3 Kasım seçimlerinde büyük umutlarla işbaşına getirilen AKP hükümeti, milletimize hayal kırıklığı yaşatmaya devam ediyor.Seçim öncesi 3 yıl sıkıntı, sonra da refah vadeden hükümet, 3 yıl gerçekten vaat ettiği gibi millete sıkıntı üzerine sıkıntı yaşattı, burası doğru, ama sonraki refah, pek tünelin ucunda gözükmüyor. Çünkü sıkıntının sebebi olan IMF ile 3 yıl daha stand-by imzalandı. Kemer sıkmaya devam.İşçi, memur, emekli ay sonunu getiremiyor. Masa başında hazırlanan enflasyon rakamlarıyla maaşları belirleniyor. Bu kesimin asli ihtiyaçları hesaba katılarak hesaplanan gerçek enflasyon rakamı yüzde 40'lar seviyesindeyken, yüzde 5'lik zamlar uygun görülüyor. Çiftçi, maliyetinde yüzde 35'lere varan artışlara rağmen, ürünleri maliyetinin altına verilen fiyatlar sebebiyle perişan vaziyette. Şimdilik bir üründen diğerine geçerek umudunu korumaya çalışıyor, ama diğer üründe de önü kapalı ve aynı sorunları yaşıyor.Çiftçi, uygulanan AB ve IMF politikalarıyla üretimden soğutuluyor, toprağını yabancılara rahatlıkla satması için zemin hazırlanıyor.Esnaf, vergilerin altında ezilmiş durumda. Azalan tüketimin etkisiyle mal satamıyor ve işyerini döndüremiyor, karnını doyuramıyor.Milletin cebinde para yok, tüketim durmadan azalıyor, üretim de azalıyor ve ekonomi dibe çökmüş durumda. Cari açıktaki hızlı artış gidişatın en açık göstergelerindendir. Ülkemizde devletin ekonomideki payı yüzde 26.6. Bu oranla en son sıralarda yer alırken, AB ülkelerinde ve ABD'de bu oran ortalama yüzde 35-40 civarında.Millete sıhhatli bir hizmet güçlü bir devlet anlayışından geçerken, bu rakamın bile fazlalığından bahsediliyor ve kar eden, katma değer üreten kamu kurumlarımız 3-5 kuruşa satılıyor.Borç aldı başını gitti. 220 milyar dolardan devralınan toplam borç bugün 400 milyar dolarlara dayandı. Borç borçla finanse ediliyor, faiz yükü aldı başını gidiyor, ülke topyekün bir hacze doğru, yani Sevr'e doğru sürükleniyor.2001 yılında 5 milyar dolar piyasadan para çekildi diye büyük kriz yaşadığımız ülkemizde bugün yabancılara ait sıcak para 40 milyar doların üzerinde. Bu büyük bir tehlikedir.Sistemin dalgalı kurda olması ve de kur fiyatlarını belirleyenin devlet ya da Türk piyasaları olmaması, yabancıların bu noktada istediklerini yapabilmeleri tehdidin boyutunu arttırmaktadır. Bunlar işin ekonomik boyutu.Ekonomiyle direk alakası olan siyasi, sosyal, kültürel ve diğer boyutları nasıl? Bu noktalarda da durum oldukça vahim.Kıbrıs konusunda ek protokole imza atıldı. Bir deklarasyon yayınlandı ama AB karşı bir deklarasyonla Türkiye'nin deklarasyonunu tamamen feshetti. Dolayısıyla Türkiye Güney Rum Kesimini adanın tek temsilcisi olarak resmen tanımış oldu.Irak'ta ABD'nin işgaline seyirci kalındı, hatta lojistik destek sağlandı. 150 bin masum sivilin katledilmesine müsaade edildi. Askerimizin başına çuval geçirildi, Samarra'da Türk kızlarına tecavüz edildi, Telafer'de yüzlerce masum sivil katledildi ve katliam devam ediyor, hala seyirci kalınmaya devam ediliyor. Türkmen kenti Kerkük elimizden çıktı, Telafer de çıkmak üzere. Kuzey Irak'ta ABD desteğiyle oluşturulan peşmerge federasyonuna göz yumuldu. Bu oluşum direk toprak bütünlüğümüzü tehdit ediyor.Ege'deki kırmızı çizgimiz olan "Casus Belli" yani savaş nedeni sayma tartışmaya açıldı.Patrikhane'nin ekümenik girişimlerine ve bu konuda attığı adımlara müsaade edildi. Hatta Papa ziyareti sürecine de çanak tutuluyor. Bu olayla hem patrikhane'ye ekümenik vasfı kazandırılacak, hem de Ayasofya'nın kilise olmasına adım atılacak.Dinlerarası Diyalog, Medeniyetler ittifakı gibi projelere destek verildi. 38 bin ev tipi kilisenin açılmasının önü açıldı, "Dinler Bahçesi" adı altında kilise ve Havra'lar açılıyor, 10 milyona yakın İncil dağıtıldı, misyonerler cirit atıyor, gençlerimiz Hıristiyanlaştırılıyor. "Kürt sorunu" ifadeleriyle ülke bir kaosun ve iç çatışmanın içine çekildi. Terör örgütünün siyasallaşmasına göz yumuldu. Terör yandaşları en yetkili ağızlardan cesaret bulunca her yeri birbirine kattılar. Dün bu sürece kapı aralayanların bugün birlik ve sağduyu mesajlarıyla kendilerini geri plana çektiklerini görüyoruz. Askerimizin ek önlemler talebi reddedildi ve ülkemizin tamamında bir güvenlik sorunu ortaya çıkarılmış oldu. Uluslar arası mahkemelerin kararlarının Türk mahkemelerininkinden üstün olduğu resmen kabul edilerek, yargı dün bizi işgal edenlerin inisiyatifine bırakıldı. 35 bin kişinin katili bir terörist başı için bile bağımsız bir karar veremeyecek noktaya geldik ve getirildik.Ermeni disporasının yurt dışında bile iftira atmasına müsaade etmememiz gerekirken, bu diasporanın avukatlığını yapanlara ülkemizin üniversitelerinde konuşma fırsatı veriyoruz ve de bunu hükümet olarak bizzat teklif ediyoruz.Maden arazilerimiz, verimli topraklarımız yabancılara peşkeş çekildi, hala bu satışlar el atından devam ediyor.Ve daha neler neler?Millet olarak bu yaşananlarda, ister bir oy vermek şeklinde olsun, ister farklı bir şekilde, eğer bir katkımız varsa, başımızı iki elimizin arasına alıp kendimize şu soruyu sormamız lazım: "Biz ne yanlış yaptık ki, böyle bir sürece alet olduk".Neyse, zararın neresinden dönersek kardır. Bu vatan hepimizin ve başka bir yerde hayat hakkımız yok. Vatanımıza, bayrağımıza, milli ve manevi bütün değerlerimize sahip çıkmalıyız.Uyanık olmalıyız. Yarım ekmek köfteye, miting meydanlarında sağa sola saçılan güllere bağlanan 20 milyon liralara, içinde erzak bulunan poşetlere kanmamalıyız. Çünkü bu aldıklarımız yüzlerce kat olarak bizden geri alınıyor. "Falancaya oy verdim, çünkü hemşerimdir", "akrabamdır", "Kaşı güzel", "Yüzü güzel" gibi hayali şeylere kapılmamalıyız. "Ahmet Bey, filancaya oy vereceksiniz ama, projesi var mı, bu projeleri hayata geçirecek bir kaynağı var mı?" diye sorulduğunda "Ne bileyim evladım, adam iyi birine benziyor" demeyelim.Böyle yapa yapa bize emanet edilen ülkemizin ne hale geldiğini görmüyor muyuz?Adam memura zam yapacak, bütçede artış yok. Peki bu zammı nereden finanse edeceksin? Bir kısım memur emekli ediliyor, dolayısıyla onlara olan ödenek azalıyor, onlardan artanla da diğerleri finanse ediliyor. Peki, böyle bir mantıkla nasıl sıhhatli bir toplum oluşturabilirsin?Bugün siyasette geldiğimiz nokta "dün dündür, bugün bugündür" anlayışının ürünüdür. Halbuki siyasette en önemli unsur istikrardır. Anlık politikalarla bir ülke yönetilmez.Ülkemizi emanet edeceğimiz idarecileri belirlerken, mutlaka proje ve kaynağını öğrenmeli ve sorgulamalıyız. Milli bir projesi olmayan bir liderin bu ülkenin problemlerini çözmesi asla mümkün değildir.Dün Atatürk zamanında milli bir modelle bütün borçlarımızı kapattık, bugün topyekün kalkınma neden olmasın? Zaman kaybetmemek lazım.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025
- Trump'ın memnuniyeti, Türkiye'nin mağduriyeti demektir / 07.05.2025
- ‘Bu saldırı, demokrasiye yapılmış bir saldırıdır’ / 06.05.2025
- Hedeflediğiniz, hayal ettiğiniz Suriye bu muydu? / 03.05.2025
- Depreme rağmen kentsel dönüşüm neden ilerlemiyor? / 01.05.2025
- 1 Mayıs: İşçi de mağdur, işsiz de… / 30.04.2025
- Silah bırakması beklenen PKK, 'özerklik kongresi' yaptı / 29.04.2025
- BTP'nin Karaman Kongresi engellendi: Demokrasiye darbe / 28.04.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025
- Trump'ın memnuniyeti, Türkiye'nin mağduriyeti demektir / 07.05.2025
- ‘Bu saldırı, demokrasiye yapılmış bir saldırıdır’ / 06.05.2025
- Hedeflediğiniz, hayal ettiğiniz Suriye bu muydu? / 03.05.2025
- Depreme rağmen kentsel dönüşüm neden ilerlemiyor? / 01.05.2025
- 1 Mayıs: İşçi de mağdur, işsiz de… / 30.04.2025
- Silah bırakması beklenen PKK, 'özerklik kongresi' yaptı / 29.04.2025
- BTP'nin Karaman Kongresi engellendi: Demokrasiye darbe / 28.04.2025