Amerika, özellikle diktatörlükle idare edilen ve Batı çıkarlarına aykırı giden ülkeleri "serseri devlet" ilân etmişti.
11 Eylül hadisesini bahane eden Amerika, şimdi daha ileri giderek çıkarlarına aykırı pozisyon alan ülkeleri "şeytan ülke" ilân etti. ABD'nin kara listesinde İran, Irak ve Kuzey Kore var. Bush'un listeye K. Kore'yi dahil etmesinin sebebi daha çok hedef saptırmaya dönük bir atraksiyon. Tüm hedeflerin İslam ülkeleri olmadığı imajını uyandırmak için başvurduğu bir taktik.
Seçim sonuçlarının ardından İran'a zeytin dalı uzatan ABD, 11 Eylül'den sonra "dişlerini" gıcırdatmaya başladı, niye acaba? Bu sorunun cevabını ararken İngiliz gazetesinin bir haberinde ipucunu yakaladık.
İddiaya göre Rusların İranlı bilimadamlarına eğitim verdiği, bunun da İran'ın nükleer silahlanmaya verdiği hızı gösterdiğini, İsrail'in Türkiye'de eğitim gören uçaksavarlarla İran'ı vuracağını yazıyor.
Demek ki son seçimden sonra Batı'ya ne kadar ılımlı mesaj vermiş olursa olsun Batı'nın İsrail'in yönlendirmesi doğrultusunda İran'a dönük hesaplarından vazgeçmedikleri anlaşılıyor.
Kaderin cilvesine bakın ki yıllardır Humeyni'nin ABD'ye dönük kullandığı "şeytan ülke" sıfatına en çok içerleyen ABD, İran'ın tam da ılımlı bir çizgiye geldiği anda İran ve benzer ülkeleri "şeytan ülkeler" olarak yaftalıyor.
Afganistan'a saldırıda bulunurken "Haçlı Seferleri"nin başladığını söyleyen Bush, Irak'a saldırı planları yaparken Hitler'e olan özentisini de açığa vurdu.
ABD Savunma Bakanı Rumsfeld, "ABD Hitler'in 1940'lardaki askeri gücüne ulaşmıştır. Artık müttefikler ABD'yi değil, ABD konuya göre müttefiklerini seçecektir" diyerek tehdit savurdu.
Liderliğinin giderek diktatörlüğe özenmesi ABD'yi, suçladığı ülkeler gibi ne yapacağı bilinmeyen "serseri ülke" konumuna itmektedir.
Saddam gibi Kaddafi gibi diktatörlerin yönettiği küçük ülkelerin "serserilikleri" fazla korkutucu olmayacaktır. Ancak dünyada kendini rakipsiz gören bir ülkenin ne yapacağının yarın kime saldıracağının kestirilememesi kadar dehşet olamaz.
ABD giderek insanlığın başını derde sokarak, kendisiyle ittifakın mümkün olmadığı bir ülke oluyor.
"Konuya göre müttefik seçeriz" diyen ABD'nin bu tavrının müttefiklere, "sizi kullanır atarım", mesajını içerdiğini düşünmeden "ABD müttefikimiz" diyen yeni yetme siyasetçilere şaşıyorum ve de acıyorum.
Türkiye'nin Avrupa Birliği ile olan macerası milli bütünlüğümüze dönük sancılar ürettikçe siyasetçilerimiz Atlantik ötesindeki ABD limanına sığınırlardı.
Artık ABD'nin yeni stratejisi Türkiye'nin varlığını tehdit etmeye başladı. Bundan sonra işimiz var. Soğuk savaş döneminde, bu dönemin bitişini yaşadığımız son 10 yılda jeopolitik önemimizi satarak idare ettik. Ancak savaşların burnumuzun dibine dayandığı bu yeni dönemde, coğrafi konumumuzu satarak idare edemeyiz.
Zaten dünyada jeopolitiğin bu Allah vergisi gücü ile övünen başka bir ülke yoktu.
Kendimize gelelim. Siyasî, ekonomik ve kültürel açıdan kendimizi derleyip toparlayalım.
Dış politikası ABD'ye, siyaseti AB'ye, ekonomisi IMF'ye, kültürü misyonerlere emanet bir ülke nasıl ayağa kalkabilir?
Önce her yönüyle bağımsız ülke olmaya karar verelim.