Her zaman ifade ediyoruz; ABD'nin dış politikada belli hedefleri vardır. Bunlar, değişen başkanlara göre değişmez, başkanlar sadece vitrinde gözükenlerdir ama değişen şartlara göre bu hedeflere ulaşmak için bir takım yöntem değişiklikleri yaşanabilir.
Örneğin, ABD'nin büyük İsrail devleti hedefli Büyük Ortadoğu Projesi Bush döneminde de vardı, Obama ve Trump döneminde de vardı, çiçeği burnunda ayağı çukurda Biden döneminde de var.
Bush döneminde direkt işgal yöntemi kullanıldı, o dönemde ABD, dünyada tek kutup olmasına rağmen ekonomik ve siyasi çok ağır bedeller ödendi.
Yöntem değişikliğine gitti ve BOP'un hedefinde olan İslam ülkelerini "Arap baharı" projesiyle içeriden karıştırmaya başladı. Sonra bu yöntem, küresel terör örgütleri eliyle bu ülkelerde kanlı cinayetlerle, sözde iç savaşlarla bölme parçalama yöntemine dönüştü.
Obama döneminde bu yöntemler çok daha fazla kullanıldı.
Obama yönetimi, terör üzerinden yürütülen vekâlet savaşlarını koordine etti. Ortadoğu'da Rusya ile bilek güreşine tutuşarak, Rusya ile gerilim politikasını hayata geçirirken, nükleer anlaşma ile İran'la bir gerilim yaşamamayı tercih etti.
Trump dönemi ise, Rusya ile gerilimden ziyade Çin ile ticaret savaşının yoğunlaştığı bir dönem oldu. Nükleer anlaşmadan tek taraflı çekilen Trumplı ABD, İran'la gerilimi tercih etti, bir İsrail kabinesi gibi çalıştı, hem Çin'le hem de İran'la mücadeleye girişti.
Biden'ın gelmesiyle yöntem yeniden değişti. ABD'nin nükleer anlaşmaya yeniden dönme sinyalleri, Rusya ve AB ülkeleriyle gerilimi düşürme adımları, Çin'e ve Türkiye'ye yönelik sert söylemler, bu yeni dönemin işaret taşlarını oluşturuyor.
Beyaz Saray'dan 28 Ocak tarihinde yayımlanan yazılı mesajda, Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'ın AB Konseyi Başkanı Ursula von der Leyen ile bir telefon görüşmesi yaptığı ifade edildi. Mesajda şu cümle oldukça kritikti: "Çin ve Türkiye dahil olmak üzere karşılıklı endişe duydukları konularda birlikte çalışmayı kabul ettiler."
Ege'de Yunanistan tarafında kurulan askeri üsler, Türkiye'ye yönelik yaptırım tehditlerinin daha da keskin ifade edilmesi, terör örgütü YPG'ye desteğin artırılmasına yönelik adımlar Türkiye açısından bu dönemin daha gergin geçeceğini gösteriyor.
Bidenlı ABD'nin asıl odaklanacağı ülke elbette ki Çin olacak. Çünkü kapitalist sistemini ve dolar hâkimiyetini kaybeden ABD, süper güç olma özelliğini her sahada Çin'e kaptırdı.
ABD, aynı anda Rusya, İran ve Çin ile mücadele edemeyeceğini bildiği için Rusya ve İran'la gerilimleri bir süreliğine rafa kaldırıp Çin'e odaklanmak istiyor.
Ama hesap edemediği bir şey var: Bugünün ABD'si, sadece Çin ile bile mücadele etmeye güç yetiremez. Sadece Kuzey Kore, sadece İran'la bile mücadele edemezken Çin ile mücadelede bir başarı ortaya koyabilmesi asla mümkün değil.
Bunun en büyük nedeni de ABD'nin içinde bulunduğu ekonomik çıkmaz.
ABD'yi bugüne kadar ayakta tutan parasının gücüydü.
Ama şu anda ABD'li dev yatırım şirketlerinin CEO'ları bile itiraf ediyorlar ki, dolar dünyada rezerv para olma özelliğini kaybetti. Hatta bu CEO'lar, yatırımcılarına asya paralarına, yani Çin parasına yönelmelerini tavsiye ediyorlar.
Fransız lider Le Pen'in dediği gibi, dünyada yaşanan mücadele aslında ekonomik modellerin bir mücadelesi. Hangi ekonomik model daha güncel, daha güçlüyse, o ülke de her sahada galip olacaktır. ABD'nin çöken kapitalizmi bugün, ABD'yi kendi iç meselelerini bile çözemez noktaya getirdi. Kendi kuruluşları itiraf ediyor ki, ABD bir iç savaşın eşiğinde.
Çin ise 2008 yılında kısmen uygulamaya başladığı Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'ni 5 Mart 2013 tarihinde Ulusal Halk Kongresi'nde aldığı kararla tümüyle uyguyacağını ilan etti ve ekonomi politikalarının merkezine aldı.
Modelin gereği artık kendi milli parasını basıyor ve bununla hem üreticini destekliyor, hem de 1,5 milyarı aşkın insanının cebine para koyarak iç talebe dayalı bir büyüme modelini hayata geçiriyor. Dikkat edin, tüm dünya ülkeleri 2020'de daralırken, Çin büyümeye devam etti. Hem de pandeminin ilk çıktığı ülke olmasına rağmen.
Çin, bağımsız ve güçlü ekonomisi, diğer ülkelere kazan-kazan yöntemiyle gitmesi, hem ciddi bir üretici, hem de büyük bir pazar olması, güçlü ordusu ve siyasetini destekleyen halkıyla, ABD'yi oldukça sollamış durumda. Böyle bir ülkeye ABD ve yandaşlarının yapabileceği hiçbir şey yok, elini sıkıp anlaşmaktan başka.
Üstelik ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin dünyada neler yapabileceğini bilen BRICS devletleri başta Rusya ve Hindistan olmak üzere Çin'i asla yalnız bırakmaz.
Her ne kadar suni gerilimler üretilmeye çalışılsa da bu böyledir.
İran ise, ABD'nin kuzu postuna bürünmüş haline aldanacak bir ülke değildir. BRICS devletleriyle yaptığı savunma işbirliği anlaşmaları bunu gösteriyor.
Türkiye olarak muhakeme edelim, biz ne yapacağız?
Uyguladığımız ekonomik model Batı'nın bize dayattığı model, dört bir tarafımızdan kuşatma altındayız, Ege'de, Doğu Akdeniz'de, güneyde namlular bize doğrultulmuş durumda, ekonomik, siyasi, hukuki her konuda bağımlıyız ve ülkeyi yönetenler hiçbir konuda çözüm sahibi değil… Biz ne yapacağız?
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın vurguladığı gibi, dış politikamız, küresel birkaç ülkenin iç politikası olmuş ve yapayalnızız.
Artık şu gerçeği görmeliyiz ki; bizi güçlü bir devlet, milletimizi de tek bilek tek yürek yapacak Sosyal Devlet Milli Devlet tezine, ekonomide söz sahibi yapacak Milli Ekonomi Modeli'ne acilen ihtiyacımız var. İş işten geçmeden, doğru lider, doğru kadroyla.
- Kriter ekonomiyse iktidarın şansı yok! / 16.03.2024
- Gazze’de soykırım ve bağımsızlığın önemi / 15.03.2024
- Milli kimliğimizi korumak için yeni anayasaya hayır / 13.03.2024
- ‘Memnun değilsen, mecbur değilsin’ / 12.03.2024
- Rahmet ve bereket ayına ulaştık / 09.03.2024
- Emekliler yılında emekli can çekişiyor / 08.03.2024
- Anketlere aldanmayın! / 06.03.2024
- Türk milleti ‘değişim’ istiyor / 05.03.2024
- 13 bin dolar kişi başı milli gelir nerede? / 02.03.2024