Önem sırasına göre elbette birçok meselemiz vardır. Bunlar siyasidir, ekonomiktir, kültüreldir diye arda arda sıralarız. Ve hiç süphesiz de doğrudur. Ancak bu yazımızda aynı konulara farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Kimbilir belki de bu yaklaşım diğer konuların anlaşılmasına da temel teşkil edebilir. So yüzyılda ve bilhassa son çeyrek asırda acaba tartışmadığımız, ele almadığımız, enine boyuna irdelemediğimiz, hatta cılkını çıkarmadığımız bir konu var mıdır? Mesela başta laiklik, din, rijem, sistem, demokrasi ve bunlarla ilgili uygulamalar, istekler, yasaklar... Hep tartışarak bugünlere gelmedik mi? Ve malesef konuştuğumuzun, tartıştığımızın binde biri kadar dahi yol alabildik mi? Bilakis her geçen gün tartışmaların dozu arttı ve yeni taraflar oluşmaya başladı... Neticede dünün kol kola gezen, sırt sırta veren, lokmasına varıncaya kadar paylaşan toplumu bugün ne hale getirdiğimiz de otada...Kimi devlet adına, kimi millet adına politika ürettiğini idda edenlerin bugün birbirinin yakasına yapışması tesadüf olmadığı gibi, öyle basit ve sıradan bir olay da değildir. Bunun da elbet bir çok sebebi vardır. Hatta bunları içerde ve dışarda aramak da mümkündür ve doğrudur. Niyeti ve maksadı problemli olanları bir kenara bırakarak asıl meselemize gelmek gerekirse... Bilhassa bahsi geçen zaman içerisinde yaşanan ve toplumumuzu geren ve tehdit eden olayların temelinde milleti tanımamak problemi yatmaktadır. Milleti, onun tarihini, coğrafyasını, medeniyetini, onu millet yapan ve yaşatan inancını, kültürünü, örfünü, ananesini, adet ve geleneklerini bilmeden, anlamadan, onun sevincini, tasasını yüreğinde hissetmeden de tanımak asla mümkün değildir. Bu sosyoloji olarak da mümkün değildir, hukuki olarak ta mümkün değildir. O halde millet adına yürütme, yasama ve yargı görevi yapanların önce milleti tanıması gerekmez mi?Tanımadığın, bilmediğin hatta beğenmediğin bir millet adına yürütme, yasama ve yargı yapacaksın ve bu da millet iradesinin temsili ve tecellisi olacak... Böyle bir şey mümkün mü? Millete rağmen yapılan bu uygulamalar tarafların kendi ideolojilerinin millete dayatılmasından başka bir şey değildir. Kavgalarda milletin yer almaması bunun en bariz delilidir. Millet neye inanır, nasıl düşünür, neye sevinir, neye üzülür, dostu kim, düşmanı kim, köylüsü, kasabalısı, şehirlisi nasıl yaşar, beklentileri ve endişeleri nelerdir? Yasama, yürütme ve yargı erkini elinde bulunduranların milletin bu özellikleri ile ne kadar benzer yanı vardır? Bunları hiç düşündünüz mü?Bugün yürürlükte olan seçim ve atama yasalarına dayanarak hiç kimse kendisini seçilmiş veya atanmış diye haklı görmesin. Herkes önce milleti tanımaya bir kara versin. Sonrada milletin iradesinin temsili ve tecellisi için gereken düzenlemeler yapılsın. O zaman devlet ve millet ayrımı yapmadan biribirinizi severek ve gece gündüz çalışıp hizmet etmekten birbirinizin yakasını tutmaya vakit bulabilecek misiniz?
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010