İster inanın ister inanmayın ama 1980 askeri darbesini tertipleyenlerin tek bir isteği vardı, o da 'özelleştirme'.
Nasıl uyuttular koca bir toplumu.
Yok sağcı yok solcu.
Alevi-Sünni vs.
Meğer hepsi oyun içinde oyundu. Ama bu oyun Türk milletine çok ağır bedeller ödetti. İşin aslı o tarihe kadar yürütülmekte olan kamu'cu politikalardan duyulan rahatsızlıktı.
Hiç beğenmem ama o tarihe kadar devleti idare edenler, büyük önderimizin emaneti olan devasa KİT'lerin özelleştirilmesine bir türlü ikna olmuyorlardı.
Bu da küresel finans kurucularını acayip sinir ediyordu.
Ve derken darbe oluvermiş, sonra 24 Ocak kararları olarak bilinen, neo liberal politikalara ülkenin sınırları ve kapıları sonuna kadar açılıvermişti. Özelleştirme süreci şöyle özetlenebilir:
Satılmak üzere hazırlanan işletmeler (KİT-İDT), Özelleştirme İdaresi Başkanlığına devredilir.
Satıldıkça, elde edilen gelirler özelleştirme fonunda toplanır.
CB hükümet sisteminden önce, uygulanacak ihale yöntemi, satış bedellerinin belirlenmesi, imar planları yapılması, itirazların karara bağlanması gibi yetkileri Özelleştirme Yüksek Kurulu kullanırdı.
Yeni düzende aracı kaldırıldı, işler doğrudan CB Kararlarıyla "merkezden" yürütülüyor.
Kamu işletmeleri kaça satıldı?
1986-Eylül/2019 arasında satılan kamu işletmelerinden 71 milyar dolar elde edildi.
Ne kadar acınası bir durum değil mi?
Yaklaşık 20 milyar doları işletmelerin bakım onarım ve yasal yükümlülüklerinin karşılanmasına harcandı.
Kalan 50 milyar doları ise satıldıkları yılların bütçelerine yamandı.
Küçük bir karşılaştırma yapalım, durumun vahameti görülsün:
Sadece 1 yıllık dış alımlı enerji giderlerimizin toplamı bile bu rakamı aşıyor. Yani demek oluyor ki, bütün birikimlerimizi bir yıllık enerji faturası karşılığında satmışız…
Vay anam vay!
Hemen belirtilmesinde yarar var:
Kamu işletmelerinin 71 milyar dolara satıldığı bilgisine pek itibar etmeyelim derim. Zira böyle bir var sayımda gerçeği gölgelemiş, oynanan tuzağa düşmüş oluruz.
Biliyorsunuz Telekom'u 6,2 milyar dolara satmışlardı.
Meğer Hariri, çoğunu yurtiçindeki bankalardan borç alıp yatırmıştı. Bankalara olan borçlarını ödemeyince gerçek ortaya çıkmış, dolandırılan bankalar Telekom'u işletebilmek için ortaklık kurmuştu.
Kâr ederse ancak bu şekilde alacaklarını tahsil edeceklerdi. Birazcık araştırılsa ne çok sayıda benzer örnek bulunabilir, inanın tahmin bile edemezsiniz.
Özelleştirme furyası son yıllarda biraz duruldu.
Nasıl yani ayıktık mı diye sorabilirsiniz.
Nerdeeee…
Maalesef satacak hiçbir şeyimiz kalmadı da ondan.
O bakımdan sıra, taşınmaz diye adlandırılan devlet arazileri ve lojmanlarına kadar geldi iş.
Bu da onun ispatı:
1995'te Türkiye'de kamu işletmelerinin sayısı 278'di.
Özelleştirmelerle birlikte 2000'li yılların başında bu sayı 240'a, AK Parti döneminde ise devlete ait ya da devletin ortak olduğu kurum yok denecek sayılara geriledi.
Sevgili okurlar inanın satışı yapılan kurumları isimleriyle birlikte sıralamaya kalksak, birkaç yazıyı sadece listelemeye ayırmamız gerekir. Hele hele de canım yer altı madenlerimiz. Milletin malı olan bu madenleri, kime sorup, hangi akılla sattınız.
Yazıklar olsun bu anlayışa!
Yazıklar olsun bu anlayışa alkış tufanı koparanlara!
Genel Başkanlık koltuğuna oturduğu günden bu tarafa konuyu sürekli gündemde tutan, BTP lideri Hüseyin Baş Bey ise, "Hepsini geri alacağız" diye feryat ediyor.
Satılan kurumların nasıl peşkeş çekildiğine dair sistematik çalışmalar yapıyor ve net rakamlar vererek sosyal medya üzerinden kamuoyunu aydınlatıyor.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey,ülkemiz için hayati öneme haiz olan bu konuları "Milli Ekonomi Modeli" tezinde çok detaylı olarak ele almıştı.
Büyük bir devrim olan bu modelde, Atatürk Cumhuriyeti'nin tüm kazanımlarına nasıl sahip çıkılacağı akademik olarak izah edilmişti.
Sadece bu kurumların geriye alınması ile kalınmayacak elbette.
Son teknoloji gereksinimleri ile donatılacak ve en ileri seviyede olacak şekilde yeni işletmelerle, Türkiye'nin dünya lideri ülke olması sağlanacak.
İşte bunları yapacak olan lider diyor ki;
"Siz sattınız ama biz hepsini geri alacağız."