Kurulduğundan bu yana bir türlü tam bir birlik olmayı başaramayan Avrupa Birliği (AB), ortaya çıkan güncel sorunlarla ilgili de ortak bir karar alamıyor.
Ortak bir hamle belirlenemeyince de doğal olarak her ülke kendi başına buyruk hareket etmeyi tercih ediyor. AB'ye üye ülkeler arasındaki bu derin anlaşmazlıkları her aşamada gördük. Örneğin, Brexit sürecinde, Covid-19 pandemisinde, Rusya-Ukrayna savaşında ve daha nice başlıklarda… Özellikle de düzensiz göçmen krizinde aykırı sesler daha da yükselmeye başladı.
ABD'nin körüklemesiyle kızışan Rusya-Ukrayna savaşında, AB de ABD ve Ukrayna safında yer aldığı için AB ekonomisine ciddi olumsuz etkileri oldu.
AB ekonomisindeki bozulma, düzensiz göç kriziyle birleşince, AB ülkelerinin halkları bir tepki olarak aşırı sağ partileri desteklemeye başladılar.
Örneğin Almanya'daki aşırı sağı temsil eden AfD partisi önemli oranda oylarını artırdı ve mevcut hükümeti ve ortaklarını derinden sarstı.
Alman halkının bu tepkisinde, elbette ki, göçmenlerin karıştığı bir takım şiddet olaylarının etkisi büyük. Malum, geçen ay Almanya'nın Solingen kentinde Suriyeli bir sığınmacının düzenlediği ölümcül bıçaklı saldırı, kamuoyunda endişe oluşturdu. Şüphelinin, 2023 yazında sınır dışı edilmesi gereken ancak Almanya'da kalan, DAEŞ bağlantılı olduğu iddia edilen 26 yaşındaki Suriyeli bir erkek olduğu belirlendi.
İşte Alman hükümetinin, Schengen'i askıya alarak sınır kontrollerini genişletmesinin altında yatan gerçek bu. Alman halkının tepkisi, oy kaybına uğrayan hükümeti buna zorlamış oldu.
Almanya, Schengen Anlaşması uyarınca 29 üye ülke arasındaki iç sınır kontrollerinin kaldırıldığı ve pasaport kontrollerinin yalnızca dış sınırlarda ve havaalanlarında zorunlu tutulduğu Schengen Bölgesi'nin merkezinde yer alıyor.
Almanya'nın dokuz komşu ülkesi var. 16 Eylül'den önce Avusturya, İsviçre, Çek Cumhuriyeti ve Polonya ile sınır kontrolleri uygulanıyordu. 16 Eylül'den itibaren geriye kalan beş ülkeyle de (Fransa, Lüksemburg, Hollanda, Belçika ve Danimarka) sınırlar kontrol altına alındı.
Tabii ki bu adım, Almanya'nın hiç göçmen almayacağı anlamına gelmiyor. Almanya bu adımla kontrolsüz bir göçe kapılarını kapatırken, işgücü açısından çalışacak insana ihtiyaç duyduğu için kontrollü bir göçe izin veriyor, hatta bu konuda ikili anlaşmalar bile yapıyor. Örneğin geçtiğimiz cuma günü Alman hükümeti, Kenya ile göç anlaşması imzaladı. Anlaşmaya göre Berlin, vasıflı ve yarı vasıflı Kenyalı işçilere kapılarını açacak.
Sınırlarında pasaport kontrolü uygulamaya başlayan Almanya'nın bu kararı, Schengen Bölgesi komşularını kızdırdı. Polonya Başbakanı Donald Tusk, kara sınırındaki kontrollerin sıkılaştırılmasının Polonya için kabul edilemez olduğunu belirterek Varşova'nın etkilenen tüm ülkelerle acil görüşmeler talep edeceğini söyledi.
Yunanistan ve Avusturya ise Almanya'nın reddettiği göçmenleri kabul etmeyeceklerini duyurdu. Almanya'daki Göç Konseyi, bu adımın AB yasalarını ihlal etme riski taşıdığı konusunda uyardı.
AB Komisyonu Sözcüsü Anitta Hipper, Schengen Bölgesi'nde AB üyesi ülkelerin iç sınır kontrollerini yalnızca istisnai durumlarda uygulayabileceğini, bu yönde karar alan Alman hükümetiyle temasta olduklarını ve Berlin yönetiminin bu kararı neden aldığının analiz edildiğini belirtti.
Almanya'dan sonra AB'nin diğer önemli üyesi Hollanda da bu yönde adımlar atmaya başladı. "Ülke doldu" diyen iktidardaki Özgürlük Partisi'nin İltica Bakanı Marjolein Faber, en katı sığınma kurallarını uygulayacağını açıkladı.
İlk olarak, yasaların hızla geçebilmesi için olağanüstü hal (OHAL) ilan edilecek. OHAL'in verdiği yetki ile ülkenin iltica etmek isteyen kişiler için çekici olmayan bir yer haline gelmesi için önlemler alınacak. Buna göre iltica edenlerin aile birleşimleri kısıtlanacak. Mali yardımlar kesilecek; sadece yatak, yemek ve hijyen malzemesi verilecek. Kimliği olmayan, ülkeye ne için geldiği belli olmayan kişiler sınırdan geri çevrilecek. Ayrıca, Almanya ya da başka ülkelerden gönderilecek kaçaklar, ilk ayak bastıkları ülke Hollanda olsa bile geri alınmayacak.
Hollanda'ya ilticacı edenler, şu anda bile zor koşullarda yaşıyor. Aşırı sağcı Geert Wilders'in Özgürlük Partisi'nin seçimleri kazanmasından sonra göçmen karşıtlığı tavan yaparken, iltica eden birçok kişi de artık kullanılmayan gemilerde kalmaya başlamıştı.
Görüldüğü gibi AB'yi oluşturan anlaşmalar teker teker askıya alınıyor. AB ülkeleri kendi halklarının çıkarları doğrultusunda yeni önlemler alıyor. Bu da bir kez daha gösteriyor ki AB çatırdıyor. Prof. Dr. Haydar Baş, yıllar öncesinden AB'nin dağılacağını, nedenlerini de sayarak vurgulamıştı. Brexit sürecinde bunu gördük, şimdi yeni gelişmelerde de bunu görüyoruz. Bu yaşananlardan Türkiye'yi yönetenler ders çıkarmalı ve AB'ye girmenin stratejik bir hedef olmadığını görmeli.
Diğer ders ise, bugün Almanya, kendi halkının huzuru için Shengen'i askıya alıyor ve kontrolsüz göçü sonlandırarak, kontrollü hale getiriyor. Türkiye de bu kontrolsüz göç sorunundan milletimizin menfaatine bir an önce kurtulmalıdır.
Ama şu bir gerçek ki bu, mevcut sığınmacı sorununa sonuna kadar kapı açan mevcut siyasilerle asla olmaz.
- ‘İsrail vahşetinin karşısında şimdi kim duracak?’ / 01.10.2024
- Türkiye için yeni bir işgal planı devrede / 28.09.2024
- İsrail’in hedefi Gazze ve Lübnan’la sınırlı değil / 27.09.2024
- Çözümün tek adresi BTP 23 yaşında / 25.09.2024
- Suriye ile normalleşmek çözüm ama AKP yapar mı? / 24.09.2024
- ‘Laiklik inandığımızı yaşayabildiğimiz düzendir’ / 21.09.2024
- İsrail’in Lübnan’da yaptığı: Siber devlet terörü / 20.09.2024
- Schengen askıda, AB çatırdıyor / 18.09.2024
- ‘Atatürk'ün Müslümanlığı bunların hepsine nal toplatır’ / 17.09.2024