Prof. Dr. Haydar Baş Bey yazdığı eserler ve yaptığı hizmetlerle yıllardan beri birlik ve beraberlik için mücadele ederken, bunu hazmedemeyen birileri de yeni yeni taşeronlarla bu hayırlı hizmetin önünü kesmeye çalışıyor.
Ama onlar da biliyorlar ki güneş asla balçıkla sıvanmaz.
Malum sebeplerle hapse düşerek acınası bir hal içindeyken bile Ehl-i Beyt’e ve Ehl-i Beyt sevdalılarına dil uzatmaktan geri durmayan bu zatın kimlerin sözcülüğünü yaptığı anlaşılmaktadır.
Haçlı Batı dünyası yıllardan beri Şii ve Sünni dünyayı birbiriyle kapıştırmak istemektedir. Bir dönem küresel şer imparatorluğunun bayraktarlığını yapan İngilizler de bu hedefe kilitlenmişti, bugün bu mirası devralan ABD de buna odaklanmaktadır.
Batı dünyası Afganistan’ı, Irak’ı ve Libya’yı işgal etmiştir ama İslam dünyasını BOP kapsamında bölmek ve parçalamak isteyen Batı için bu yeterli değildir. Onlar bu işin nihayete ermesi için mezhepsel ve etnik temele dayalı bir çatışmanın çıkmasını arzulamaktadırlar.
1800’lü yıllarda İngilizler, gönderdikleri Humpher gibi ajanlar vasıtasıyla Şii-Sünni çatışması çıkarmak için çok uğraştılar ama bunda muvaffak olamadılar. Bunun üzerine fitne ateşini körüklemek amacıyla, kurallarını bizzat İngiliz Sömürgeler Bakanlığı’nın belirlediği Vahhabilik mezhebini kurdurdular.
Fakat Şii-Sünni çatışması hayalleri hiçbir zaman bitmedi ve BOP’un vurucu adımı olarak bunu belirlediler. Batı şu gerçeği çok iyi bilmektedir ve planlarını da ona göre yapmaktadır: İki devlet arasında olan bir çatışma, o iki ülke arasında sınırlı kalır, ama her İslam ülkesine yaygın bir şekilde yayılmış olan mezheplerin çatışması tüm İslam ülkelerini birbirine düşürür. Hatta ülkelerin kendi içinde çatışmasına neden olur.
İşte Batı, Türkiye’yi sürekli olarak Sünni dünyanın lideri olarak lanse ederek, Şii İran’a karşı kışkırtmasının ana nedeni de budur.
Bu kışkırtma faaliyeti dini, siyasi, askeri, ekonomik her yönden körüklenmektedir.
Türkiye’de medyatik hale getirilmiş bir takım sözde ilim adamları, hocalar çıkıp Şii dünyasının değerlerine hakaret etmektedir, Şiilere sapkın, din dışı demektedir.
İran’ın güvenlik bölgesinde olan ve müttefik olduğu Suriye’ye karşı Haçlı ile birlikte davranılmaktadır. İran’a ABD’nin ve İsrail’in talepleri iletilmektedir.
İran’ın, herhangi bir ABD saldırısına karşı en büyük kozu olan İsrail’i füzelerle vurma projesine, Malatya Kürecik’e ABD’nin füze kalkanı yerleştirilerek büyük darbe indirilmiştir.
Sırf ABD istiyor diye İran’dan petrol alımı yüzde 20 oranında azaltılmış, Batının İran’a uyguladığı bir takım ambargolara destek verilmiştir.
Bütün bu ABD ve Batı yanlı adımlara rağmen, İran Türkiye’ye karşı tavrını sertleştirmemiş ve sağduyulu davranmıştır.
İşte Batının “Şii-Sünni çatışmasını çıkararak İslam dünyasını tamamen parçalama” projesini nihayete erdirmeye çalıştığı bir dönemde Türkiye’den Sünni bir âlimin kalkıp Ehl-i Beyt Külliyatı ortaya koyması, Şii-Sünni kardeşliğini gündem etmesi, aradaki suni ayrılıkları ortadan kaldırmaya çalışması, bunun için sempozyumlar, geceler tertip etmesi gerçekten tarifi mümkün olmayan çok büyük hizmetlerdir.
Bu hizmetlerle bir taraftan Haçlının işgal projelerinin önü kesilirken, bir taraftan da tarihte üstü örtülen ve fitneye müsait olan konular da Allah’ın ve Resulü’nün muradına uygun olarak cevap bulmaktadır, yiğidin hakkı yiğide verilmektedir.
Bu hizmet tarihi bir hizmettir ve bu sebeple onun karşısında Haçlı’nın projesinde misyon edinmek de o kadar zelilliğin ifadesidir.
Ama onlar da biliyorlar ki güneş asla balçıkla sıvanmaz.
Malum sebeplerle hapse düşerek acınası bir hal içindeyken bile Ehl-i Beyt’e ve Ehl-i Beyt sevdalılarına dil uzatmaktan geri durmayan bu zatın kimlerin sözcülüğünü yaptığı anlaşılmaktadır.
Haçlı Batı dünyası yıllardan beri Şii ve Sünni dünyayı birbiriyle kapıştırmak istemektedir. Bir dönem küresel şer imparatorluğunun bayraktarlığını yapan İngilizler de bu hedefe kilitlenmişti, bugün bu mirası devralan ABD de buna odaklanmaktadır.
Batı dünyası Afganistan’ı, Irak’ı ve Libya’yı işgal etmiştir ama İslam dünyasını BOP kapsamında bölmek ve parçalamak isteyen Batı için bu yeterli değildir. Onlar bu işin nihayete ermesi için mezhepsel ve etnik temele dayalı bir çatışmanın çıkmasını arzulamaktadırlar.
1800’lü yıllarda İngilizler, gönderdikleri Humpher gibi ajanlar vasıtasıyla Şii-Sünni çatışması çıkarmak için çok uğraştılar ama bunda muvaffak olamadılar. Bunun üzerine fitne ateşini körüklemek amacıyla, kurallarını bizzat İngiliz Sömürgeler Bakanlığı’nın belirlediği Vahhabilik mezhebini kurdurdular.
Fakat Şii-Sünni çatışması hayalleri hiçbir zaman bitmedi ve BOP’un vurucu adımı olarak bunu belirlediler. Batı şu gerçeği çok iyi bilmektedir ve planlarını da ona göre yapmaktadır: İki devlet arasında olan bir çatışma, o iki ülke arasında sınırlı kalır, ama her İslam ülkesine yaygın bir şekilde yayılmış olan mezheplerin çatışması tüm İslam ülkelerini birbirine düşürür. Hatta ülkelerin kendi içinde çatışmasına neden olur.
İşte Batı, Türkiye’yi sürekli olarak Sünni dünyanın lideri olarak lanse ederek, Şii İran’a karşı kışkırtmasının ana nedeni de budur.
Bu kışkırtma faaliyeti dini, siyasi, askeri, ekonomik her yönden körüklenmektedir.
Türkiye’de medyatik hale getirilmiş bir takım sözde ilim adamları, hocalar çıkıp Şii dünyasının değerlerine hakaret etmektedir, Şiilere sapkın, din dışı demektedir.
İran’ın güvenlik bölgesinde olan ve müttefik olduğu Suriye’ye karşı Haçlı ile birlikte davranılmaktadır. İran’a ABD’nin ve İsrail’in talepleri iletilmektedir.
İran’ın, herhangi bir ABD saldırısına karşı en büyük kozu olan İsrail’i füzelerle vurma projesine, Malatya Kürecik’e ABD’nin füze kalkanı yerleştirilerek büyük darbe indirilmiştir.
Sırf ABD istiyor diye İran’dan petrol alımı yüzde 20 oranında azaltılmış, Batının İran’a uyguladığı bir takım ambargolara destek verilmiştir.
Bütün bu ABD ve Batı yanlı adımlara rağmen, İran Türkiye’ye karşı tavrını sertleştirmemiş ve sağduyulu davranmıştır.
İşte Batının “Şii-Sünni çatışmasını çıkararak İslam dünyasını tamamen parçalama” projesini nihayete erdirmeye çalıştığı bir dönemde Türkiye’den Sünni bir âlimin kalkıp Ehl-i Beyt Külliyatı ortaya koyması, Şii-Sünni kardeşliğini gündem etmesi, aradaki suni ayrılıkları ortadan kaldırmaya çalışması, bunun için sempozyumlar, geceler tertip etmesi gerçekten tarifi mümkün olmayan çok büyük hizmetlerdir.
Bu hizmetlerle bir taraftan Haçlının işgal projelerinin önü kesilirken, bir taraftan da tarihte üstü örtülen ve fitneye müsait olan konular da Allah’ın ve Resulü’nün muradına uygun olarak cevap bulmaktadır, yiğidin hakkı yiğide verilmektedir.
Bu hizmet tarihi bir hizmettir ve bu sebeple onun karşısında Haçlı’nın projesinde misyon edinmek de o kadar zelilliğin ifadesidir.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Bakan Şimşek’e göre sıkıntılar geride kalmış! / 27.04.2024
- Hükümetin enflasyonla mücadelesi millete zarar veriyor / 26.04.2024
- Vatandaşın refahı için maaşa zam yapmamak! / 24.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Hükümetin enflasyonla mücadelesi millete zarar veriyor / 26.04.2024
- Vatandaşın refahı için maaşa zam yapmamak! / 24.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024