Dünkü yazımızda milli eğitimin birinci hedefinin Türk gençlerine tarihine medeniyetine uygun bir Türk kimliği kazandırmak olduğunu belirttik. Bugün milli eğitim nasıl olmalıdır konusuna devam ediyoruz.
İkinci olarak, milli eğitim gençliğe bilgi, tecrübe ve kabiliyet kazandırmalıdır.
Bilgi tamamen ezbere dayalı değil, uygulamalı ve pratik olmalıdır, tecrübeye ve kabiliyete dönüşmelidir. Bugünkü eğitim sistemi, öğrencilerin sürekli olarak sınavlara hazırlık yapması şeklindedir. Sınavlar, bilgi, tecrübe ve kabiliyet için bir vasıta olması gerekirken, maalesef milli eğitimin temel hedefi haline gelmiştir.
Öğrenciler sınavdan sınava koşuyor
Siyasi irade ne zaman milli eğitimde bir değişikliğe gideceğini söylese bu hep sınav sistemlerinde değişiklik olarak zuhur etmiştir. Halbuki eğitimin içi boştur ve bu konuda hiçbir iyileşme yapılmamaktadır. Örneğin makine mühendisi olacak bir genç, ilkokulda, ortaokulda, lisede ve de üniversitede bırakın torna makinesine dokunmayı, tornavidaya dahi dokunamamaktadır. Kendi özel çabası olanlar müstesna…
Eğitim sistemimiz eğitmeye, öğretmeye değil, eğitemediğimiz, öğretemediğimiz gençlerimizi sürekli sınava tabi tutmaya dayalı hale gelmiştir.
Eğitimi pratik hale getirmek, bilgiyi tecrübeye ve kabiliyete dönüştürmek, laboratuarları geliştirmek ister, gençlerin pratiklik kazanacağı deneyleri artırmak ister, bunlar imkan ve bütçe gerektirir. Ve üç kuruşun hesabını yapan, milli eğitimi bir yük gören, milli eğitimde kemer sıkmayı maharet gören bir siyasi iradenin bunları gerçekleştirebilmesi asla mümkün değildir.
Ve üçüncü olarak da milli eğitim gençlerimizi meslek sahibi yapmalıdır.
Bugün siyasi irade, “biz her gence iş bulmak zorunda değiliz” mantığıyla hareket etmektedir ve dolayısıyla gençlerin meslek sahibi olmasını kendi meselesi olarak görmemektedir. Peki, bu mesele kimin meselesi olmalıdır? Geleceğimizin teminatı olması gereken gençliğin meslek sahibi olması da siyasilerimizin meselesi değilse, o zaman siyasi iradenin meselesi nedir?
Milli eğitimde “saldım çayıra Mevlam kayıra” mantığı
Bir gencin hayata ve o hayatta ayakta kalmasını sağlayacak bir mesleğe sahip olması okuldan mezun olduktan sonra düşünülmesi gereken bir mevzu değildir. Ama maalesef mevcut sistemde genç “bir okuyayım da mezun olunca nasıl olsa bir iş bulurum” deme durumunda bırakılıyor. Gencin olumsuz ekonomik şartlar sebebiyle geleceğe dair hiçbir umudu bulunmuyor.
Halbuki mesleki eğitim, temel eğitimden hemen sonra başlaması gereken ve gençlerin kabiliyetlerine göre şekillenmesi gereken bir eğitimdir. Gerek lisede gerekse üniversitede gençler hangi branşlara yöneldiyse –ki bu kabiliyetlere göre belirlenmelidir- o sahada hem eğitim ve öğretimini tamamlamalıdır hem de öğrendiklerini pratik olarak uygulayabileceği ortamlarda bulunmalıdır.
Fakat siz gençleri ne kadar teorik ve de pratik eğitim verirseniz verin, ekonomik şartlar düzeltilip de gençlere iş ortamı oluşturulmadığı müddetçe yine de sağlıklı bir netice almak mümkün olmayacaktır.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın Sosyal Devlet-Milli Devlet tezi bir taraftan gençliğin eğitim ve öğretiminin önündeki maddi manevi bütün engelleri ortadan kaldırırken, Milli Ekonomi Modeli’nin tüketimi teşvik eden sosyal projeleriyle de üreticiye geniş pazar imkanları sunmaktadır. Üretimin canlanması kalifiye eleman ihtiyacının artması anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla eğitimli elemanlara ihtiyaç duyuldukça, milli eğitimin mesleki hedefi daha mantıklı bir zemine oturacaktır.
Yarın milli eğitim bahsine devam ediyoruz.
İkinci olarak, milli eğitim gençliğe bilgi, tecrübe ve kabiliyet kazandırmalıdır.
Bilgi tamamen ezbere dayalı değil, uygulamalı ve pratik olmalıdır, tecrübeye ve kabiliyete dönüşmelidir. Bugünkü eğitim sistemi, öğrencilerin sürekli olarak sınavlara hazırlık yapması şeklindedir. Sınavlar, bilgi, tecrübe ve kabiliyet için bir vasıta olması gerekirken, maalesef milli eğitimin temel hedefi haline gelmiştir.
Öğrenciler sınavdan sınava koşuyor
Siyasi irade ne zaman milli eğitimde bir değişikliğe gideceğini söylese bu hep sınav sistemlerinde değişiklik olarak zuhur etmiştir. Halbuki eğitimin içi boştur ve bu konuda hiçbir iyileşme yapılmamaktadır. Örneğin makine mühendisi olacak bir genç, ilkokulda, ortaokulda, lisede ve de üniversitede bırakın torna makinesine dokunmayı, tornavidaya dahi dokunamamaktadır. Kendi özel çabası olanlar müstesna…
Eğitim sistemimiz eğitmeye, öğretmeye değil, eğitemediğimiz, öğretemediğimiz gençlerimizi sürekli sınava tabi tutmaya dayalı hale gelmiştir.
Eğitimi pratik hale getirmek, bilgiyi tecrübeye ve kabiliyete dönüştürmek, laboratuarları geliştirmek ister, gençlerin pratiklik kazanacağı deneyleri artırmak ister, bunlar imkan ve bütçe gerektirir. Ve üç kuruşun hesabını yapan, milli eğitimi bir yük gören, milli eğitimde kemer sıkmayı maharet gören bir siyasi iradenin bunları gerçekleştirebilmesi asla mümkün değildir.
Ve üçüncü olarak da milli eğitim gençlerimizi meslek sahibi yapmalıdır.
Bugün siyasi irade, “biz her gence iş bulmak zorunda değiliz” mantığıyla hareket etmektedir ve dolayısıyla gençlerin meslek sahibi olmasını kendi meselesi olarak görmemektedir. Peki, bu mesele kimin meselesi olmalıdır? Geleceğimizin teminatı olması gereken gençliğin meslek sahibi olması da siyasilerimizin meselesi değilse, o zaman siyasi iradenin meselesi nedir?
Milli eğitimde “saldım çayıra Mevlam kayıra” mantığı
Bir gencin hayata ve o hayatta ayakta kalmasını sağlayacak bir mesleğe sahip olması okuldan mezun olduktan sonra düşünülmesi gereken bir mevzu değildir. Ama maalesef mevcut sistemde genç “bir okuyayım da mezun olunca nasıl olsa bir iş bulurum” deme durumunda bırakılıyor. Gencin olumsuz ekonomik şartlar sebebiyle geleceğe dair hiçbir umudu bulunmuyor.
Halbuki mesleki eğitim, temel eğitimden hemen sonra başlaması gereken ve gençlerin kabiliyetlerine göre şekillenmesi gereken bir eğitimdir. Gerek lisede gerekse üniversitede gençler hangi branşlara yöneldiyse –ki bu kabiliyetlere göre belirlenmelidir- o sahada hem eğitim ve öğretimini tamamlamalıdır hem de öğrendiklerini pratik olarak uygulayabileceği ortamlarda bulunmalıdır.
Fakat siz gençleri ne kadar teorik ve de pratik eğitim verirseniz verin, ekonomik şartlar düzeltilip de gençlere iş ortamı oluşturulmadığı müddetçe yine de sağlıklı bir netice almak mümkün olmayacaktır.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın Sosyal Devlet-Milli Devlet tezi bir taraftan gençliğin eğitim ve öğretiminin önündeki maddi manevi bütün engelleri ortadan kaldırırken, Milli Ekonomi Modeli’nin tüketimi teşvik eden sosyal projeleriyle de üreticiye geniş pazar imkanları sunmaktadır. Üretimin canlanması kalifiye eleman ihtiyacının artması anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla eğitimli elemanlara ihtiyaç duyuldukça, milli eğitimin mesleki hedefi daha mantıklı bir zemine oturacaktır.
Yarın milli eğitim bahsine devam ediyoruz.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Sandıktan ‘çözüm’ değil, ‘tepki’ çıktı / 02.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Sandıktan ‘çözüm’ değil, ‘tepki’ çıktı / 02.04.2024