın Abdullah Gül televizyonda "daha ne istiyorlar 38 bin kilise evi açtık" diyerek verdi. Ve gene bu ekibe, yani halkın dindar diye başa getirdiği ekibe, "bizim baş örtüsü gibi bir problemimiz yoktur" sözünü söyleterek, ey Müslüman Türkler! ABD ne derse o olur  kavramını, Türk Milletinin önüne koydular. Kuranı Kerim'deki bazı ayetleri kullanmamamızı istediler. Ve bunu diyanetimiz vasıtası ile ve bu iktidarın desteği ve, Dinlerarası diyalog yolu ile gerçekleştirmeye başladılar. Örneğin: Amerikan Büyükelçisi'nin isteği, Diyanetin direktifi, tüm müftülere verilen tavsiyeler sonucu, bazı şehirlerdeki camilerde hutbe sonunda okunan "ALLAH KATINDA TEK DİN İSLAMDIR" mealindeki ayet okunmamaktadır. Ordumuz, ordumuz diyorsunuz, başına çuval geçireyim de bakın sahip çıkacak bir siyasi gücünüz var mı? dediler. Askerimize çuval geçirdiler. Herkesçe malum bununla, siyasi desteğe sahip olmayan ordu yok gibidir, demeye getirdiler. Türkmenlere de yapılan son zülüm, onların da arkalarında Anavatanın olmadığını, oturdukları yerde uslu olmalarını, onlara düşenle yetinmelerini hatırlatmaktı. Dikkat edilirse, 3 Ekim görüşmelerinden önce, sözde Ermeni soykırımını kabul ettirdiler. Bunun nedeni: Yetkili ağızların 3 Ekim için ilave şartlar kabul edemeyiz, şöyle yaparız, böyle yaparız diyerek, millete her zamanki gibi poz atmalarıdır. Alın size ön şart, demeden önce, Ön şartı doğrudan, bunu söyleyenlere koydurdular. Şöyle ki, birinci merhalede, kendi ülkemizde, bu sözde soykırımı, gene sözde ilim adamları ve onlar kadar sözde iktidar, ve sözde olduğu kadar da gözde basın vasıtası ile tüm dünyaya, soykırım olarak ilan ettiler. İktidar bunu ilan edince de AB dünden bunu bekliyordu. Her şey senaryoya uygun ve zamanlama hatasız yapılmıştır. İktidarın rolü, Müzakerelere devam etmektir. ve AB bunu kesin olarak sağlayacaktır. Siz tantanaya aldırmayın. Çünkü bu danışıklı dövüşün neticesi, Kıbrıs Rumunun adanın tek hakimi olarak  tanınması ve sözde soykırımım, sözdeliğinin yok edilmesi olacaktır. İktidarın başındakilerin attıkları havalar, milleti kandırmaktır. Önemli noktalar gözden uzak tutularak, müzakerenin devamı sanki en önemli merhale olarak gösterilmektedir. Avrupa parlamentosu önemsiz gösterilip, AP'nin kararlarına rağmen müzakerelerin yapılması ise bir zafer olarak ilan edilmektedir. Halbuki AP'nin kararları resmen, AB'nin kararlarının daima esasını teşkil etmektedir. Yani bu kararları yok kabul edemezsiniz. AP kararlarını esas alıp müzakereleri kabul veya ret ederseniz doğru davranış olacaktır. Ama en doğrusu AB ye hayır, IMF ye güle, güle demek, Kıymetli dostunuza, hak ettiği dostluğu göstermektir.