Önce Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın Kıbrıs'la ilgili yaptığı "adadan tek bir asker bile çekmeyi düşünmüyoruz" açıklaması, ardından da Genelkurmay 2. başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un Kerkük'le ilgili açıklamaları, çok kritik bir dönemde Türkiye'nin en hayatî meselelerinde derin bir sessizliğe gömülen askeri kanattan gelen önemli uyarılardı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin "temel değerlerini" koruma ve kollama noktasındaki derin hassasiyetiyle öne çıkan TSK'nın, Türkiye Cumhuriyeti'ni "temelden" sarsacak kritik gelişmelerdeki suskunluğuna bir anlam vermekte güçlük çekiyorduk. Bu açıklamalarla, TSK'nın Türkiye'nin güvenlik politikalarını yakından ilgilendiren Kıbrıs ve Irak'taki tehlikeli gelişmeleri hükümetin inisiyatifine terk etmeyi düşünmediğini görmüş olduk.
Org. Yaşar Büyükanıt'ın Kıbrıs'la ilgili yaptığı açıklamanın zamanlaması iki açıdan büyük önem taşıyor. Birincisi; Başbakan Erdoğan Davos'a gitmeden hemen önce yapıldı bu açıklama. Erdoğan ne zaman Davos'a gitse Kıbrıs'la ilgili tehlikeli kararlara imza atıp, altından kalkamayacağı sözlerin altına giriyordu. Kıbrıs'ta yaşanan referandum rezaleti de Davos menşeli. Erdoğan bu yıl da, "Kıbrıs'ta çözüm arayışları" adına bu tür bir girişime niyetlenmişti. Büyükanıt'ın bu açıklaması Erdoğan'ı, Kıbrıs'la ilgili kendi başına ve sonunu düşünmeden yeni bir maceraya girmeme noktasında frenlemiş oldu. En azından Erdoğan Kıbrıs'la ilgili yapacağı her manevrada Büyükanıt'ın "asker çekmeyiz" uyarısını hatırlayacaktır.
İkinci olarak, Büyükanıt bu açıklamayı yaptığı saatlerde Rum cemaati lideri Papadopulos Atina'da Karamanlis ve muhalefet lideri Papandreu ile birlikte önemli bir toplantı yapıyordu. Bu toplantıda Kıbrıs konusunda AB ağzıyla Türkiye'ye dayatılacak yeni bir planın ayrıntıları görüşüldü. Bu plana göre; ilk önce Türkiye hükümeti Kıbrıs Rum Yönetimi'ni koşulsuz olarak tanıyacak. 20 Şubat'ta KKTC'de yapılan seçimler sonrasında Annan Planı temelinde fakat Rum tarafına doğru daha fazla yontulmuş yeni bir metin üzerinde masaya oturulacak. Bu yeni planın ön koşulu ise, KKTC'nin Rumların bir eyaleti olarak sözde Kıbrıs Cumhuriyeti'ne bağlanmayı kabul etmesi. Bir diğer koşul ise, müzakerelerde herhangi bir takvimin uygulanmaması. Özetle Rumlar, AKP'nin kendilerini tanıyacağına olan inançlarından aldıkları cesaretle, KKTC'ye kabul edilemez şartlar dayatacaklar. Bunun adı da çözüm olacak!
Ama maalesef Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Yahudi dostlarının anma törenine katılmak üzere Polonya'ya uçmadan önce yaptığı açıklamada, Rumların tanınması anlamına gelen belgeyi imzalayacaklarını bir kez daha tekrarladı. Bu konuda AKP yönetiminin Rumları şaşırtacak veya üzecek bir girişimde bulunmasını beklememek gerekiyor.
Ve Başbuğ'un açıklamaları?
Askerden gelen diğer önemli açıklama da Org. Başbuğ'un Kerkük'le ilgili yaptığı açıklamaydı.
"Kerkük'ün Kürt grupların yönetimine geçmesi Kürt devleti için ilk basamaktır. Ayrıca iç savaşı tetikleyebilir. Bu durumda Kerkük Türkiye'nin güvenlik sorunu haline gelir. Temennimiz yanlış bir adım atılmamasıdır" diyen Başbuğ, Kerkük'le ilgili önemli bir kararlılığı ortaya koyuyor. Uluslararası Kriz Grubu'nun New York Times'da yayınlanan raporunda belirtilen "Kerkük seçimlerinde Kürtlerin kazanması durumunda Türkiye müdahale edebilir" ihtimalinin "olabilirlik" oranı, Başbuğ'un açıklamalarıyla yüksek noktalara taşınıyor. Başbuğ, Kerkük'e müdahale konusunda kapı aralamıyor, müdahale kapısını ardına kadar açıyor!
Başbuğ aracılığıyla dile getirilen TSK'nın bu kararlılığı ABD cephesinde yankı bulmakta gecikmedi. Dün Kerkük'teki Türkmen Milliyetçi Hareketi'ne (TMH) bağlı Gençlik ve Spor Merkezi'ne Amerikan askerleri tarafından baskın düzenlenip, görevlilerin silah ve belgelerine el konulması, ABD'nin TSK'ya verdiği Kerkük cevabıydı.
ABD ile TSK arasındaki bu şifreli mesajlaşmanın netliği ve şiddeti 30 Ocak'tan sonra daha da artacak.
Türkiye Cumhuriyeti'nin "temel değerlerini" koruma ve kollama noktasındaki derin hassasiyetiyle öne çıkan TSK'nın, Türkiye Cumhuriyeti'ni "temelden" sarsacak kritik gelişmelerdeki suskunluğuna bir anlam vermekte güçlük çekiyorduk. Bu açıklamalarla, TSK'nın Türkiye'nin güvenlik politikalarını yakından ilgilendiren Kıbrıs ve Irak'taki tehlikeli gelişmeleri hükümetin inisiyatifine terk etmeyi düşünmediğini görmüş olduk.
Org. Yaşar Büyükanıt'ın Kıbrıs'la ilgili yaptığı açıklamanın zamanlaması iki açıdan büyük önem taşıyor. Birincisi; Başbakan Erdoğan Davos'a gitmeden hemen önce yapıldı bu açıklama. Erdoğan ne zaman Davos'a gitse Kıbrıs'la ilgili tehlikeli kararlara imza atıp, altından kalkamayacağı sözlerin altına giriyordu. Kıbrıs'ta yaşanan referandum rezaleti de Davos menşeli. Erdoğan bu yıl da, "Kıbrıs'ta çözüm arayışları" adına bu tür bir girişime niyetlenmişti. Büyükanıt'ın bu açıklaması Erdoğan'ı, Kıbrıs'la ilgili kendi başına ve sonunu düşünmeden yeni bir maceraya girmeme noktasında frenlemiş oldu. En azından Erdoğan Kıbrıs'la ilgili yapacağı her manevrada Büyükanıt'ın "asker çekmeyiz" uyarısını hatırlayacaktır.
İkinci olarak, Büyükanıt bu açıklamayı yaptığı saatlerde Rum cemaati lideri Papadopulos Atina'da Karamanlis ve muhalefet lideri Papandreu ile birlikte önemli bir toplantı yapıyordu. Bu toplantıda Kıbrıs konusunda AB ağzıyla Türkiye'ye dayatılacak yeni bir planın ayrıntıları görüşüldü. Bu plana göre; ilk önce Türkiye hükümeti Kıbrıs Rum Yönetimi'ni koşulsuz olarak tanıyacak. 20 Şubat'ta KKTC'de yapılan seçimler sonrasında Annan Planı temelinde fakat Rum tarafına doğru daha fazla yontulmuş yeni bir metin üzerinde masaya oturulacak. Bu yeni planın ön koşulu ise, KKTC'nin Rumların bir eyaleti olarak sözde Kıbrıs Cumhuriyeti'ne bağlanmayı kabul etmesi. Bir diğer koşul ise, müzakerelerde herhangi bir takvimin uygulanmaması. Özetle Rumlar, AKP'nin kendilerini tanıyacağına olan inançlarından aldıkları cesaretle, KKTC'ye kabul edilemez şartlar dayatacaklar. Bunun adı da çözüm olacak!
Ama maalesef Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Yahudi dostlarının anma törenine katılmak üzere Polonya'ya uçmadan önce yaptığı açıklamada, Rumların tanınması anlamına gelen belgeyi imzalayacaklarını bir kez daha tekrarladı. Bu konuda AKP yönetiminin Rumları şaşırtacak veya üzecek bir girişimde bulunmasını beklememek gerekiyor.
Ve Başbuğ'un açıklamaları?
Askerden gelen diğer önemli açıklama da Org. Başbuğ'un Kerkük'le ilgili yaptığı açıklamaydı.
"Kerkük'ün Kürt grupların yönetimine geçmesi Kürt devleti için ilk basamaktır. Ayrıca iç savaşı tetikleyebilir. Bu durumda Kerkük Türkiye'nin güvenlik sorunu haline gelir. Temennimiz yanlış bir adım atılmamasıdır" diyen Başbuğ, Kerkük'le ilgili önemli bir kararlılığı ortaya koyuyor. Uluslararası Kriz Grubu'nun New York Times'da yayınlanan raporunda belirtilen "Kerkük seçimlerinde Kürtlerin kazanması durumunda Türkiye müdahale edebilir" ihtimalinin "olabilirlik" oranı, Başbuğ'un açıklamalarıyla yüksek noktalara taşınıyor. Başbuğ, Kerkük'e müdahale konusunda kapı aralamıyor, müdahale kapısını ardına kadar açıyor!
Başbuğ aracılığıyla dile getirilen TSK'nın bu kararlılığı ABD cephesinde yankı bulmakta gecikmedi. Dün Kerkük'teki Türkmen Milliyetçi Hareketi'ne (TMH) bağlı Gençlik ve Spor Merkezi'ne Amerikan askerleri tarafından baskın düzenlenip, görevlilerin silah ve belgelerine el konulması, ABD'nin TSK'ya verdiği Kerkük cevabıydı.
ABD ile TSK arasındaki bu şifreli mesajlaşmanın netliği ve şiddeti 30 Ocak'tan sonra daha da artacak.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012