Milletlerin 'milli bir hedefi' ve ona ulaşmak için 'milli bir programı' olmalıdır. Milli hedefi olmayan milletler, ister istemez başkalarının projelerinde rol alırlar. Bu, sosyal bir kuraldır. Milli hedef ve milli program gerekli, ancak yeterli değildir. Aynı hedefe sahip milletlerle işbirliği ve ittifak da şarttır. İslâm toplumları, bu tarihi ve sosyolojik gerçeği uzun yıllardır unuttular. Osmanlı'nın yıkılışıyla paramparça oldular, farklı bloklara ve kamplara bölündüler. İslâm ülkeleri, kendi içerisinde bile birlik sağlayamadılar. Bilerek veya bilmeyerek içte ve dışta başkalarının hesabına çatıştılar ve halen de çatışıyorlar.Maalesef Türkiye de aynı hal üzeredir, bir türlü iç çatışmalardan yakasını kurtaramamıştır. Son günlerde patlak veren 'iktidar' ve 'cemaat' çatışması da, söz konusu çatışmaların değişik bir tezahürüdür. Bu tür çatışmaların kazananı senaryoyu yazanlar, kaybedeni de senaryoda rol alanlar ve sonuçta millet olur. Çatışanların amacı ne olursa olsun, böylesi çatışmalar, millete zarar, yabancılara fayda sağlar.Millete zararı kesin olan bu çatışmalarda millet ne yapmalıdır? Millet, çatışan taraflara hukuk ve demokratik kurallar çerçevesinde karşı çıkmalı ve hesap sormalıdır. İktidar ve cemaat bugüne kadar işbirliği yaptılar, devlete ve millete birçok zarar verdiler. Ne olduysa oldu, birbirine düştüler, ölüm kalım savaşına tutuştular. Acımasız, ölçüsüz ve kuralsız bir şekilde çatışarak, yine en büyük zararı millete ve devlete veriyorlar. Bu durumda milletin sessiz kalması, görevini yapmaması demektir. Çünkü görev millete düşmüştür. Millet, iktidar ve cemaate şöyle demelidir: " Yıllarca işbirliği yaparak millete, devlete ve vatana birçok zarar verdiniz. Şimdi çatışarak toprağımızda gözü olanların ekmeğine yağ sürüyorsunuz. Yolsuzlukla suçlananlar yolsuzluğun, paralel devlet kuranlar da onun hesabını mutlaka vermelidir." Bunu millet, vekilleri vasıtasıyla yapmalıdır. Bir başka deyişle, yürütme ve yargının çatışmasına yasama ilgisiz kalmamalı, işe el koymalıdır. Aksi halde yasama görevini yapmamış olur. Millet yasamayı bu görevi yapmaya zorlamalıdır. Demokrasi tarihimizde böyle bir çatışma hiç yaşanmamıştır. Devletin kurumlarının birbiriyle çatışması, devletin varlığını zaafa uğratır, milleti güvensizliğe sevk eder. Devlet, hukuktan güç alan ve birbiriyle uyumlu çalışan kurumlarla varlığını sürdürür. Hukuk intikam aracı olarak kullanılırsa, kurumların görev ve yetkileri karışırsa devlet, devlet olma vasfını yitirir. Dolayısıyla adaleti gerçekleştirme imkânı ortadan kalkar. Bu da devletin yıkılmasıyla sonuçlanan bir süreci başlatır. Devletin düzeninin bozulmasının ve yıkılmasının nedenlerini araştıran tarihçilerin vardıkları ortak kanaat şudur: Devletin düzeni rüşvetle bozulur, rüşvet beraberinde adaletsizliği getirir ve yaygınlaştırır. Sonuçta devletin yıkılması mukadder olur. Meselâ Koçi Bey, bu kanaati paylaşanlardan biridir. Ona göre devletin düzeninin bozulmasının baş suçlusu rüşvettir. Ne yazık ki Türkiye, sözünü ettiğimiz tehlikeli yola zorla sokulmuş durumdadır. Rüşvet, yolsuzluk ve adaletsizlik tartışmalarıyla ülkemiz çalkalanıyor. Çözüm sunması ve yol göstermesi gereken ilim adamları bile günlük politikanın girdabında boğuluyor. Hâlbuki sadece ilim adamları değil, yeri geldiğinde politikacılar da günlük politikadan sıyrılmalı, olaylara devletin bekası açısından bakmalıdır. Tüm bu olumsuz gelişmeler, ülkemizi tarihte eşi ve emsali az görülen bir ümitsizlik ve güvensizlik içerisine sürüklemiştir. Bundan kurtulmak, birlik ve beraberliğimizi yeniden sağlamak için herkes görev aşkıyla bir şeyler yapmalı, elini taşın altına sokmalıdır.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018