İnsanları ‘hür’ ve ‘köle’ diye ikiye ayıran Batılılar, aynı ayırımı devletler düzeyine çıkararak, devletleri de sınıflandırmaktadırlar. Devletlerin sınıflandırılmasında kullanılan ölçü egemenliktir. Egemen devletlerin güdümünde olan devletlere ise, eskiden ‘manda’, günümüzde ‘uydu’ denilmektedir. Esasen uydu devletler, gerçekte devlet değildirler. Bir devletin, devlet sayılabilmesi için egemen olması şarttır. Batılılara göre köle insanın devlette karşılığı “uyduluk”tur. Onun içindir ki, uydulaştırdıkları devletlerin halkını köle gibi görürler. O bakımdan uydu bir devletin rejiminin şu veya bu olması, hiçbir anlam ifade etmemektedir.
ABD’li stratejistlerden Dr. Thomas Bernatt, “Pentagon’un Yeni Dünya Haritası: 21 Yüzyılda Savaş ve Barış” adlı kitabında, devletlerin sınıflandırılmasını, ülkeler şeklinde harita üzerinde güncelliyor. Dr. Bernatt, dünyayı üç coğrafi bölgeye ayırıyor. Birinci bölge ‘merkez’ bölgedir. Merkez bölgeyi, Batı ve Batı’nın değerlerine uyum sağlayanlar oluşturmaktadır. İkinci bölge ‘sınır’ bölgedir. Bu bölge, Batı ile tam uyum sağlayamamış, ama sağlamak için uğraşanların bölgesidir. Üçüncü bölge ‘boşluk’ bölgesidir. Boşluk bölgesinin özelliği, Batı’nın değerlerine direnmektir. Tüm İslâm ülkeleri, bu boşluk bölgesinde yer almaktadır. Batı’nın değerlerine direnen halkları da terörist kabul edilmektedir. İslâm ülkelerine demokrasi getirmek için başlatılan isyanların asıl amacı, bu teröristleri yok etmek veya denetim altına almaktır. Bunu, uydu devletlerde demokratik yöntemlerle yapmak, daha kolay ve güvenli olduğu için tercih edilmektedir.
Kendini merkeze koyup devletleri sınıflandıran ve dünyayı bölgelere bölen Batılılar, haritalarla oymaya çok severler. Çünkü başka ülkelerin haritalarının değişmesinden, uydu devletlerin sayısının artmasından ekonomik ve siyası büyük çıkarlar elde ederler. Batı’nın bu oyununu bozmak için yapılması gereken iş, uydu devletçiklere bölünmek değil, tam aksine birleşerek egemen bir devlet veya egemen bir güç oluşturmaktır. İslâm ülkeleri bunu gerçekleştiremezlerse, tek tek uydulaşacaklar ve Batılıların kuklası olmaktan kurtulamayacaklardır. Bunun önderliğini yapmak da Türkiye’ye düşer. Çünkü Türkiye, bu tarihi birikime ve tecrübeye sahip bir ülkedir. Bunun ilk adımı, tüm İslâm ülkelerini kuşatacak politika ve söylem geliştirmektir. Maalesef Türkiye, tam zıddını yapıyor. Batılıların değerlerini İslâm ülkelerine taşımak için gayret sarf ediyor. İslâm ülkelerinin uyduluktan kurtulması için çalışacağı yerde, uydu devletlere demokrasi gelsin diye canla başla çalışıyor. Hem de ne çalışma… Suriye’de isyancılara, silâh dâhil, her türlü desteği veriyor. Tarihler, bugüne kadar böyle bir şuursuzluk ve gaflet kaydetmemiştir. Demokrasi getirmek bahanesiyle, Suriye’de iç savaş çıkartılmış, Müslümanlar birbirine kırdırılıyor. Batılıların, demokrasiyi hükmetme ve işgal etme aracı olarak kullandığını göremeyen gafillere yazıklar olsun.
Şu gerçek asla unutulmamalıdır. Ortadoğu’daki gelişmeleri, İsrail’i hesaba katmadan anlamaya, yorumlamaya ve analiz etmeye çalışmak, ona en büyük hizmettir. Bakınız, “Arap baharı, demokrasi, özgürlük, insan hakları” denildi, arkasından İsrail’in ‘Arz-ı Mev’ud’ ideali çıktı. Bunu biz söylemiyoruz, Yahudi asıllı Amerikalı Henry Kissinger söylüyor. İşte söyledikleri: “Askerimize kaynakları elde etmek için Ortadoğu’da yedi ülkeyi işgal etmeniz gerekiyor dedik. Bu iş nerede ise tamamlandı. Askerler çok titiz uygulamakta emirleri ve son basamak kaldı. O da, dengeyi tamamen değiştirecek İran’dır. Her şey yolunda giderse, Ortadoğu’nun yarısı gelecekte İsrail’in olacaktır.” Malumdur, sözün tamamını deliye derlemiş. Kissinger, herhalde Ortadoğu’daki idarecileri deli kabul etmiş olacak ki, sözün tamamı diyor. Kissinger, “Ortadoğu’da işgal edilmesi gereken yedi ülkeden ve nerede ise bunun tamamlandığından” söz ediyor. Demek ki, gafillerin “demokrasiye kavuştu” dedikleri ülkeleri, Kissinger işgal edilmiş ülke olarak görüyor. Bütün bu gerçeklere rağmen, hâlâ daha Batılıların dümen suyunda gidenlere “devlet adamı” değil, “devret adamı” demek gerekir. Zira o kişiler, eninde sonunda ülkelerinin idaresini emperyalist Batılılara devrederler.
ABD’li stratejistlerden Dr. Thomas Bernatt, “Pentagon’un Yeni Dünya Haritası: 21 Yüzyılda Savaş ve Barış” adlı kitabında, devletlerin sınıflandırılmasını, ülkeler şeklinde harita üzerinde güncelliyor. Dr. Bernatt, dünyayı üç coğrafi bölgeye ayırıyor. Birinci bölge ‘merkez’ bölgedir. Merkez bölgeyi, Batı ve Batı’nın değerlerine uyum sağlayanlar oluşturmaktadır. İkinci bölge ‘sınır’ bölgedir. Bu bölge, Batı ile tam uyum sağlayamamış, ama sağlamak için uğraşanların bölgesidir. Üçüncü bölge ‘boşluk’ bölgesidir. Boşluk bölgesinin özelliği, Batı’nın değerlerine direnmektir. Tüm İslâm ülkeleri, bu boşluk bölgesinde yer almaktadır. Batı’nın değerlerine direnen halkları da terörist kabul edilmektedir. İslâm ülkelerine demokrasi getirmek için başlatılan isyanların asıl amacı, bu teröristleri yok etmek veya denetim altına almaktır. Bunu, uydu devletlerde demokratik yöntemlerle yapmak, daha kolay ve güvenli olduğu için tercih edilmektedir.
Kendini merkeze koyup devletleri sınıflandıran ve dünyayı bölgelere bölen Batılılar, haritalarla oymaya çok severler. Çünkü başka ülkelerin haritalarının değişmesinden, uydu devletlerin sayısının artmasından ekonomik ve siyası büyük çıkarlar elde ederler. Batı’nın bu oyununu bozmak için yapılması gereken iş, uydu devletçiklere bölünmek değil, tam aksine birleşerek egemen bir devlet veya egemen bir güç oluşturmaktır. İslâm ülkeleri bunu gerçekleştiremezlerse, tek tek uydulaşacaklar ve Batılıların kuklası olmaktan kurtulamayacaklardır. Bunun önderliğini yapmak da Türkiye’ye düşer. Çünkü Türkiye, bu tarihi birikime ve tecrübeye sahip bir ülkedir. Bunun ilk adımı, tüm İslâm ülkelerini kuşatacak politika ve söylem geliştirmektir. Maalesef Türkiye, tam zıddını yapıyor. Batılıların değerlerini İslâm ülkelerine taşımak için gayret sarf ediyor. İslâm ülkelerinin uyduluktan kurtulması için çalışacağı yerde, uydu devletlere demokrasi gelsin diye canla başla çalışıyor. Hem de ne çalışma… Suriye’de isyancılara, silâh dâhil, her türlü desteği veriyor. Tarihler, bugüne kadar böyle bir şuursuzluk ve gaflet kaydetmemiştir. Demokrasi getirmek bahanesiyle, Suriye’de iç savaş çıkartılmış, Müslümanlar birbirine kırdırılıyor. Batılıların, demokrasiyi hükmetme ve işgal etme aracı olarak kullandığını göremeyen gafillere yazıklar olsun.
Şu gerçek asla unutulmamalıdır. Ortadoğu’daki gelişmeleri, İsrail’i hesaba katmadan anlamaya, yorumlamaya ve analiz etmeye çalışmak, ona en büyük hizmettir. Bakınız, “Arap baharı, demokrasi, özgürlük, insan hakları” denildi, arkasından İsrail’in ‘Arz-ı Mev’ud’ ideali çıktı. Bunu biz söylemiyoruz, Yahudi asıllı Amerikalı Henry Kissinger söylüyor. İşte söyledikleri: “Askerimize kaynakları elde etmek için Ortadoğu’da yedi ülkeyi işgal etmeniz gerekiyor dedik. Bu iş nerede ise tamamlandı. Askerler çok titiz uygulamakta emirleri ve son basamak kaldı. O da, dengeyi tamamen değiştirecek İran’dır. Her şey yolunda giderse, Ortadoğu’nun yarısı gelecekte İsrail’in olacaktır.” Malumdur, sözün tamamını deliye derlemiş. Kissinger, herhalde Ortadoğu’daki idarecileri deli kabul etmiş olacak ki, sözün tamamı diyor. Kissinger, “Ortadoğu’da işgal edilmesi gereken yedi ülkeden ve nerede ise bunun tamamlandığından” söz ediyor. Demek ki, gafillerin “demokrasiye kavuştu” dedikleri ülkeleri, Kissinger işgal edilmiş ülke olarak görüyor. Bütün bu gerçeklere rağmen, hâlâ daha Batılıların dümen suyunda gidenlere “devlet adamı” değil, “devret adamı” demek gerekir. Zira o kişiler, eninde sonunda ülkelerinin idaresini emperyalist Batılılara devrederler.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018

































































































